Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İhracat artışı ve dışa açılma

    Hasan Ersel, Dr.23 Haziran 2008 - Okunma Sayısı: 990

     

    2008'in ilk dört ayında ihracatımızı 47.4 milyar dolar olmuş. Bu geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 39,6 artış ifade ediyor. 10 yıl önceye oranla ise inanılmaz bir sıçrama. O yıllarda birisi kalkıp ihracatın bu düzeye tırmanacağını söylese pek kimseyi inandıramazdı. Bu sadece bir rakam artışından ibaret değil. Bunun arkasında yatan olayı iyi değerlendirmek gerek. İhracat yapabilmek demek, Türkiye iç pazarına oranla çok daha rekabetçi bir ortamda mücadele edebilmek, ihracatı artırabilmek de bu mücadelede başarılı olmak demek. Bu da beraberinde çalışma biçiminde ve kalite anlayışındaki değişiklikleri, yabancılarla haberleşmeyi öğrenmeyi, onların isteklerini anlamayı ve rakipleri çağdaş anlamda kollayabilmeyi gerektiriyor. Bunun da ihracat yapan şirketlerin ve orada çalışanların yaşamını, dünya görüşünü ve toplumsal isteklerini etkilemesi doğal. Zaten de öyle oluyor. Toplumumuzda pek çok şey değişiyor, biz istesek de istemesek de.

    Bu gelişmeleri yorumlarken dikkat edilmesi gereken bir nokta da, her değişim gibi bunun da sınırlı olması. Türkiye'de her şey değişmiyor, herkes de değişmiyor. Bu nedenle de ihracat artışına bakıp Türkiye'nin artık dışa açıldığı, küresel gelişmelere tam ayak uydurduğu sonucuna varmak yanıltıcı olur. Bu yönde çok önemli adımlar atmış olmamız, düşlediğimiz noktaya geldiğimiz anlamına gelmez. Oraya gelememiş olmamız da gelemeyeceğiz demek değildir.

    İthalât artışı

    Basit bir göstergeye dayanarak ne demek istediğimi biraz daha açayım. 2008 yılının ilk dört ayında ithalâtımız da hızla artmış ve 64.3 milyar dolara ulaşmış. İthalattaki artış hızı, geçen senenin aynı dönemine oranla yüzde 39!  Bu ithalât hacmi de 10 yıl önce düşlenemezdi. Bu rakam da, bir anlamda, ihracat bağlamında söylediklerimi doğruluyor. Dış dünya ile olan ilişkilerimiz arttığının bir başka kanıtı daha. Ancak aynı zamanda toplumsal açıdan dışa açılmamızın sınırlarını da bize gösteriyor.

    İthalât iç talebin yavaşlamasında şikayet edilen bu dönemde niçin bu kadar hızlı artıyor? Bunu açıklayan birden fazla etmen var (söz gelimi petrol fiyatlarındaki artış). Ama bir süredir ihracatın, ithalâtı etkileyen en önemli etken olduğu görüşü ağırlık kazanmaya başladı. Yani ihracat yapabilmek için bazı ara mallarını ithal ediyoruz. Bu süreç giderek de yaygınlık kazanıyor. Teknik deyimiyle "ihracatımızın ithal girdi gereği artıyor". Üstelik, galiba bu süreçte "doğrudan ithal girdi gereği" daha da çok artıyor. Yani ihracatçı şirket, söz konusu malın üretiminde kullandığı girdileri (ara malları) ithal ediyor. Akla şu sor gelebilir. Başka ne olması beklenebilir ki? Söz konusu şirket gereksinim duyduğu ara mallarını Türkiye'de bunları üreten şirketlerden temin ediyor olabilirdi. Bu durumda o malları üretenler de başka yurt içi siparişler vermeleri durumunda, ülke içi üretim zinciri hareketlenmiş olur, iç üretim artardı. Bunun sonucunda da diğer üreticilerin gereksinim duydukları ithal girdiler olur ve toplam ithalât yine de artabilir. Ancak, bu durumda ihracat, doğrudan değil "dolaylı ithal girdi talebini" artırmış olacaktı. Bu hiç olmuyor denemez. Ama kaba gözlemler hakim olanın "doğrudan girdi/ara malı ithali" olduğu yönünde.

    O zaman ihracat artışının ülke içinde üretim, istidam ve yukarıda değindiğim davranış değişikliklerini yaratma etkisi, düşünülenden daha sınırlı kalacak demektir. Bir örnek vereyim: Bir kaç yüz çalışanı olan modern bir rafineri düşünelim. Kendi limanı da olsun. Tankerler gelip ham petrol boşaltıyor. Rafineride bunlar işleniyor. Kolaylık olmak üzere rafinerinin ürettiği petrol türevlerinin(benzin vs.) tümünün de ihraç edildiğini düşünelim. Yapılan öyle dudak kıvırıp, küçümsenecek bir iş değil. Burada ciddi bir üretim faaliyeti söz konusu. Katma değer yüksek, ayrıca bu faaliyet döviz kazandırıyor. Dolayısıyla milli gelir, istihdam ve ödemeler dengesine olumlu etki yapıyor. Ama bu faaliyetin ekonominin kalanına etkisi, ödenen vergiler dışında, burada çalışanların aldıkları ücretler yoluyla yaratılan mal ve hizmet talebi ile rafinerinin kullandığı enerjiden (kendisi üretmiyorsa) ibaret. Yukarıda değindiğim, çalışma düzeninde, dış dünyaya bakışta meydana gelen değişiklikler rafineride çalışanlar için geçerli olsa da topluma yayılma etkisi çok sınırlı. Üretim  ihracat için yapılıyor, ithalât da üretim için.

    Rafineri örneğini biraz yumuşatarak "küresel üretim ağı içinde yer alan sanayi" kavramına genelleyebiliriz. Bu tür sanayilerde, rafineri örneğindeki kadar uç noktada olmasa bile, benzer bir durum var. Bu durumda, üretimin belli bir ülkede yapılmasının tek nedeni, üretim sürecinin bütünü göz önünde alındığında, orada yapılmasının en uygun olduğuna birilerinin karar vermiş olmasından ibaret. Üretilen malın satılacağı pazarın ne olacağı da aynı süreç içinde kararlaştırılıyor. Bu pazar, üretimin sonul aşamasının gerçekleştiği ülke olabilir de olmayabilir de. Olmadığında, söz konusu ülkede, ithalât gereksinimi görece yüksek, bir ihracat sanayii kurulmuş demektir. Bu sanayinin, ülke ekonomisine katkısının derecesini ve boyutlarını belirlemek, büyük ölçüde , o ülkenin elinde değildir.

    Küresel üretim ağı ve sanayi politikası

    Ama her ülkenin bir ölçüde küresel üretim ağını işletenlerin kararlarını etkileme olanaklıdır. Çünkü, sonuçta onlar neyin nerede ve nasıl üretildiğine karar verirken, seçeneklerin sunduğu olanakları ve kısıtları karşılaştırma durumunda olacaklardır. Modern üretim, iletişim ve ulaştırma teknolojilerinin varlığı küresel düzeyde üretim yapanların seçeneklerini çok artırmıştır. Bu nedenle, insan sağlığı ve çevre korunması gibi yaşamsal önemi olan konular dışında, kısıt koyarak küresel üreticilere ülke topraklarında neyin nasıl üretilebileceğini kabul ettirmek olanaklı değildir. (Örneğin girdilerinizin belli bir oranının yerli olması). Buna karşılık, küresel gelişmeleri de hesaba katan bir sanayi politikası uygulanması yoluyla, söz konusu kuruluşların üretim kararları etkilenebilir. Bu kuruluşlar, başka ülkelere oranla daha çekici buldukları için üretimlerini buraya kaydırabilirler, ya da kendileri için gerekli ara malları ithal etmek yerine buradan almayı tercih edebilirler. O zaman da hem ihracat artmaya devam eder, hem de ithalâtın cari açık üzerindeki baskısı bir ölçüde azalır. Daha da önemlisi, ihracat faaliyetinin ekonominin bütününe doğrudan ve dolaylı etkisi daha da artar. Özetle toplum daha çok dışa açılma olanağı elde eder.

    Yıllar İtibariyle İhracat Rakamları (Milyar dolar)

    2004

    63,167

    2005

    73,476

    2006

    85,535

    2007

    107,154

    Yıllar İtibariyle İthalat Rakamları (Milyar dolar)

    2004

    97,540

    2005

    116,774

    2006

    139,576

    2007

    169,987

     

    Bu yazı 23.06.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır