TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Şirketlerimiz, bütün uyarılara karşın, yabancı para cinsinden borçlanıp, pozisyon açıyorlar. Merkez Bankası (TCMB) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ise risklerin arttığına işaret edip, şirketlere nasihat ediyorlar. Ancak kuru kuruna nasihat şirket bilançolarında risk birikimini engellemiyor. Hafta başı "Acaba yabancı para cinsinden borçlanıp, pozisyon açmak zorlaştırılsa mı?" diyecek olduk, birden o soru ile karşılaştık. Doğrusu ya, o iş o kadar kolay durmuyor. TCMB, BDDK ve de Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) öncelikle başlıktaki soruyu yanıtlaması gerekiyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO)'nın ikinci beşyüz büyük şirket listesi geçen hafta açıklandı. Şirketlerimiz yabancı para cinsinden pozisyon açtıkça, kârları yükseliyordu. Kârlardaki yükseliş, faaliyete dayalı bir rekabet gücü artışına işaret etmiyordu. Merkez Bankamızın (TCMB) nasihatleri ortadaydı. "Yapmayın" diyordu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) durumdan tedirgin olduğunu en yetkili ağızdan sürekli tekrarlıyor ve risklere dikkat çekiyordu. Ama şirketlerimiz yabancı para cinsinden borçlanıp, pozisyon açmaya devam ediyorlardı. Geçen yazıda, bu nedenle, nasihatle yetinilmeyip, yabancı para borçlanmaları için tedbir alınmasının daha iyi olacağına değinmiştik. Aksi durumda, rekabet ortamı nedeniyle, şirketlerimizin tümünün yabancı para cinsinden borçlanıp, pozisyon açmaktan başka bir çaresi kalmıyordu. Bugün müsaadenizle o soruyu ele alalım. Peki, ama ortada bir orta vadeli Türk Lirası (TL) borçlanma piyasası vardı da, şirketlerimiz bu piyasayı kullanmaktan mı kaçınıyorlardı?
Şimdi BankPozitif Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hasan Akçakayalıoğlu'na teşekkür ederek, soruya gelelim. TCMB ve BDDK'nın şirketlerimize yabancı para cinsinden borçlanmayın, pozisyon açmayın demeleri halinde ne yapmaları gerekir? Finansal piyasaların düzenli işleyişinden sorumlu olan otoritelerin, bu durumda, "Peki ama bu şirketler aktivitelerini nasıl finanse edecekler?" diye bir düşünmesi gerekiyor. Öyle ya, şirketlerimiz yabancı para cinsinden borçlanıyorlarsa, bunun salı günü yazdığımız teorik gerekçenin yanında son derece pratik iki nedeni daha var: Birincisi, memlekette başka bir orta vadeli TL kredi piyasası yok. Yatırım yapmak isteyen esasen yabancı para cinsinden borçlanmak zorunda. İkincisi ise, işletme sermayesi ihtiyacı için, daha kısa vadeli olarak, TL cinsinden borçlanmaya kalksanız, bu TL faiz oranı ile, zarar etmeden işin içinden çıkabilmeniz mümkün değil. Sonuç? Sonuç ortada. Bırakın yabancı para cinsinden borçlanmanın teorik nedenlerini, son derece pratik nedenlerle yabancı para cinsinden borçlanmak zorundasınız. Kalanı? Kalanı laftır. Açıktır ki, yukarıda tarif edilen mesele ciddidir. İki açıdan ciddidir: Birincisi, enflasyon oranlarının düştüğü, göreli istikrarın yaygınlaştığı, kâr oranlarının tek haneli rakamlara inerek, normalleştiği bir ekonomide "finansmana erişim" düne kıyasla çok daha önemli bir mesele haline gelmektedir. Dün yüksek kârlar sayesinde şirkette biriktirilen öz kaynaklarla finanse edilebilen faaliyetler için artık dışarıdan kaynak bulmak gerekmektedir. Orta-uzun vadeli bir TL kredi piyasasının olmadığı bir dünyada, yabancı para cinsinden borçlanmaktan başka bir çare yoktur. Şirketlerimiz risk biriktirerek de olsa, "mevcut şartlar altında", olabileceğin en iyisini yapmaktadırlar. Ya şartlar değişecek ya da risk birikimi tüm nasihatlere rağmen devam edecektir. Bu birinci noktadır.
Gelelim meselenin ciddiyetinin altını çizen ikinci hususa. Şirketlerimizin temel problemi, benzer ülkelerle karşılaştırıldığında, hızlı büyüyememeleridir. Halbuki Türkiye'deki rakamlar büyüyen şirketlerin daha verimli ve daha kârlı olduklarını göstermektedir. Büyüyebilmenin tek yolu ise yabancı para cinsinden borçlanıp, pozisyon açmaktır. "Mevcut şartlar altında", ortada başka bir finansman alternatifi bulunmamaktadır. Hal böyleyse, Türkiye'nin küresel ekonomiye düzenli entegrasyonunda ciddi bir problemimiz var demektir. Ortada ekonomik güvenlikle ilgili bir mesele vardır. Bu da işin ciddiyetine ilişkin ikinci noktadır. Peki, "Kitab"ın dışına çıkmadan yapılabilecek bir şey yok mudur? "Yüksek faiz-düşük kur ağlaması" dışında yapılabilecek olan nedir? Nasihatin ötesinde kamu otoritesinin üç konuya bir an önce odaklanmasında fayda vardır. Birincisi, Türkiye'nin artık TL cinsinden bir özel sektör tahvil piyasasına ihtiyacı vardır. Orta vadeli TL piyasasının manası budur. SPK düzenlemesi daha da basitleşmelidir. Mevcut mevzuatımızda özel sektör tahviline karşı, devlet iç borçlanma senedini kayıran bütün düzenlemeler iptal edilmelidir. Hazine'nin borçlanma problemi çektiği, o karanlık çağda, yapılan bütün düzenlemeler günümüzün şartlarına göre gözden geçirilmelidir. İkincisi, borçlanma piyasası üzerindeki aracılık maliyetleri süratle düşürülmelidir. Maliye Bakanlığımızın Türkiye'nin önünü açmak üzere öncülük yapmasında fayda vardır. Üçüncüsü, bir bütün olarak, şirketler kesiminin finansmana erişim meseleleri önümüzdeki dönemin öncelikli konusu olmalıdır. Burada ağırlık, yeni enstrümanlara değil, işlemeyen eski enstrümanlara verilmelidir. Kredi piyasasının işletilmesi, mortgage düzenlemesinden daha önemlidir. İlki çalıştığında, ikincisi zaten başlayacaktır. Ya da ikincinin işleyebilmesi, ilkinin düzenli işleyişine bağlıdır. Kredi piyasasında temel sorunları olanın daha karmaşık enstrümanlarda şansı olmaz. Türkiye'nin daha etkin bir devlete, daha hızlı büyüyen şirketlere ve sürdürülebilir bir büyüme patikasına ihtiyacı vardır. Yabancı para cinsinden borçlanıp pozisyon açmak, ortadaki asıl meselenin öne çıkmasını engellemektedir. Sorunu uyuşturmaktadır. Şirketlerimizin finansmana erişim sorunu önemlidir.
Bu köşe yazısı 05.09.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayımlanmıştır.