Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Almanların gözünden Yavuz zırhlısı

    Hasan Ersel, Dr.02 Şubat 2008 - Okunma Sayısı: 1630

     

    Yavuz gemisi çocukluğumdan beri hep ilgimi çekti. Hatta söz konusu geminin Türkiye'nin tarihindeki yerini değerlendirmeyi amaçlayan bir deneme bile yazdım. Bu yazının adı "Yavuz Geliyor Yavuz" idi. [Hasan Ersel: Yavuz Geliyor Yavuz, Toplumsal Tarih, Sayı 76, Nisan 2000, s. 28-39]. Kitapçıda dolaşırken aynı adı taşıyan bir kitap görünce, tabii hemen ilgimi çekti. Kitabın orijinal adı "Die Kreuzerfahrten der Goeben und Breslau" imiş. Yazarları ise I. Dünya Savaşı başladığında Goeben ve Breslau'nun Akdeniz'deki ünlü kovalamacadan kurtulup Çanakkale'ye gelmesi ve sonra da Osmanlı donanmasında hizmet görmesi sürecinde bu gemilerde görevli olan iki genç deniz subayı. Bunlardan Goeben'de (sonra Yavuz Sultan Selim) görevli olan Theodor Kraus, Breslau'da (sonra Midilli) görevli olan ise Karl Dönitz. Kitap ilk kez 1933 yılında Ullstein yayınevince Berlin'de yayımlanmış. Türkçeye çeviren ise M. Haydar Cümbüş. (Ankara: Matus Basımevi, 2007). Yılmaz Öztuna'nın yazdığı önsözden bu kitaba ilk kez, denizcilik alanında çok değerli bir araştırmacı olan, Referans gazetesi yazarı Osman Öndeş'in 1960 sonlarında dikkat çektiğini öğreniyoruz. Yılmaz Öztuna da daha önce Hayat Tarih Mecmuası'nda bazı bölümlerini çevirip yayımlamış. Yazarların kimlikleri kitaba olan ilgimi daha da artırdı. Bunun iki nedeni var. Bir kere, tarihsel olayları, o olayların içinde yaşayıp, buna karşılık çok üst düzeyde görevli olmayan kimselerin ağzından dinlemenin çok öğretici olduğunu düşünüyorum. Üst makamlarda olanların yakalayamayacakları detayları, özellikle de sıradan insanların düşünceleri ve görüşlerini onlardan öğrenmek olanaklı. Neyi bilebildikleri, nasıl düşündükleri de benim için ayrıca ilginç bir konu. Kitap basıldığında yazarlar deniz binbaşısı korvettenkapitän (Nedense "korvet kaptanı" diye Türkçeleştirilmiş) rütbesine sahipmişler. Her ne kadar belirtilmiyorsa da biraz araştırınca yazarların, olayların geçtiği dönemde, deniz teğmeni (Leutnant zur See) olduklarını saptamak olanaklı. İkinci neden ise Karl Döniz'in kimliği ile ilgili. Karl Döniz (1891-1980) II. Dünya Savaşı'nda Almanya'da çok önemli rol oynamış bir kişi. Almanya'nın denizaltı savaşını tasarlamış, 1943'te büyükamiral rütbesiyle Alman deniz kuvvetleri komutanı olmuştu. Hitler'in ölümünden sonra da onun yerine geçmiş ve Almanya'nın teslimi anlaşmasını imzalamıştır.  

    Theodor Kraus

    Kitapta, yazarlardan sadece Karl Döniz hakkında bilgi verilmekle yetinilmiş. Ben de Theodor Kraus'u merak ettim. Onun hakkında bilgi bulmak da galiba pek kolay değil. Toplayabildiğim bilgiler şöyle: Theodor Kraus da 1891'de doğmuş. I. Dünya Savaşı'ndan sonra da donanmada görevine devam etmiş. 1 Ekim 1934'te deniz yarbayı (Fregattenkapitän) olmuş. 1 Ekim 1936'da ise deniz albaylığına (Kapitän zur See) terfi etmiş. 24 Eylül 1934-5 Aralık 1937 tarihleri arasında, Wihelmshaven tersanesinde görev yapmış. 1935-1937 Kasım döneminde de bu tesiste torpido ve seyrisefer dairesi (Almanca adı Torpedo-Navigatsionsressort) yönetmeniymiş. Hakkında daha sonraki tarihlere ilişkin bilgi yok. Belki donanmadan ayrıldı, belki de vefat etti. Kitap iki kısımdan oluşuyor. İlk kısmı Theodor Kraus yazmış. Bu Goeben ve Breslau'nun Çanakkale'ye ulaşmalarıyla sonuçlanan kovalamacayı anlatıyor. Bu, Goeben ve Breslau'nun Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili olarak Akdeniz'deki ilk görevi değil. Gemiler Balkan Savaşı sonrasında da "Türkiye'deki Alman varlığını korumak için..." (s. 75) bu taraflara gelmişler. Goeben 1 Kasım, Breslau ise 5 Kasım 1912'de Almanların Akdeniz'deki filosuna katılmış. Goeben 1913 ilkbaharında da filonun Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerinde, Breslau ise Karadağ'ın karadan ablukasında yer almış, sonra da İstanbul'a gelmiş. Kraus bunları bilen bir insan. Ayrıca, sağa sola serpiştirdiği cümlelerden Ege Denizi'nin tarihini, Eski Yunan'ı bildiği anlaşılıyor. Gemilerin İngiliz donanmasının takibinden kurtuluşunu heyecanlı bir dille anlatıyor. Kitabın bu bölümünün bence en öğretici kısmı Osmanlı donanmasını adam etmek için çağrılan İngiliz teknik heyetinin sistematik bir biçimde yaptığı tahribat (s. 90-95). Kendilerinin bu tahribatı iki ay gece-gündüz çalışarak düzelttiklerini anlatıyor. Sonuçta gelen Alman subaylar Osmanlı gemilerinin başına geçiyorlar.  

    Denizcilik hikâyeleri

    Karl Döniz'in yazdığı kısım ise Theodor Kraus'un bitirdiği yerden başlıyor. Bu kısımda büyük ölçüde Midilli kruvazörünün Karadeniz'de katıldığı seferler anlatılıyor. Döniz, Kraus'tan farklı olarak sadece denizcilikten söz ediyor. Tek istisna sayılabilecek birkaç paragraflık bölüm kitabın 186-7'nci sayfalarında İstanbul'da yaptığı gezinti... Bunun dışında Rus donanmasıyla kovalamaca ve çatışmaların öyküsü var. Döniz her olayda tarih vermiyor. Ancak anlatış sırası ve bölümlerin içeriği denizcilik tarihinde yazılanları tutuyor. Bu kısımda, üç bölümü kaleme alan, bir de misafir yazar var. Adı Walter von Schoen. Her ne kadar bir Alman adını taşıyorsa da o sıralarda Rus donanmasında deniz önyüzbaşısı (Kapitänleutnant) imiş. (Kitapta, "kaptan teğmen" diye çevrilmiş!) Bu kişi hakkında kitapta hiçbir bilgi yok. Bu bölümler Karl Döniz'in nasıl eline geçmiş belli değil. Bu zat, s. 133-141'deki ifadesinden çıkardığım kadarıyla önce Rus Karadeniz donanmasının sancak gemisi Evastafiy'de görevliymiş. Sayfa 220-3'teki ifadeye göre ise daha sonra Rus Karadeniz filosunun en yeni ve güçlü gemisi Imperaritsa Mariya'da görevlendirilmiş. Belki bu zat hakkında Rus kaynaklarından bilgi bulunabilir. Kitaptaki yazıların havası her şeyi Almanların yaptığı biçiminde. Türkler bir dekor, hatta bazen cansız bir dekor, gibi duruyor. Anlaşılan Alman subaylar böyle görüyorlarmış. Bir ilginç ayrıntı da Amiral Souchon'dan sadece "amiral" diye söz edilmesi, adının hiç geçmemesi. Oysa Walter von Schoen, Rus Karadeniz filosu komutanını adıyla anıyor: Amiral Eberhardt!

    Çeviri hakkında

    Kitabın en sorunlu yönü çevirisi. Özellikle Türkiye'deki yer isimlerinin Almanların kullandıkları karşılıklarıyla verilmesinin okuyucunun işini zorlaştırmaktan öte neye yaradığını ben çıkaramadım. Birkaç örnek vereyim: Dardanellen (Çanakkale Boğazı), Konstantinopel (İstanbul), Nischantasch (Nişantaşı), Skutari (Üsküdar), Smyrna (İzmir), Stenia (İstinye), Trapeznut (Trabzon)... Amiral kelimesi yerine sürekli "admiral" denmesine, yön (ya da istikamet) denilebilecekken "kurs" kelimesinin ısrarla kullanılmasına da anlam vermek zor. Buna karşılık yazarların bazı Türkçe kelimeleri Almanca ifade etmelerini çeviride de koruma gayreti sempatiyle karşılanabilir. Örneğin "jawasch" (yavaş)... Ama bu kelimenin Almancada "langsam" anlamına geldiğini öğrenmek Almanlar için ilginç olabilir ama Türkçe çeviride biraz garip kaçıyor. Bazı Türkçe karşılıklar da kafa karıştırıyor. "Breslau Halkı" (s. 166), kullanıldığı bağlamda, olsa olsa "Breslau mürettebatı" olabilir. Türkçede "su uçağı" diye bir kelime yok. Kullanılan "deniz uçağı"dır. Bir de kitapta sık sık "uzun yol gemisi" diye bir terim kullanılıyor. Örneğin s. 88'de bu terim Barbaros Hayrettin (bu geminin adı da "Barbarossa Heiereddin" diye yazılmış!) gemisi için kullanılıyor. Oysa Türkçede bu tür gemilere "zırhlı" deniliyor. [Ahmet Gülersoy & Berndt Langensiepen: 1828-1923 Osmanlı Donanması, İstanbul: Denizciler Yayınevi, 2000, s. 118]. Bu tür başka örnekler de var. Bazı cümleler de anlaşılmıyor. Özetle kitabın, Türkçesi gözden geçirilmiş, yeni bir baskısının yapılmasında yarar var.   NOT: Yavuz ve Midilli hakkında aşağıdaki Türkçe çok güzel bir kitaba da dikkati çekmek isterim: Ahmet Güleryüz: Yavuz ve Midilli, İstanbul: Denizler Kitabevi, Ocak 2007.

     

    Bu yazı 02.02.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır