Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Onlar da aynı sahada oynuyorlar

    Hasan Ersel, Dr.09 Haziran 2008 - Okunma Sayısı: 998

     

    Dünyada sadece bizim aldığımız petrolün fiyatı artmıyor ki. Niçin petrol fiyatlarındaki artış, diğer ülkelerin önemli bir kısmında ödemeler dengelerinde bizde olduğu kadar büyük bir açığa yol açmıyor? Anlaşılan, bu ülkeler bir yolla net döviz kazançlarını artırabilmişler.

     

    Ham petrol ithalâtımızın faturasına bakıyordum. 1987 yılında 19.7 milyon ton ham petrol ithal etmişiz. O yıl bir ton petrol 137.7 dolar (ya da varili 18,7 dolar) imiş. Toplam 2.7 milyar dolar ödemişiz. 10 yıl sonraya, 1997'ye geldiğimizde ham petrol ithalâtımız yüzde 18 artarak 23.3 milyon tona çıkmış. 1997 petrolün tonu 136.9 dolar (varili 18.6 dolar). Faturamız sadece yüzde 17.8 artmış. 10 yıl sonra, yani geçen sene, ise bambaşka bir görünüm var. İthal ettiğimiz petrol miktarı 10 yıl öncekiyle neredeyse aynı; sadece yüzde 0,5 artmış. Ama petrol faturamız 3.68 katı yükselip, 11.8 milyar dolara fırlamış. 2007'de bir ton petrole ortalama olarak 502.6 dolar (ya da varil başına 68.1 dolar) ödemişiz. "Ah o eski günler" diye iç geçiriyorum, bazıları gibi. Hani "Petrol fiyatları artmamış olsaydı, cari açığımız da bu kadar yüksek olmazdı" diyorlar ya. Ne demişer ? "Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer."

    Bunlar bana yıllar önceki bir olayı çağrıştırdı. 1959'da Fenerbahçe, Şampiyonlar Kupasında, Fransa'nın Nice takımıyla eşleşmişti. İstanbul'daki maçı Fenerbahçe, Nice'deki maçı ise Nice 2-1 kazanmış, üçüncü maç da Cenevre'de oynanmıştı. Fenerbahçe bu maçta 5-1 yenilmişti. Yurda dönüşlerinde, radyoda Fenerbahçe takımı yetkilileri ve oyuncularıyla, sanırım hava alanında, yapılmış kısa söyleşiler veriliyordu. Bazıları "hava yağmurluydu" diyordu, diğerleri "saha çamurluydu" gibi bir şeyler söylüyorlardı. Galiba en son konuşan da, çocukluğumdan bu yana hayran olduğum, büyük futbolcu Lefter Küçükandonyadis'di. Tabii Lefter'in de canı çok sıkkındı. Ama bu tür yorumlara katılıp katılmadığı gibi bir soruya verdiği yanıt ise çok kısa ve açıktı: "Onlar da aynı sahada oynuyorlardı!". Bu yanıt o zamandan beri hiç aklımdan çıkmadı.

     

    Petrol fiyatı ve ödemeler dengesi

    Dünyada sadece bizim aldığımız petrolün fiyatı artmıyor ki. Niçin petrol fiyatlarındaki artış, diğer ülkelerin önemli bir kısmında ödemeler dengelerinde bizde olduğu kadar büyük bir açığa yol açmıyor? Anlaşılan, bu ülkeler bir yolla net döviz kazançlarını artırabilmişler. Ya başta ithalât olmak üzere döviz harcamalarını denetlemişler, daha az artmasının yolunu bulmuşlar, ya da döviz gelirlerini artırmışlar. Bunların önemli bir kısmında ihracat güçlenmeye devam etmiş. Demek ki bu tür ülkeler ya ham petrol fiyatlarında meydana gelen artışın üretim maliyetlerine yansımasını engelleyecek önlemler alabiliyorlar, ya da ihraç ettikleri mallarının fiyatlarını artırabiliyorlar.

    Türkiye'nin 2004 yılını 100 olarak temel alan ihracat değer endeksi 2008'in ilk çeyreği sonunda 163.5 olmuş. Ama aynı yıl temelli ithalat birim değer endeksimiz 169.7'ye yükselmiş. Arada geçen süre içinde ihracatımızın bileşimindeki değişmelere rağmen ihraç mallarımızın birim başına değerindeki artış, ithal ettiğimiz mallardan daha az olmuş. Miktar endekslerinde ise durum tersine. İhracat miktar endeksimiz aynı dönemde 171.1'e yükselmiş, ama ithalât miktar endeksimiz bunun gerisinde kalmış: ulaştığı değer 166,8. Özetle bir birim mal sattığımızda kazandığımız para ile 2004'de bir birim mal alırken 2008'in başında 0,96 birim mal alabilir hale gelmişiz. Buradan uğradığımız döviz kaybının bir kısmını da ihraç ettiğimiz miktarı artırarak telafi etmişiz. Ama bu rakamların da doğruladığı üzere dış ticaret açığımız büyümüş. Hani dış ticarette başarılıydık?

     

    İhracatın ithalat gereği

    Bu soruya şöyle yanıt verilebilir. "İhracatçının işi yurt dışına mal satmaktır. Başarısı bununla ölçülür. Bir başka firma da o sırada daha fazla mal ithal etti diye ihracatçının başarımından kuşku duymak haksızlık olur" . Doğru. Ancak bir sorun daha var: Giderek Türkiye'de ihracat, ithalatı açıklamada en önemli değişken haline gelmeye başladı. Eskiden "ekonomi canlandıkça ithalât artar" türünde bir yaklaşım, ithalâtı açıklamada oldukça başarılı oluyordu. Ama bir süredir böyle olmuyor. Ekonomi yavaşlıyor, ama ithalât artmaya devam ediyor. Peki bu artan ithalât ne işe yarıyor? Bir kısmı yerli girdileri ikame ediyor olabilir. Ama bu etkinin olayın tamamını açıklaması biraz zor. Çünkü ithal mallarının fiyatları da artıyor. Geriye birim ihracat için kullanılan ithalâtın artması kalıyor. Bu iki konuyu gündeme getiriyor.Bir kere, ihracat faaliyetinin doğrudan ve dolaylı olarak üretim ve istihdam üzerindeki etkisi azalıyor, ödemeler dengesi üzerindeki olumlu etkisi de, ithalâtı tetiklediği için, göründüğünden az ve o da düşüyor. İkinci nokta ise ithalatta birim değer endeksi, ihracata oranla daha hızlı arttığına göre, bunun da birim ihracat başına katma değeri de aşağıya çekmesinin söz konusu olması. O zaman, "dostlar alış verişte görsün" diye mi ihracat yapıyoruz?

    Bunlar ne çözülmesi olanaksız sorunlardır, ne de çözülmeleri kolaydır. Ama ne olup bittiğini daha yakından anlamayı, ne yapılabileceğine ilişkin görüş ve önerileri toplamayı, bunlar üzerinde düşünmeyi ve bazı kararlar alıp uygulama cesaretini göstermeyi içeren bir emek sürecinden geçilmesini gerektirir. Bunun sonunda belki tüm sorunlar çözülmüş olmaz. Herkesi memnun etmek de olanaklı değildir. Ama bugüne oranla bir ilerleme ve yarına daha umutlu bir bakış sağlanmış olur. Doğrusu, toplum olarak, bu yönde bir gayret içinde olduğumuzu söylemek zor.

     

     

     

    Türkiye'nin son 5 yıldaki ham petrol ithalatı

     

    Yıllar      Tutar           Miktar

    milyon $        bin ton

    2003       4.777            24.029

    2004       6.092            23.917

    2005       8.649            23.390

    2006       10.706          23.787

    2007       11.784       23.446

    2008 (*)   2.379         3.577

    (*) ilk 2 ay

     

    Kaynak: TÜİK


    Bu köşe yazısı 09.06.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır