Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Hükümet kendi programına sadık kalmazsa 2008 kayıp bir yıl olur

    Hasan Ersel, Dr.31 Aralık 2007 - Okunma Sayısı: 1027

     

    ABD'de konut piyasasında yaşanan krizin maliyeti 2008'in ilk çeyreğinde belli olacak. Süreçten Türkiye de etkilenecek. 2007'de mali disiplinin bozulmasıyla oluşan güvensizlik de 2008'de giderilmeli. Her şeyden önce yeni yılda mutluluk, sağlık ve huzur diliyorum. 2007'de hem olumlu iktisadi gelişmeler oldu hem de olumsuz. Bazıları anılarımızda kaldı, bazıları ise etkilerinin kalıcılığı ile 2008'de de bizimle beraber olmaya devam edecek. Bunlardan en önemlisi, kuşkusuz, küresel ölçekli mali kriz! Öyküyü tekrarlamayacağım. Sadece niçin 2008'de de bizimle beraber olacağına ilişkin görüşlerimi aktarmak istiyorum.  Bu olayda "bulaşma etkisi" güçlü oldu. Bunun bir nedeni, ipotekli konut kredisi verenlerin bu riski kendi bilançoları dışına çıkartabilmeleriydi. Menkul kıymet piyasasının sunduğu araçlar yoluyla bu risk başkalarına devredildi. Üstelik bu yapılırken başvurulan yöntemlerle bir işlemin arkasındaki risk parçalara bölündü, bu parçalar başka işlemlerden türetilenlerle birleştirilerek yeni risk kalemleri oluşturuldu. Bunlar, farklı yatırımcılara çekici göründüler ve sonuç olarak pek çok portföye dağıldılar. İkinci olarak bu işin başlangıç noktası büyük ölçüde ABD idi. ABD, Enron olayı gibi tökezlemelere karşın, mali piyasalarda gözetim ve denetimin görece iyi olduğu varsayılan bir ülke. Üstelik Enron olayından sonra mali piyasada yaşamın daha disiplinli olacağı beklentisi vardı. Bu nedenle riski parçalayıp yeniden paketlemeye yönelik uygulamalarda kurallara uyulduğu ve bu nedenle de bunların ciddi bir sorun taşımayacağı (herhalde) varsayıldı. Bu güven duygusu bu tür mali araçların ABD dışındaki ülkelerin mali kuruluşlarınca da satın alınmasına yol açtı. Zararların bilançosu 2008'de çıkacak İşler beklendiği gibi yürümedi. ABD'de konut piyasasında sorun çıktı. Daha da önemlisi çıkan bu sorunun hangi mali kuruluşu ne ölçüde etkilediği de anlaşılamadı. Anlaşılabilmiş olsaydı, kimin ne kadar etkilendiği görülecek, mali durumu bozulanlara karşı herkes önlemini alacak, kalanlarla ise işlemler devam edecekti. Oysa, karmaşık risk aktarım uygulamaları saydamlığı alıp götürmüştü. Sistemdeki mali oyuncular karşılarındakinin mali durumunu bilemedikleri için aşırı ihtiyatlı davranıp iş hacimlerini daraltmaya başladılar. Bu da kendisini kötü yönde besleyen bir süreci başlattı. Üstelik, bu süreci kesebilecek en önemli mekanizma da çalışmıyordu. Çünkü, mali piyasalardaki oyuncuların denetim ve gözetim yetkelerine olan güvenleri de sarsılmıştı. Görevlerini yapmada bu denli büyük zaaf gösteren bu yetkelerin değerlendirmeleri artık mali kuruluşların kararları için bir temel oluşturamıyordu. Bütün bu karışıklık içinde merkez bankaları da mali sistemin çökmemesini ön plana aldılar. Böylece kurallara uyan da uymayan da aynı torbaya konulmuş oldu. Sisteme likidite verildi. Yapay solunum ile yaşam sağlanmaya çalışıldı. Doğrusunu isterseniz başarı da sağlandı. Sistem çökmedi. Bu maceradan 2008'e iki sorun miras kaldı: Bunlardan ilki enflasyon. Merkez bankaları bu konuyu ön plana almaya ne zaman başlayabilecek, göreceğiz. İşi ciddiye aldıklarında ne ölçüde başarılı olabilecekleri de ayrı bir soru. İkincisi ise mali sistemdeki oyuncuların "bilgi sermayelerini" kaybetmesi. Mali kuruluşların bu olaydan önce hakkında değerlendirme yapabildikleri (ya da yapabildiklerini sandıkları) müşterilerini olaydan sonra değerlendirecek bilgileri yok. Çünkü zararların kimin bilançosunda ortaya çıkacağı ve ne kadar olacağı ancak (ve belki) 2008'in ilk çeyreğinde belli olacak. Bunun analizi, değerlendirilmesi ve ona göre yeni ilişkiler kurulması ise en azından 2008'in ortasını bulacak gibi. Arada, hiçbir mali kuruluş bu konuda kendisine nasihat vermeye kalkışacak bir denetim/gözetim yetkesini ya da değerlendirme kuruluşunu dinleyecek gibi görünmüyor. Çünkü laf edebileceklerin saygınlığı da epeyce aşındı. Sonuç olarak, dünyada kredi piyasalarında yeni bir dengenin oluşması zaman alacak. Bu süreçten Türkiye'nin etkilenmesini beklemek gerek. Dış finansman biraz daha zor koşullarda ve belki de daha düşük boyutta temin edilebilecek gibi görünüyor.   2007 Türkiyesi'nin 2008'e bıraktığı 2007 yılında Türkiye'de pek çok olumlu olay oldu. Örneğin seçim yapıldı. Yeni parlamento seçildi, yeni hükümet kuruldu. Bütün bunlar son derece uygar ve sakin bir ortamda oldu. Öte yandan bazı siyasal çalkantılar yaşadık. Cumhurbaşkanı seçimi sıkıntılı geçti. Konumuz ile doğrudan ilişkili önemli bir olumsuz gelişme ise 2007 yılında mali disiplinin zedelenmesi oldu. Burada önemli olan sayısal büyüklükler değil, siyasal bir nedenle kolayca mali disiplinden ödün verilebileceğinin herkese bir kez daha anımsatılmasıydı. Oysa tersine inanmak istiyorduk. Sanıyorum, dış dünyadaki mali oyuncular da öyle. İktisadi açıdan baktığımızda 2007 Türkiyesi'nin 2008'e bıraktığı buruk miras da bu. İktisat politikasının güvenilirliği sorgulanır hale geldi. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Tabii bunu yapmak da seçimden sonra kurulan 60. hükümete düşüyor. Ancak bu noktada "Söz veriyorum önümüzdeki yıl mali disiplini bozmayacağım" demek yetmiyor. Hükümetin arzulanan sürdürülebilir büyümeyi sağlama yönünde harekete geçme niyet ve iradesini göstermesi gerekiyor. 60. hükümet programı bu yönde bir niyet olduğunu gösteren bir belgeydi. Kuşkusuz herkesin bu belgenin her maddesiyle aynı fikirde olması beklenemez. Ama bir bütün olarak bakıldığında, reformlara önemli yer verdiği konusunda herhalde görüş birliğine kolayca varılabilir. Ancak arkası gelmedi. Hükümet programının 2008'e izdüşümü olması gereken bütçe dokümanı sanki bir başka hükümet tarafından hazırlanmıştı. Reformların maliyetini karşılamak ya da bu maliyetin yükünün dengeli dağılımı sağlamak için gerekli kaynaklar ortada yoktu. Buna karşılık daha düşük bir faiz dışı fazla oranı gerçekleştirmek hedefleniyordu. Reformların arzulanan sürdürülebilir büyüme başarımı için gerekli olduğunu, bunlar için gerekli altyapının da daha önceki hükümet döneminde sağlandığını söyleyen bir hükümet programının uygulamaya yansıması böyle olmamalıydı. Sanırım 2008'de hükümetin önemli sorunu, kendi programını uygulama iradesinin sürdüğünü kanıtlamada olacak. Bunu yapamazsa dış dünyadaki çalkalanmanın Türkiye üzerindeki etkisi, daha önceki bazı olaylarda tanık olduğumuz gibi abartılmış biçimde olabilir. Bu durumda 2008 Türkiye için kaybedilmiş bir yıl olacak. Üstelik de çok kritik bir zamanda. Buna karşılık, hükümet reformlar konusundaki iradesinin devam ettiğini eylemleri ile kanıtlayabilirse 2008'de bizi etkileyeceğini düşünülen bu dışarıdan gelen dalganın etkisi, belki de korkulduğu kadar olmayabilir. Bunu "söylemek kolay, yapmak zor" diyeceksiniz. Doğru. Ama bir kere, hükümet olmak kolay değildir. İkincisi de hükümet, yukarıda belirttiğim nedenlerle biraz da kendi işini kendisi zorlaştırdı.

    Bu köşe yazısı 31.12.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır