Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Güven kaybı ve piyasa

    Hasan Ersel, Dr.21 Mart 2008 - Okunma Sayısı: 1126

     

    ABD'deki mali krizin herhalde en büyük tahribatı kurumlar üzerinde oldu. Mali kurumlara, değerleme kuruluşlarına ve düzenleyici yetkelere olan güven ciddi bir biçimde sarsıldı. Gelir ve istihdamda ciddi düşüşlere yol açabilecek bir duraklamanın doğuracağı toplumsal zararın büyüklüğü karşısında, FED ister istemez ahlak çözüntüsü (moral hazard) yaratmanın günahını üstlenip itibar kaybetme riskini kabullendi. Geçen hafta Bear Stearns olayında olduğu gibi kurtarma operasyonlarında başrole soyunmak zorunda kaldı. Sonuç ne olursa olsun, sistem çöküntüden kurtulsa bile, FED'in de bundan güven kaybına uğramadan çıkması zor. Çünkü bir kurumu kurtarıp, onu bu noktaya getiren kararların sorumlularını kurtarmayacak, işleyebilir, bir mekanizma tasarlamak, hele zaman baskısı hesaba katıldığında, neredeyse olanaksız.

    Ancak güven yitirenler listesi burada bitmiyor. Bu listeyi şöyle bir önünüze alıp, yerine yerleştirirseniz piyasa sisteminin tüm kurumlarına olan güvenin ciddi biçimde aşınmış olduğu ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle piyasa mekanizmasının kendisinden beklenen işlevleri yerine getireceği konusunda insanların kuşkuları arttı. Piyasa mekanizmasının toplumsal rolü elma ile armudun göreceli fiyatlarını saptamaktan ibaret olsaydı hem işi kolaydı hem de yukarıda saydığım onca kuruma ve bir sürü yasal düzenlemeye gerek yoktu. Oysa, piyasa mekanizması kaynakların dağılımını (dolayısıyla yatırımların miktar/bileşim/zamanlamasını) ve iktisadi faaliyet içinde yer alanların bugünkü ve hatta gelecekteki gelirlerinin ne olacağını belirliyor. Ya da belirleyemiyor ve şu sıralarda hissettiğimiz gibi belirsizlik yaratıyor. O zaman da insanlar önce somut olaylardan duydukları rahatsızlıkları dile getiriyorlar, onlarla en yakından ilgili kurumlara olan güvenleri sarsılıyor. Olay devam ettikçe, güvensizlik de yayılıyor. Sonuçta piyasa sisteminin temel kurumlarının tümünü kapsıyor.

    Olayı toparlamak görevi de sonuçta kamu kesimine kalıyor, maliyeti de vergiler yoluyla toplumun sırtına yükleniyor. Ortaya çıkan görünüm şu: Piyasa mekanizması, tanımlandığı kurumsal çerçeve içinde, toplumsal açıdan istenmeyen bir durum yaratıyor, kamu müdahalesiyle bu durum düzeltiliyor. Yani "piyasaseverlerin" dediğinin tersine, kamu müdahalesi, toplumsal açıdan "daha iyi" bir sonuç yaratıyor. Bir nokta daha var: Kamu kesimi, siyasal süreç içinde çalışıyor. Onun özünde ise "herkese eşit oy" ilkesi var. Piyasa mekanizması ise "servet ağırlıklı" bir oylama sistemine dayanıyor. O zaman gelir dağılımında şanslı konumda olmayan bir birey için hem onun için olumsuzluklara yol açabilecek hem de üzerinde etkili olamayacağı bir fiyat mekanizması yerine sonuçları öngörülebilir ve kendi görüşlerinin daha çok dikkate alınacağı kamu müdahalesini tercih etmesi doğal değil mi? ABD'deki seçim tartışmalarında "kamu müdahalesi çağrısı" dozunun epeyce artmış olması bir rastlantı değil. Çeşitli nedenlerle kamu müdahalesine duyulan ilgi ve sempati artıyor.

    Bazılarına göre kamu müdahalesi piyasayı ikame etmek demek. Bu, belirsizlik ve bilgi eksikliği gibi sorunların piyasa oyuncularında var olduğu ama devlette olmayabileceği görüşüne dayanıyor. Bu, tarihsel kökenleri olan, hiç de küçümsenmeyecek bir köktenci makro yaklaşım. Ama farklı bir yaklaşımı benimseyip piyasa mekanizmasının içinde çalıştığı kurumsal çerçevenin değiştirilmesi yoluna gitmek de olanaklı. Galiba mikro reform sözcüğü ile söylenmek istenen de bu.

     

    Bu yazı 21.03.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır