logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Hasan Ersel, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Enflasyonla mücadelede Merkez 2007'de daha yanlız kalacak 12/02/2007 - Okunma sayısı: 2335

Dünya ekonomisinin görünümü 2007'de Türkiye için risk oluşturmuyor. Tedirginlik yaratan Japonya ve ABD'nin faiz artırması durumunda bile Türkiye etkilenmez. Ancak Amerika'nın İran ve Irak konusundaki politikaları sorun yaratabilir.

Dünya ekonomisinin görünümü 2007'de Türkiye'yi ciddi bir biçimde sarsacak bir dış ekonomik gelişme olması olasılığının düşük olduğuna işaret etmektedir. Daha önceki yazılarımda işlediğim Avrupa Birliği, Çin ve Rusya gibi bizi etkileyecek durumda olan ekonomilerdeki gelişmelerin 2007'de, 2006'dan pek farklı olmayacağı görüşüm değişmedi.

Dünya ölçüsünde tedirginlik yaratabilecek gelişme olarak Japonya ve/veya ABD'nin faiz artırması olasılığı gösteriliyor. Bunun gerçekleştiği durumda bile Türkiye'nin fazla etkileneceğini sanmıyorum. Bugünkü koşullarda, böyle bir faiz artırımı olursa güvenli ortamı tercih eden sermayenin söz konusu ülkelere dönmesi beklenir. Ne yazık ki, ülkemiz daha çok "risk seven" sermaye için cazip bir yerdir. Getiri yüksek oldukça ve ülke riskimiz "risk sevenlerin bile dayanamayacağı" düzeye tırmanmadığı sürece Türkiye'den ciddi sermaye kaçışı olmaz. (2006'da da olmamıştı) Buna sevinmek mi gerekir üzülmek mi? Siz karar verin.

ABD ekonomisine ilişkin her hafta yayımlanan bir göstergeye bakıp heyecanlanamayacak, hatta heyecanlananları anlayamayacak kadar yaşlıyım. Aynı nedenle kendimi bu devasa ve karmaşık ekonomiyi uzaktan bakıp anlayacak durumda da hissetmiyorum. Onun için başta ABD Federal Rezerv Bankası olmak, bazı temel kuruluşların bu ekonomiye ilişkin değerlendirmelerine güvenmekle yetiniyorum. Federal Açık Piyasa Komitesi'nin 31 Ocak 2007 tarihli toplantısının sonunda yayımlanan açıklamada şu görüşlere yer veriliyor: "Tedirginlik duyulan konut piyasasında istikrar işaretleri var. Ekonomi daha sağlam bir büyüme yolunda görünüyor. Büyümenin makul sınırlar içinde devam etmesi bekleniyor. Çekirdek enflasyon göstergeleri olumlu yönde gelişiyor. Zaman içinde enflasyonist baskıların biraz daha yumuşaması olasılığı var. Ancak kapasite kullanımının yüksek olması nedeniyle Federal Rezerv ihtiyatlı tutumunu sürdürecek." Ben ABD için 2007'de bu saptamanın geçerli olacağına inanıyorum.

O halde ABD ekonomisinden gelebilecek ve Türkiye'yi sarsabilecek derecede önemli bir gelişme olasılığı düşük görünüyor. Buna karşılık konuyu siyasal boyutu da içerecek biçimde genişlettiğimizde görünüm değişiyor. ABD, Türkiye için önemli bir dış şok kaynağı haline dönüşüyor. Burada da ABD'nin Türkiye'ye karşı tavır almasından söz etmiyorum. Sorun yaratabilecek olan ABD'nin bölgemizdeki eylemleri nedeniyle Türkiye riskinin yükselmesidir. Bu açıdan büyük ağırlık taşıyan da Irak'taki gelişmelerdir. Genel kanının tersine, İran'a ilişkin gerginliğin 2007 içinde tırmanıp, ABD ile İran arasında çatışma düzeyine varacağını tahmin etmiyorum. Bunun iki nedeni var. Bunlardan ilki, İran'ın ekonomik durumunun bu ülkenin böyle bir tırmanmayı körüklemesine uygun olmamasıdır. İkincisi ise ABD'nin durumuyla ilgilidir. Irak sorununun içinden çıkmanın güçlüğü, ABD iç politikasındaki gelişmeler göz önüne alındığında ABD açısından ise akılcı çizginin İran'a karşı bir cephe açmaktansa, İran'ı sorumluluk almaya yöneltmekte yatmaktadır. Bu görüşe katılmayanların temel savı ise ABD'deki mevcut yönetimin geçmişte epeyce akılcı olmayan karar almış olmasıdır. Bu görüşte bir dereceye kadar haklılık payı olduğunu da kabul ediyorum. Buna rağmen, ABD'nin akılcı davranacağı, dolayısıyla ancak denetleyemediği Irak'taki gelişmeler nedeniyle Türkiye'yi bir şokla karşı karşıya bırakabileceği varsayılabilir diye düşünüyorum. Bu şokun Türkiye ekonomisinin işleyişini altüst edecek büyüklükte olması olasılığı düşük, buna karşılık ekonomiyi bulunan durumdan farklı bir noktaya çekebilecek kadar önemli ve uzun süreli olması olasılığı ise yüksekçe görünmektedir.

Türkiye'deki iktisadi ve siyasal gelişmeler

Türkiye'deki iç gelişmelerin 2007 yılında ekonomiyi ciddi biçimde etkileyecek şoklar yaratması olasılığı ise dış etmenlere oranla çok daha fazla görünmektedir. Türkiye ekonomisinin 2007'de nasıl hareket edeceğine ilişkin projeksiyon yapmayı zorlaştıran unsur genel seçimdir. Seçim nedeniyle yılın ikinci yarısında ülke genelinde heyecanın, hatta tansiyonun yükselmesi doğaldır. Üstelik Hrant Dink cinayeti ve bunu izleyen olaylar, bu tansiyon yükselmesinin gergin bir ortam üzerine oturması anlamına gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçiminin, iktidar partisinin akılcı davranacağı varsayımı altında, fazla sorun doğurmadan sonuçlanacağını beklemek yanıltıcı olmayacaktır. Bunun doğuracağı olumlu sonucun, gerginliği bir miktar törpüleyeceği söylenebilirse de ortadan kaldıracağını düşünmek gerçekçi olmaz.

AKP seçime bazı yönlerden avantajlı bir konumda girmektedir. AKP iktidarı süresince ekonomide istikrarın sağlanması yönünde önemli adımlar atılmış, enflasyon tek haneye indirilmiş, oldukça hızlı büyüme sağlanmış, özellikle son iki yılda, yeni istihdam yaratılması konusunda da olumlu gelişmeler olmuştur. Buna karşılık, cari açığın büyümesi ülke riskini hesaba katarak karar alanlar için kaygı verici bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Öte yandan, toplumun bekleyişleri iktidarların sunabileceklerinin ötesinde artmaktadır. Bu, Türkiye'de övünülerek sözü edilen "genç ve dinamik" nüfusun doğasında olan bir özellik olup önceki iktidarları olduğu gibi, AKP iktidarını da yıpratmaktadır. Öte yandan Avrupa Birliği sürecinde gelinen nokta, toplumda bu amacın gerçekleşmeyeceği hissini uyandırmış ve AKP'nin politikasına güvensizlik doğmasına yol açmıştır. Son olarak da reform sürecinin duraklaması, özellikle kamu kesimi reformunda somut adımlar atılamaması da AKP hükümeti için olumsuz puan olmuştur.

Öte yandan, seçime ilişkin bekleyişler, Meclis'e ikiden fazla partinin girmesi olasılığının ciddiye alınması gerektiğini göstermektedir. Bu, AKP'nin tek başına iktidar olamama olasılığını gündeme getirmektedir. Kendi içinde koalisyon olan AKP'nin yönetici kadrosunun ise şu ana kadar partiler arası bir koalisyonu başarabilecek siyasal beceri sahibi olup olmadığı bir soru işareti olarak durmaktadır.

2007 de iktisat politikası

İktidar partisinin, bu çerçeve içinde, iktisat politikasını yönetirken biriken memnuniyetsizlikleri hiç olmazsa törpülemeyi hedefleyeceğini varsaymak yanıltıcı olmaz. Bu durumda 2007 yılında da yapısal reformların beklemede kalacağı, bütçe kaynaklarının daha çok kısa vadede sonuç verecek harcamalar yöneltileceği sonucuna varılabilir. Ancak cari dengedeki büyük açık nedeniyle, mali piyasalardaki hareketlere çok duyarlı hale gelen hükümetin, bu amaçla kamu açıklarını, başta IMF olmak üzere, ilgili karar alıcıları tedirgin edecek biçimde büyütmesi söz konusu olmayacaktır.  Kanımca buna gerek de yoktur. Kasım 2006 gerçekleşme rakamları, cari transferlerin toplam bütçe harcamalarının yüzde 29,2 sine ulaştığını göstermektedir. Bu kalem, faiz ödemelerini de geçerek bütçenin en büyük harcama kalemi konumuna oturmuştur. 2007 bütçesinde de cari harcamaların toplam içindeki payı yaklaşık bu oranda (yüzde 29,96) öngörülmektedir. 2007de bütçe açığının 2006'nın üzerinde olacağı anlaşılmaktadır. Cari transfer harcamalarının da büyük ölçüde tüketim eğilimi yüksek kesimlere yöneltileceği de düşünülürse, 2007 bütçesinin iç talebi artırıcı etki yaratacağı, 2007nin siyasal koşullarında da hükümetin bu etkiyi azaltıcı yönde hareket etmesinin pek beklenemeyeceği söylenebilir.

Sonuç olarak 2007 yılında enflasyonu artıracak yönde her hangi bir şoku karşılamada Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, 2006 yılına oranla bile, daha yalnız kalacakmış gibi görünüyor.

 

Bu köşe yazısı 12.02.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları