logo tobb logo tobbetu

TEPAV Köşe Yazıları

Esen Çağlar - [Yazarın tüm yazıları]

Vasatın Resmini Yapabilir misin, Abidin? 28/11/2011 - Okunma sayısı: 4841

 

Yüz bin kelimeye bedel bir resim çizecek olsam sanırım alttaki grafiği çizerdim. Türkiye’deki, Arap ülkelerindeki ve Güney Kore’deki kişi başına gelirin, dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’deki kişi başına gelire oranını gösteriyor. Benim doğduğum yıl olan 1980’den itibaren. Ben doğduğumda, bir Türk, bir Arap ve bir Koreli aynı gelire sahiplermiş. Her üçü de, bir Amerikalı’nın yaklaşık beşte biri kadar zenginmiş. 2010’a geldiğimizde ise Koreli, Amerikalı’nın yüzde 70’i kadar zengin olurken, Türk yüzde 30’a çıkabilmiş, Arap ise yüzde 19’a gerilemiş.

 

Türkiye, Güney Kore ve Arap Ülkelerinde Kişi Başına Milli Gelir, ABD’nin Kişi Başına Milli Gelire Oran olarak, 1980-2010, Satın Alma Gücü Paritesine Göre

untitled1.520px

Kaynak: Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Göstergeleri

 

Para mutluluğu getirir mi bilinmez ama bu resim bence, Güney Kore için başarının, Arap ülkeleri için de mutsuzluğun resmi. Bizim için ise vasatlığımızın güzel bir özeti. Lafı hiç dolandırmadan, bu resimden çıkardığım üç kısa sonucu yazayım.

Birincisi, Türkiye ve Arap ülkeleri arasındaki farkla ilgili. Aramızda bizim lehimize açılan makası, bence bizim yapabildiklerimiz ve onların yapamadıkları açıklıyor. 1980’lerde Özal’ın dışa açılma hamlesiyle başlayan, Avrupa Birliği süreci ile hızlanan, 2001 krizinden sonra AKP hükümeti tarafından devam ettirilen reformların neredeyse pek azı Arap ülkelerinde uygulandı. Küresel ekonomiyle entegre biçimde, serbest piyasa ekonomisini işletmeye dayalı bu “birinci nesil reformlar” bugün bir Türk’ün bir Arap’a kıyasla yılda 5000 dolar daha zengin olmasını sağlamış. Biz yavaş da olsa ABD ile aramızdaki gelir farkını azaltırken, Arap kardeşlerimiz göreceli olarak daha kötüye gitmişler. Küresel ticaret ve finansman akımlarından yeterince faydalanamamışlar. Arap Baharının kaynağını da sanırım burada görmek mümkün. Bundan sonra Arap ülkelerinde yapılması gerekenleri de buradan çıkarabiliriz.

İkincisi ise, Güney Kore ile Türkiye arasında hızla açılan makasla ilgili. 1980’de bir Türk ve bir Koreli aynı gelire (yaklaşık 5500 dolar) sahipken, bugün arada 17000 dolarlık bir fark var. Bunu da, Koreliler’in yaptıkları ve bizim yapmadıklarımızla açıklayabiliriz. “İkinci nesil reformlar” dediğimiz, ekonominin hızlı büyüme kapasitesini artıracak türden reformları biz itinayla erteledik. Küresel ekonomiye entegre olmak için gerekli olan asgari koşulları yerine getirip, daha iyisini nasıl yapabiliriz diye pek kafa yormadık.

Üç cümleyle Kore ve Türkiye ekonomik tarihini kıyaslamak mümkün değil. Ancak iki ülkenin gelişim serüveni, siyasi reformlar ve ekonomik reformların sıralamasıyla ilgili çok ilginç soruları beraberinde getirebiliyor. Örneğin, 1960’da iki ülkede aynı anda darbe oldu. Bu darbelerden sonra, Türkiye inişli çıkışlı bir demokrasi ve ekonomik gelişim patikası izlerken, Kore ise otoriter bir rejim altında ekonomik dönüşümünü tamamladı. Otoriter bir rejimi savunmak gibi bir iddiamız tabii ki olamaz, fakat bu aralar Arap Baharıyla ilgili tartışmaları izlerken aklıma bu iki serüven geliyor: Otoriteryen bir rejim kaçınılmaz kaderse, bari Hüsnü Mübarek usulü değil de, Park Chung Hee usulü olsa, diye düşünmeden edemiyor insan.

Bu resimden çıkardığım üçüncü sonuç ise bundan sonrasıyla ilgili. Vasatlığın resmini yırtıp bir kenara atmamız gerekiyor. Geçen seneki orta vadeli program ile ilgili bir yazı yazmıştım.[1] Geleceğe yönelik ne somut bir plan ne de bir heyecan olduğundan yakınmıştım. Bu senekine bakınca yine aynı vasatlığı gördüm ve tekrar yorumlamak istemedim.

Kendimize bir maraton planı yapmamız gerekirken, biz boks eldivenlerimizin rengini seçmekle uğraşıyoruz.

 


Esen Çağlar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/25/Esen+Caglar

 

 

 

 

 


[1] http://www.tepav.org.tr/tr/kose-yazisi-tepav/s/2055

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları