Arşiv

  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Dünya ekonomisi ve ihracatımız

    Hasan Ersel, Dr.18 Nisan 2008 - Okunma Sayısı: 1120

     

    Dünya ekonomisindeki eğilimlerin, en azından önümüzdeki 2 yılda, Türkiye için pek de olumlu olmayacağı anlaşılıyor. O halde bu yeni koşullarda Türkiye'nin fazla zarara uğramaması, olanaklıysa hiç zarara uğramaması, için neler yapılması gerektiği üzerinde durmak gerekiyor. "Siyasilerimiz uzlaşsınlar", "mikro reformları bir an önce yapalım" gibi temennilerin bu düşünme sürecine pek katkısı olmayacak. Bu tür temennilere, içleri doldurulmadığında, herkes katılır; doldurulduğunda da yukarıda verilenlerden ilkinde uzlaşma sağlanamaz, ikincisinde ise alınan önlemler karşılaşılan sorunu çözmeye yardımcı olmaz. Her iki olayda da ileride yararlı olabilecek bir hamle, erken yapıldığı için, israf edilmiş olur.

    Yakınlarda vefat eden büyük ve garip ABD'li satranççı Bobby Fisher'in dediği gibi, yapmamız gereken "önümüze bakıp, görüp, oynamak"tan ibaret. İnsan "gözüyle bakar" ama "beyniyle görür". O da "beyninizi kullanın" diyordu. Gerçi aynı şeye bakar farklı şeyler görebiliriz. Çünkü beyinlerimiz farklı çözümler üretebilir. Bu kötü bir şey değil. Bunları birleştirir, üzerinde anlaşabileceğimiz politika önerilerine varırız. Belki biraz zaman kaybeder ve sinirleniriz ama bunalıma düşüp bir birimizin boğazını sıkmaya kalkışmayız da.

    Bu anlayışla, önce, ihracatımıza göz atmak istiyorum.

    Türkiye'de sınai ürün ihracatının giderek artan bir kısmı küresel üretim zincirleri içinde yapılıyor. Bu zincir içinde yer alan Türkiye'de yerleşik firmalar, üretim hedeflerini, büyük ölçüde, bağımsız bir biçimde belirleyemiyor. Söz konusu şirketlerin küresel gelişmeler ışığında belirledikleri üretim stratejilerinin Türkiye'ye yansıması doğal. Şimdiye kadar bu yönden avantajlı durumdaydık. Dünya gelirinde ve dış ticaretindeki büyüme bu tür firmalar ihracatlarını önemli ölçüde artırmışlardı. Ancak, bu değişen ortamda ne yapacakları o kadar açık değil. Söz konusu şirketlerin üretim hedeflerini etkilemek pek olanaklı da değil. Ama hiç olmazsa 2008 (olanaklıysa 2009) ihracat/üretim hedefleri konusunda bilgi toplanabilir. Unutmayalım ki, böyle bir değerlendirmenin sonucunun ne olacağını önceden kestirmek o kadar kolay değil. IMF raporunda Ortadoğu ve Afrika'da büyümenin süreceği öngörülüyordu. Söz konusu şirketler bu bölgelere olan ihracatlarını pekala artırabilirler ve bunun sonucunda Türkiye'deki etki olumlu da olabilir. Ama olacak mı olmayacak mı? Sorun burada. Bu konuda bir fikir edinilebilirse Türkiye'nin 2008 sanayi ihracatı hakkında daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir.

    Kendi başlarına ihracat bağıtları yapan sanayi firmalarının ise bu yıl ortaya çıkan iki sorunları, talepteki olası azalma ve finansman olanaklarının daralması. İhracat olanaklarının daralması karşısında yapılması gereken yeni ihracat pazarları aramak. Bu yeni ülkeler olabileceği gibi, bazı pazarlarda daha fazla faaliyet gösterilmesi biçiminde de olabilir. Burada da ilk akla gelen Ortadoğu ve Afrika pazarları. Buralarda devletin yardımı olabilir. Bunun yasal konularda yol gösterme, gerekirse destek verme ve daha önemlisi bilgi akımı sağlama biçiminde olmasında büyük yarar var.

    Sanayi politikası konusunda siyasal iktidarlar zorlanıyor. Kısa dönemde yararlıymış gibi görünen politikaların başta düşünülen amaçları sağlamadığını yakın geçmişimizden biliyoruz. Temel sorunları saptayıp sadece onlar üzerine giden bir politika ise kısa dönemde yarar sağlamıyor. Çare açık: Kısa dönemli siyasal rantlardan vazgeçmek gerek! Devam edeceğim.

     

    Bu yazı 18.04.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır