logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Hasan Ersel, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Ekonomide dinamizm yaratan faktörler istikrar için denetlenmeli 08/01/2007 - Okunma sayısı: 2733

 

Günümüzde istikrar programlarını eleştiren ciddi iktisatçılardan hiçbirisi 'istikrara boş verin' demiyor. Ancak iktisadi sistemin dinamizmini sağlayan bunun yanında istikrarsızlık da yaratan öğelerin tasfiye edilmesi yerine denetimine önem verilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.

İstikrarlı sözcüğü, "dengeli, düzenli, durmuş oturmuş, karar kılmış" anlamına geliyor. [Ali Püsküllüoğlu: Türkçe Sözlük, İstanbul: YKY, 1995, s. 824]. Olumlu yüklem taşıyan bier sözcük. "İstikrarlı insan", "istikrarlı ortam" ya da "istikrarlı yaşam biçimi" denildiğinde "iyi bir şey" anlaşılıyor.

En istikrarlı ortam hiçbir şeyin değişmediği ortamdır. İnsan böyle bir ortamda yaşamak ister mi? Aklıma iyi düzenlenmiş ve bakımlı mezarlıklar geliyor. Oralarda, hele ziyaretçiler yokken, değişmezliğin getirdiği istikrar vardır. İnsan orada huzur duyar mı? Anlık, belki. Sürekli? Sanmıyorum. Yaşamayı yaşamamakla bağdaştırmaya kalkışmak, hiç olmazsa bana, garip geliyor.

Böyle bakınca, bizlerin istediği istikrarın değişimle birlikte düşünülmesi gerektiği sonucuna varıyorum. Özetle bizler değişimin düzenli olmasını istiyoruz. "İstikrar politikaları" denildiğinde de bunu anlıyoruz. Bu nedenle de ne olduğu pek bilinmese bile insanlar "yaşamlarına istikrar getirecek" önlemleri olumlu karşılamaya eğilimli olurlar. Bekledikleri de ileride "iyi bir şeyler" olmasıdır.

Programlı geçen yıllar

"İyi bir şeyler" ifadesinin çoğul olduğuna dikkati çekerim. İnsanlar çok şey beklerler bu tür programlardan: Enflasyonun düşeceğini, kazançlarının artacağını, yaşam pahalılığının azalacağını, iş bulacaklarını, kendilerine ve ailelerine daha çok zaman ayırabileceklerini, çocuklarının parasız eğitim sağlanacağını, sağlık güvencesine kavuşacaklarını düşlerler. İnsan düş gördüğü sürece yaşar...

Zaman geçtikçe, bu düşlerin bir kısmının hiç gerçekleşemeyeceği, bazılarının ise kısmen gerçekleşebileceği anlaşılır. Düşler, düş kırıklıklarına dönüşür. İnsanların zihninde "istikrar" giderek "istikrah edilen" (iğrenilen) bir kavram haline gelmeye başlar. Sık duyulan eleştirinin özü ise, yukarıda yaptığım benzetmede yatmaktadır: Mezarlıklar istikrarın doruk noktada olduğu yerlerdir ama yaşamın da yok olduğunu simgelerler. İstikrar uğruna yaşamımızı kaybetmenin anlamı var mı?

İstikrarsızlık, dinamizm ve denetim

"İstikrar büyümenin ön koşuludur" diye düşünüyorum. Ama kendimi rahatlatmak, ya da düşünce tembelliğimin keyfini çıkartmak için mi, yoksa gerçekten böyle olduğu için mi? Beni kuşkuya düşüren iki örnek aklıma geliveriyor. İktisatla değil, havacılıkla ilgili bu örnekler.

İlki, zamanımızın en gelişmiş savaş uçaklarından birisi olan İsveç'in Saab firmasının geliştirdiği JAS-39 Grippen. Bu uçak üstün manevra yeteneğine sahip. Bunu ise "istikrarsız" yapılmış olmasına borçlu. Yani kendi başına bıraktığınızda bu uçak düzgün uçamıyor. Uçağın denetimi bu özelliğini dikkate alan gelişmiş bilgisayara dayalı bir sistemle (fly-by-wire) sağlanıyor. [Kaya Şahin: Uçaklar ve Helikopterler, İstanbul: İnkilâp Kitabevi, 1999 s. 27 ve s. 51] Demek ki, uçağın dinamizmini artırmak için istikrarsızlık yaratılmış, ama onun olumsuz etkilerini giderebilmek için pilotun denetim yeteneği, bilgisayar desteği ile güçlendirilmiş. (Bir not: Havacılıkta fly-by-wire sistemini kullanan ilk uçak 1972 yılında uçmuştu. Bu uçak o zamanki Sovyetler Birliğinin Sukhoi firması tarafından, ses hızının üç katı hızla uçabilecek biçimde tasarlanan T-4 jet bombardıman uçağı idi.) İkinci örneğim ise helikopterlerle ilgili. İngilizler'in 1956'da yaptığı Percival P.74, bir anlamda, dünyanın en istikrarlı helikopteri imiş. Çünkü, denemelerde, bu helikopteri yerinden kımıldatmak mümkün olmamış! Motoru elverişsizmiş. [Bill Gunston: Back to the Drawing Board , Shrewsbury: Airlife Publishing Ltd., 1996, s. 128]. Demek ki sistemin hareket edecek gücü yoksa istikrarlı görünebiliyor.

Bu örneklerden iktisada dönmek istiyorum. İlk örnek bize, sistemin istikrarı ile dinamizmi arasında bir ödünleşim olabileceğini gösteriyor. Birinden fedakârlık ederek ötekisini artırmak olanaklı. Karl Marx (1818-1883), kapitalizmin dinamizmini överken, bunun istikrasız olacağının altını çizmişti. O gelişmenin dalgalanmalara, hatta bunalımlara yol açacağını, bunun kaçınılmazlığını söylerken bunu kapitalizmin, daha öncekilerle karşılaştırılamayacak derecede dinamik olmasına bağlıyordu.

Aslında gelişme konusunda iyimserdi, ama bu sürecin denetlenemeyeceğini düşünüyordu. Kapitalizmin istikrarsızlığı içerdiği ve dinamik kimliğini böylece kazandığını söyleyen bir başka büyük iktisatçı ise Joseph Alois Schumpeter (1883-1950) idi. O da yaratıcılığı yarattığı istikrarsızlığın sisteme dinamizmini kazandırdığı görüşündeydi. Schumpeter'in çağdaşı bir başka büyük iktisatçı, John Maynard Keynes (1883-1946) ise böyle bir sistemin dinamizmini bozmadan istikrarının denetimini sağlayacak bir kurumsal düzenlemenin gerektiğini saptamıştı. Keynes, bu nedenle iktisadi yaşama devlet müdahalesini gerekli görüyor bunun için araçlar öneriyordu. Görüşleri, II. Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle Avrupa'da iktisat politikalarını etkilemiş ve başarılı sonuçlar alınmıştı. İkinci örnek ise sistemin hareket edecek gücü kalmadığında istikrarın pek bir şeye yaramadığını gösteriyor. Bir ekonominin hareket gücünü veren ise geniş anlamda (yani fiziksel, beşeri ve bilgisel) sermaye birikimidir.

Programlarda eksiklik mi var

Son yıllarda, 1980'lerden bu yana dünyada uygulanmakta olan istikrar programlarına yöneltilen "ciddi" eleştiriler arttı. Bu eleştirilerin özünde değindiğim iki nokta yatıyor. Bunlardan ilki iktisadi sistemin dinamizmini sağlayan ama istikrarsızlık da yaratan öğelerin tasfiye edilmesi yerine denetimine önem verilmesi. İkincisi de, sistemin dinamizmini sağlayan geniş anlamda sermaye birikim sürecinin gelişmeyi sürdüremeyecek derecede güçsüzleşmesine yol açılmaması.

Bunun kolay olmadığı, Keynes'gil iktisadın, bir zamanlar epeyce etkin olmuş olan, araçlarının bugünkü koşullarda bu işi çözmeye yetmeyeceği açık. Ama bu yeni araçların bulunamayacağı anlamına gelmiyor. Bir nokta daha var: Bu eleştirileri yapan ciddi iktisatçılardan hiçbirisi "istikrara boş verin" demiyor. Bu anlama gelen bir şeyler söyleyenler ise ya ciddiye alınmaması ya da, hele eyleme geçme olasılıkları varsa, korkulması gerekenlerdir.

2007 de bu konu Türkiye'nin gündeminde epeyce yer tutacak gibi görünüyor.

 

Bu köşe yazısı 08.01.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları