Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Ya tasarrufu artıracağız, ya yatırımı azaltacağız

    Hasan Ersel, Dr.02 Haziran 2008 - Okunma Sayısı: 1421

     

    Tasarruf eğilimleri yaşam biçimi değiştirilmeden değişmiyor. Ama daha önce de olduğu gibi ani bir şokla karşılaşıp yatırım düzeyini düşürmemek için bütün kesimlerin kendisini değiştirip tasarruflarını artırması gerekiyor.

    Türkiye'de ciddi bir dış cari açık sorunu olduğu malum. Milli gelir hesapları açısından baktığımızda dış cari açık, iç tasarruflarımızın yetmemesi ve bu nedenle de yabancıların (Türkiye'de yerleşik olmayanların) tasarruflarını kullanmakta olduğumuz anlamına gelir. Demek ki dış cari açıkla ilgileniyorsak iç tasarruflardaki gelişmeleri takip etmemiz gerekiyor. Ne yazık ki, bu konuda veri sorunlarımız var. Tasarrufu etkileyen etmenleri ortaya çıkarabilmek için öncelikle kimin tasarrufundan söz ettiğimizi açıklığa kavuşturmak gerek. Ekonomi ölçeğinde bakıldığında, tasarruf edenleri iki başlık altında toplayabiliriz: Kamu kesimi ve özel kesim. Kamu kesiminin tasarrufu, toplam kamu gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki farktır. Bu tasarrufu artırmak, maliye politikası önlemleri almayı gerektirir. Bunlar kısa dönemde büyük ölçüde kamu harcamalarını kısmaya yönelik önlemlerdir. Orta/uzun dönemde ise buna kamu gelirlerini artırıcı önlemler bunlara eklenir. Özel tasarruflara gelince, bunları da bir bütün olarak almak yanıltıcı olur. Çünkü ulusal hesaplara yansıyan özel kesim en azından özel şirketler ve hane halkları gibi iki farklı nitelikte karar alıcıyı bir araya toplar. Özel şirketlerin tasarruf etmelerini etkileyen etmenler, doğal olarak, hane halklarından farklıdır. Özel şirketler, işlerinin gereği olarak yatırım yapabilmek, iş hacimlerini genişletebilmek gibi nedenlerle tasarruf ederler. Oysa hane halklarının tasarruf kaygılarının arkasında, yaşlılık dönemi için güvence ya da çocukların tahsili gibi kaygılar yatar. Dolayısıyla özel kesimin tasarruf eğilimi, aslında, işlevsel bir kavram değildir. Kamu kesimi dışında ne kadar tasarruf yapıldığını gösterir. Kamu kesiminde tasarruf yapanların davranışlarını anlayabilmek için ise, en azından, hane halkı ve özel şirketler yarımının yapılması gerekir.  

    2007'de özel tasarruf oranı

    Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) geçen yılın sonunda yaptığı tahminler 2007 yılında özel tasarruf eğiliminin bir miktar yükseleceği yönünde idi, (DPT 2008 Yılı Programı, s. 17). Ancak bilebildiğim kadarıyla, DPT'nin, yeni milli gelir serileri kullanılarak yenilenmiş ve kamu oyuna açıklanmış bir tahmini yok. Eski milli gelir serisi kullanılarak yapılan hesaplara göre 2006 yılında özel tasarrufların özel harcanabilir gelire oranı 2006 yılında yüzde 12,1 olmuştu. DPT'nin 2007 yılı için tahmini ise bu oranın yüzde 16,9'a yükseleceği yönündeydi. DPT özel tasarruf eğiliminde 4.8 puan gibi büyük bir yükselmenin nedenini açıklamıyor. Böyle bir artışa yol açabilecek etmenlerin neler olabileceği üzerinde biraz duralım. 2005 ve 2006 yıllarında özel harcanabilir gelirin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payında ciddi bir düşüş görünüyor. Bunun temel nedeni de vergilerin GSYH içindeki payının artması. Eğer bu durumda özel kesimin (özel şirketler+hane halkı) tepkisini, tüketimini kısarak değil de, tasarrufunu azaltarak gösterdiği düşünülürse, söz konusu yıllarda özel tasarruf eğilimi düşebilir. Bu tepkinin geçici olduğu varsayılır ve DPT'nin belirttiği gibi vergi/GSYH oranının da 2007 yılında düştüğü kabul edilirse, 2007'de özel tasarruf oranında bir miktar artış olması savunulabilir.

    Hane halklarının tasarrufları

    Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB)30 Mayıs 2008 tarihinde yayınladığı Finansal İstikrar Raporu No. 6 (Mayıs 2008) adlı doküman, hem içerdiği istatistiksel bilgiler ve hem de çözümlemeleriyle son derece öğretici. Bu raporun 24'üncü sayfasında yer alan Tablo 1.7 deki bilgiler yukarıda ele alınan sorun açısından önemli. Bu tabloda hane halklarının mal varlıklarının bileşimi ve toplamı veriliyor. Bunlar stok rakamlar. İki yıl arasındaki fark ise mali varlıklardaki değişmeyi verir. Mali varlıklar toplamındaki değişmeye de "mali tasarruf" denir. Bu tablodaki ve aynı dokümanın 22'inci sayfasında yer alan Tablo 1.5'deki TCMB'nin hane halkı harcanabilir gelir projeksiyonlarını kullanarak yaptığım hesaplamaya göre hane halklarının mali tasarruflarının hane halklarının harcanabilir gelirine oranı 2006 yılında yüzde 20,6 iken, 2007 yılında yüzde 9,9a düşmüş! Bu sonuç, özel tasarruf eğiliminde artış olduğu varsayımının sorgulanması gerektiğini gösteriyor ama reddetmek için yeterli değil. Çünkü bir kere hane halklarının mali tasarruflarından söz ediyoruz. Hane halkları mali olmayan araçlar yoluyla da tasarruf edebilirler: Buğday alıp ertesi yıl kullanmak için stoklamak, ya da altın almak da tasarruftur, ama mali tasarruf değildir. Ancak mali sistemimizin, hâlâ ekonominin gereksinimlerini karşılamada yeterli ölçeğe ulaşamış olmasına rağmen, gelişmekte olduğunu ve mali olmayan tasarrufların payının da azalmakta olduğunu düşünüyorduk. 2007'de bu eğilimi tersine döndürecek bir gelişme ise olmadı. Bir başka sorun tabloda yer verilen mali araçlar elimizde kaydı bulunanlar olması. Tabloda yer alan mali araçlar şunlar: Tasarruf mevduatı, döviz tevdiat hesabı, dolaşımdaki para, devlet iç borçlanma senetleri (Eurobond dahil), yatırım fonu, hisse senedi, emeklilik yatırım fonları ve repo. Akla şu soru geliyor: Acaba 2007 yılında hane halkları tasarruflarını, eskiye oranla çok daha büyük ölçüde mi yurt dışına çıkardılar? Ödemeler dengesi rakamları bunu göstermiyor. Tam tersine, 2007 yılında Türkiye'de yerleşik kişilerin yurt dışına yaptıkları portföy yatırımları, 2006 yılının yarısına düşmüş. Bir başka soru, hane halklarının harcanabilir gelirinin toplam özel kesim harcanabilir geliri içindeki payının değişip değişmediği. Çünkü TCMB'nin raporunun 22. inci sayfasındaki Tablo 1.5 ile ilgili olarak şöyle bir dipnot yer alıyor: "2006 ve 2007 yılları için hanehalkı harcanabilir geliri 2005 yılı hanehalkı harcanabilir gelirinin, özel kesim harcanabilir gelirine oranının değişmediği varsayımı altında, 2008 yılı Programında yer alan 2006 ve 2007 özel kesim harcanabilir geliri kullanılarak hesaplanmıştır." Demek ki bu tabloda 2006 ve 2007 yılları için bağımsız bir hane halkları harcanabilir gelir rakamı kullanılmamış. Eğer şirketler kesiminin harcanabilir geliri, bu iki yılda hane halklarına oranla daha hızlı arttıysa ve bu kesimin tasarruf oranı yükseldiyse, özel kesimin tasarruf oranı yine de artmış olabilir. Bu konuda elimizde istatistiksel bilgi yok. Finansal İstikrar Raporu No. 6 (Mayıs 2008)s. 27deki Tablo 1:8'de İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na (İMKB)kayıtlı şirketlerin bazı mali oranları veriliyor. Buradaki bilgiler halka açık ve görece büyük, yani daha iyi durumda oldukları varsayılabilecek, şirketlerle ilgili. Bu tablodaki veriler 2005-2007 döneminde kâr oranlarında iyileşme olduğunu gösteriyor. Ancak bu sonucu tüm şirketler kesimine genellenebilir olup olmadığını bilmiyoruz. Ekonominin büyüme hızındaki azalma bu konuda en azından ihtiyatlı olunması gerektiğini gösteriyor.

    Bütün bu değinilen tasarruf eğilimlerinin kolayca değişebilir nitelikte olmadıkları açık. Böyle olunca da tasarruf açığımızın, yaşam biçimimizi bozmadan değişmesi pek de olası görünmüyor. Özetle ya bu konuda kendimizi de hazırlayıp, tasarrufumuzu artıracağız, ya da ani bir şokla karşılaşıp yatırım düzeyimizi düşüreceğiz. Böylece yaşam biçimimiz olumsuz yönde etkilenecek. Tarihimizde hep bu tür şoklar ödemeler dengesi üzerinden gelmişti!

     

    Bu yazı 02.06.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır