logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Kentlerimiz engellileri sevmez abiler 04/12/2012 - Okunma sayısı: 2312


Kent yöneticileri 100 liralık bir bisiklet sürücüsü ile 100 bin liralık bir otomobil sürücüsünün aynı haklara sahip olduğunun farkında değildir.

Ankara engelli vatandaşlarımız düşünülerek tasarlanmamıştır. Düzelteyim: Ankara için projeler geliştirilirken, engelli vatandaşlarımızın çalışabileceği ihtimali hiç düşünülmemiştir. Bir adım daha atayım, müsaadenizle, Türkiye’nin şehircilik geleneğinde böyle bir husus yoktur. Bu da kötüdür. Dünyada 650 milyon engelli var. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u. Yoksullar arasında engelli olanların oranı daha yüksek. Yüzde 20 diyor bilenler. Engelli olmak, iş bulmayı zorlaştırıyor. Dün, Dünya Engelliler Günü’ydü. Hürriyet gazetesinin konuyla ilgili haberinde “Engellilerin de çalışma hakkı vardır” deniliyordu. Vardır ama bu hakkın Türkiye’de tanımlanma biçiminde derin bir de problem vardır.

Türkiye’nin “engellilerin çalışma hakkı” ile ilgili yasal çerçevesi yanlış tasarlanmıştır.

Türkiye’nin engelli vatandaşlarımızın işe erişimini sağlamak için aldığı tedbir, şirketlere, engelli çalışan kontenjanı koymak biçiminde olmuştur. Buna göre “İşverenler 50 veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde 3 engelli işçiyi uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler.” Devletimiz bu düzenlemeyi yaparak, yalnızca vicdanını rahatlatmıştır. Peki sonra ne olmuştur? Bugün 49 ve daha altında işçi çalıştıran işletmelerin yüzde 21’i engelli çalışan istihdam ederken, 50 ila 199 işçi çalıştıran işletmelerde bu oran yüzde 79’a çıkıyor. Bakıyorsunuz, devletimizin Jakoben kuralı işliyormuş gibi gözüküyor. Peki, öyle mi? Hayır, efendim, ne münasebet.

Geçen yılın sonu itibariyle, memleketimizde 1 milyon 436 bin işletme var. Bu işletmelerde 11 milyon 31 bin kişi çalışıyor. Şimdi sıkı durun, bu 1 milyon 436 bin işletmenin yüzde 98’inde 49 ya da daha az kişi çalışıyor. Kimse ne olduğunu bilmediği bir zorunlu çalışan kotasına takılmak istemiyor. Orada yalnızca engelli yok, her türden sosyal istihdam gereği arka arkaya sıralanıyor. Yemiyor. O sayıyı aşınca doktor, kreş bir sürü başka zorunluluk da çıkıyor. Ne oluyor? Türkiye’de toplam çalışanların yüzde 65’i 49 ya da daha az çalışanı olan işletmelerde çalışıyor.

Neden bu düzenleme işlemiyor? Piyasanın işleyiş biçimine uygun olmadığı için elbette. Her işimiz gibi, bu düzenleme de, esasen, “mış gibi” yapmak, yöneticilerimizin ve bütün bir toplumun vicdanını rahatlatmak için tasarlanmış. “Yaptık mı yaptık. Neden işlemiyor? Kötü iş dünyası yüzünden elbette.” Öyle mi? Değil. Başka ülkelerde böyle tepeden inme düzenleme yapılmıyor. Orada, engelli vatandaşları istihdam edenlere kolaylıklar getiriliyor. Nasıl getiriliyor? Vergi indirimleri biçiminde, prim muafiyeti biçiminde haklar getiriliyor. Ne yapılıyor? İşletmelerin, engelliye iş uydurması yerine, engelliye göre işlerin tasarlanması sağlanmaya çalışılıyor. Herkese değil, isteyenlere. Bu ilk nokta.

Geleyim ikinci noktaya, engelliye iş bulmak yetmiyor. Engelli vatandaşlarımızın işyerlerine kolaylıkla gidebilmelerini temin etmek gerekiyor. Toplutaşıma geleneğinin olmadığı, herkesin bir yerden bir yere gidebilmek için bir araba almak zorunda olduğu bir ülkede, engelli olup, bir yerde çalışmayı hayal etmek duble zorluklar içeriyor. Diyelim ki işi buluyorsunuz, işe gidip gelmek için bir de elektrikli araba ayarlıyorsunuz. O durumda da işe gelip gidebileceğiniz yolların uygun olması gerekiyor. Geçenlerde Ankara Keçiören’de olduğu gibi, kaldırıma çıkamama, çöp kamyonlarından korunma gibi şehircilik anlayışı kaynaklı ek problemler ortaya çıkıyor.

Mesele şudur: Türkiye’nin kent yöneticileri henüz 100 liralık bir bisiklet sürücüsü ile 100 bin liralık bir otomobil sürücüsünün aynı haklara sahip olduğunun farkında değildirler.

Ben bu ikincinin de önemli bir engel olduğunu düşünüyorum.


Bu köşe yazısı 04.12.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları