Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Sadun Aren hoca

    Hasan Ersel, Dr.14 Mart 2008 - Okunma Sayısı: 1288

     

    Hocamız Sadun Aren'i kaybettik. Onu Mülkiye'de öğrencilik yıllarımın hemen başlarında, (1960'ların ilk yarısında) bizlere verdiği konferanslarında tanımıştım. Bir konuyu ele alıyor, duru bir mantıkla sorunu ve kendi yorumunu ya da çözümünü anlatıyordu. Bunu o kadar güzel yapıyordu ki, salondan çıktığımızda dikkatle dinlemek ötesinde pek bir gayret göstermeden, o konuda epeyce bir şey öğrenmiş oluyorduk. Sadun Hoca okulda zaten bir efsaneydi. Ama her konferansı benim ve pek çok arkadaşımın gözünde onu daha da büyütüyordu. Sanırım, eve gelince bu konferansları büyük bir heyecanla anlatıyordum. Emekli bir subay olan babam bu anlattıklarımdan etkilenmiş olacak ki, o da konferanslara gelmek istediğini söyledi. Beraber gitmeye başladık. Birkaç toplantı sonrasında Sadun Hoca'ya hayran olmuştu. Onu toplantılardan haberdar etmemi isterdi. Yazdıklarını da izlemeye başlamıştı. Siyasi nedenlerle hocanın başına gelenleri duydukça babama hüzün çöker, kızgınlığı ve çaresizliği yüzünden okunurdu.

    En ilginç olan toplantılar Sadun Hoca'nın kendisiyle neredeyse tam ters düşüncede olan Aydın Yalçın ile tartıştıklarıydı. Onlar sahnede hiç kibarlıklarından taviz vermezlerdi. Ama kıyasıya tartışırlardı. O yıllarda dinleyicilerin taşkınlık yapması pek söz konusu değildi. Ama alkışların yoğunluğundan ibrenin Sadun Hoca'dan yana olduğu açıktı.

    İşte bu hava içinde 1965'te Mülkiye'de mali şubeye gitmeye karar verdim. Sadun Aren'in hocamız olacağını düşünmek de hoşuma gidiyordu. Ama olmadı. O yıl Türkiye İşçi Partisi'nden milletvekili seçildi. Daha sonra onun asistanı olan Tuncer Bullutay'ın başında olduğu İstatistik ve Ekonometri Kürsüsü'ne asistan olarak katıldım. Tuncer Hoca, Sadun Hoca'yı kürsümüzde hep tatlı bir biçimde yaşattı. Sık sık ondan söz eder, onun insan, hoca ve bilim adamı olarak çevresine neler kattığının örneklerini verirdi. Tuncer Hoca, bizim onunla çalıştığımız o benzersiz akademik ortamdaki her güzel şeyi Sadun Hoca'ya borçlu olduğumuzu düşünürdü, hâlâ da öyle düşünüyor. Ben de anlattıklarından Sadun Hoca'nın olağanüstü önemini kavramakla birlikte, Tuncer Hoca'nın kendisine epeyce haksızlık ettiğini düşünürdüm, hâlâ da öyle düşünüyorum.

    Sadun Hoca'nın muhteşem bir yönü de kitaplarının sade ve anlaşılır diliydi. İstihdam, Para ve İktisadi Politika kitabını dikkatle okumuştum. Bu kitap, haklı olarak, Keynes'i Türkiye'ye tanıtan yapıt olarak tanınır. Çok rahat okunuyor ve anlaşılıyordu. Hatta insanda yazması kolay bir kitap izlenimi uyandıracak kadar. Tabii insan kendisi denemeye kalkışınca Sadun Hoca gibi yazabilmenin ne kadar zor olduğunu görüyor. Öyle yazabilmek için ne kadar çalışmanın, konuyu ne kadar iyi özümsemenin ve ne kadar iyi düşünebilmenin gerektiğini anlıyor. O zaman da bu çabayı çok daha fazla takdir ediyor. Ama insan öğrenciyken hocalarına karşı çok acımasız ve düşüncesiz olabiliyor. Sadun Hoca'nın bu kitabı "Sevgili Öğrencilerime" biçiminde ithaf edilmiştir. Bir öğrencisi kendi kopyasında bu ithafın altına "... öğrencileri sevseydin, hiç böyle anlaşılması zor bir kitap yazar mıydın?" diye yazmış. [Sadun Aren: Puslu Camın Arkasından, Ankara: İmge Kitabevi, 2006, s. 81] Sadun Hoca bu tepkiyi önemsemediğini söylüyor. Çünkü hep iyimserdi. Hepimizden daha çok. Ona sıkıntılı bir döneminde geçmiş olsuna gittiğimizde bizi teselli edişini hiç unutmuyorum. Sözüm ona biz onu teselliye gitmiştik. Nur içinde yatsın.

     

    Bu yazı 14.03.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır