Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Gelişen ülkelerin ABD ile göbek bağı kopmadı, resesyona önlem şart

    Hasan Ersel, Dr.17 Mart 2008 - Okunma Sayısı: 1061

     

    'Ayrışmış dünya ekonomisi' söylemine küresel önemi farklı blokların olduğu bir dünyadan bloklaşmış bir dünyaya geçiyoruz. Buna göre ABD gelişmiş ekonomileri eski kadar etkilemiyor. Gelişmekte olan ülkeler açısından ise ABD'deki duraklamadan çekinmek lazım.

    Küreselleşen dünyada gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerle olan ticaretinin göreli öneminin azalıp, kendi aralarındaki ticaretin öneminin artmasına "ayrışma" (decoupling) deniyor. Bu olgudan hareketle ABD kaynaklı krizin gelişmekte olan ülkeleri durgunluğa götürecek kadar ciddi sonuçlar doğurmayacağı ileri sürülüyor. Yanlış anlaşılmasın, bu görüşü savunanlar "bu olay gelişmekte olan ülkeler üzerinde hiç bir olumsuz etki yapmayacak" demiyor,  etkinin büyük olmayacağını söylüyor. Bu tartışmada söylenenlerin küresel ekonomiyi anlayabilmek için daha genel ve aynı zamanda basit bir çerçeve oluşturabileceğini düşünüyorum. İki "uç durumu" alarak açıklamaya çalışayım.

    1) Tam küreselleşmiş dünya ekonomisi

    Bu durumda her ülke diğer ülkelerle, doğrudan ya da dolaylı, iktisadi ilişki içindedir. Burada doğrudan ilişki iki ülkenin birbiriyle mal ve hizmet ticareti yapması, bu ülkeler arasında sermaye akımlarının olması gibi faaliyetlerdir. (Emek akışkanlığı diyemiyorum. İyice gerçek dışı olacak). Dolaylı ilişki ise şöyle: A ülkesi C ülkesi ile iktisadi ilişkide bulunmuyor olabilir ama, örneğin, B ülkesinden ithal ettiği malların üretiminde C ülkesinden temin edilmiş girdiler olabilir. Dünyadaki eğilimin, henüz ulaşılamamış olsa da, bu yönde olduğunu söyleyebiliriz. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımı açısından baktığımızda bunu daha da net görmek olanaklı. Bir kere dünya ticareti hızla artıyor. 2007'de dünya ticaret hacmi, 2001'deki düzeyine oranla yüzde 51 daha yüksekti. Oysa aynı dönemde dünya gelirinin yüzde 31,2 artmıştı. Bu olguya gelişmekte olan ülkelerin katılımı da giderek artıyor. Bu ülkelerin ihracatlarının GSYH'ye oranı 1990'larda yüzde 25 düzeyinde iken şimdi yüzde 50'yi aşmış durumda. Sermaye hareketlerinin, son yıllarda, artış hızı çok daha belirgin. Hatta endişe verici boyutlarda. Diğer alanlarda da benzer gelişmeler oluyor.

    2) Ayrışmış dünya ekonomisi

    Bu durumda ülkeleri gruplamak olanaklı. Söylenmek istenen, belli bir grup içinde yer alan ülkelerin kendi aralarında iktisadi ilişkiler kurmaları. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var. O da ayrışma kavramının işaret ettiği olgunun birden fazla biçimde ortaya çıkabilmesi ve bunların farklı sonuçlar doğurması. Bu bağlamda iki farklı yapı önem kazanıyor:

    a) Bloklaşmış dünya ekonomisi: Dünyada iki (gelişmiş ve gelişmekte olan gibi) ya da daha çok (Doğu Asya, Latin Amerika, Avrupa Birliği vs.) ülke grubu oluşur. Bunlar sadece kendi içlerinde iktisadi ilişkiler kurar. Bu durumda her ülke kendi içinde bulunduğu gruptaki ülkelere iktisaden bağımlı, diğerlerinden ise bağımsızdır. Bu tür bir düzene en yaklaşabilecek örnek soğuk savaşın doruğa çıktığı yıllarda NATO ve Varşova Paktı üyelerinin durumlarıydı. Bu paktların üyeleri kendi aralarında iktisadi ilişki kuruyor, ama öbür paktın içinde yer alan bir ülke ile iktisadi ilişkilerini geliştirmiyordu. Tabii bu örnek o yıllarda bile gerçekleşen durumu tam yansıtmıyor. En azından dünya sadece bu iki ülke grubundan oluşmuyordu, bir de üçüncü dünya vardı. Her iki paktın üyeleri de bu ülkelerle iktisadi ilişkiler kurmaya çalışıyorlardı.

    b) Küresel Önemi farklılaşmış blokların olduğu dünya ekonomisi: Dünyadaki ekonomilerin bazıları diğer tüm ekonomileri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek konumdayken, diğer bazılarının etkisi sadece bir grup ülkeyle (abartılırsa sadece kendileriyle) sınırlı kalabilir. Bu farklılığın nedeni olarak akla teknoloji ya da doğal kaynak bağımlılığı gelebilir. Örneğin gelişmiş ülkelerin sahip olduğu teknolojiyi kullanmak gelişmekte olan ülkeler için zorunlu olabilir. Ya da petrol örneğinde olduğu gibi, petrol üreten ülkelerin tekele yakın konumları diğer ülkeleri etkileme güçlerini çok artırabilir. Buna karşılık, Türkiye'nin her iki alanda da böyle bir gücü olmaması nedeniyle böyle bir etki yaratması söz konusu değildir.

    Şok ve dünya ekonomisinde denge

    Bu uç noktaların özelliklerine bakarak dünyadaki değişimin ne anlama geldiğini saptayabiliriz. Tümüyle küreselleşmiş dünya ekonomisinde herhangi bir ekonomideki bir değişiklik küresel dengeyi, az ya da çok, etkiler. Dolayısıyla küreselleşmiş bir dünya ekonomisinde ABD gibi önemli bir oyuncuyu etkileyen bir gelişme, dünya ekonomisinin büyüme hızını, kâr oranlarını ve göreceli fiyatları etkileyecektir. Bloklaşmış dünya ekonomisinde ise durum biraz farklı olacaktır. Eğer dünyada bir biriyle iktisadi ilişki içinde olmayan iki blok varsa, bu bloklardan birisinde yer alan bir ülkede ortaya çıkan bir yapısal değişim, sadece o bloğun büyüme oranını, kâr oranını ve o blok için geçerli göreceli fiyatları etkileyecektir. Diğer blok (ya da bloklar) bundan etkilenmeyecektir. Blokların küresel etki açısından önemlerinin farklılaştığı durumda ise olayın ne tür blokta olduğuna göre durum değişecektir. Eğer olay küresel açıdan etkili blokta olmuşsa, o zaman sonuç tümüyle küreselleşmiş dünya ekonomisindeki gibi olacaktır. Değilse, o zaman bloklaşmış dünya ekonomisinde ele alınan durum ortaya çıkacaktır.

    Dünyanın hangi duruma daha yakın olduğunu ve hangi yöne gittiğini görebilmek için, ülkelerin dünya ekonomisini etkileme/etkilenme kanallarının "tümüne" bakmak gerekir. Bu amaçla bir ülkenin ihracatının diğer ülkeler arasındaki dağılımı ve bu dağılımdaki değişmelerin yanı sıra, ithalatının dağılımı, ülkenin teknoloji ve ham madde bağımlılığı, dış kredi temin etme ve ortaklık bağıntıları gibi diğer önemli iktisadi değişkenleri, dolaylı etkileri de hesaba katacak bir biçimde, ele almak gerekir. Özetle bu tür bir sorunun doğru yanıtı bir dünya genel denge modeli çerçevesinde aranmalıdır. (Bu tür çalışmaların uzun zamandır yapılmakta da belirteyim.)

    Türkiye önlem alıyor mu

    Ancak ihtiyatlı olmak kaydıyla, yine de bazı gözlemler yapılabilir. Örneğin, bu çerçeve içinde, son zamanlarda üzerinde çok durulan ayrışma nedeniyle ABD'deki krizin gelişmekte olan ülkeleri etkilemeyeceği görüşü nasıl değerlendirilebilir? Herhalde dünyanın tümüyle küreselleşmiş olduğunu söylenmiyor. Şu söyleniyor olabilir: Küresel önemi farklı blokların olduğu bir dünyadan bloklaşmış bir dünyaya geçiyoruz. Daha somut bir ifadeyle: ABD, yakın yıllara kadar, "önemli" bir küresel blok içindeydi. Dolayısıyla doğrudan ve dolaylı olarak dünya ekonomisini etkileyebiliyordu. Artık böyle bir blok yok (ya da eskisi kadar güçlü değil). ABD (ya da bu bloğun tümü) artık gelişmekte olan ekonomileri eskisi kadar etkileyemiyor. Ancak bu görüş olaya gelişmekte olan ülkelerin ABD'ye ihracatı boyutuyla sınırlı olarak bakıyor. ABD ekonomisinin dünyanın kalanıyla olan çok yönlü iktisadi ilişkilerini düşününce bana bu pek de yeterli bir açıklama gibi görünmüyor. Bunlar hesaba katılınca, ABD de ciddi bir duraklamanın gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisinden çekinmek için epeyce neden var gibi görünüyor.

    Bu bağlamda, anlayamadığım bir nokta da var. Türkiye, dünya ekonomisini doğrudan ya da dolaylı etkileyecek konumda değil ama dünyada olup bitenlerden etkilendiğini de hemen her fırsatta göstermiş bir ekonomi. Şu anda dünyada da ABD kaynaklı, olumsuz gelişmelerin olduğu da ortada. Bu durumda hükümetin bir dış şok olasılığına karşı ne tür önlemler alacağı üzerinde çalışması ve kamuoyunu aydınlatıp güvence vermesi gerekmez miydi? Ama nedense olmadı. Hükümet kanadından bu konuda yapılan açıklama kamuoyunu rahatlatacak nitelikte değildi. Hatta, izlenimim doğruysa, düş kırıklığına bile yol açtı. Bu yetmiyormuş gibi bir de AKP'nin kapatılması davası olayı patlak verdi. Bu iki farklı türde olayın ortak yönü, dışarıdan gelebilecek şokun Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisini artırmaları. Neden krize düşmeğe bu kadar hevesli olduğumuzu çıkarabilmiş değilim doğrusu...

     

    Bu yazı 17.03.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

     

    Etiketler:
    Yazdır