TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Finansal piyasalarda risk algısı, alınan tüm sıkılaştırıcı tedbirlere rağmen yüksek seyrini sürdürüyor. Merkez Bankası’nın Nisan ayında politika faizini %46’ya çekmesi ve efektif fonlama maliyetinin %48,8 ile %49 olan üst banda dayanması, kısa vadeli sıkılaşmanın teknik olarak sınırına gelindiğini gösteriyor. Ancak piyasa, bu adımı yeterli bulmuş görünmüyor.
Bu hafta Hazine’nin düzenlediği 10 yıllık borçlanma ihalesinde faiz oranı %35’in üzerine çıkarak rekor kırdı. Bu oran, yatırımcıların uzun vadeli enflasyon ve kur risklerini ciddi şekilde fiyatladığını ortaya koyuyor. Kredi risk primine (CDS) baktığımızda da benzer bir tablo var: 5 yıllık CDS 330 baz puan civarında seyrediyor. Bu seviye, Türkiye’nin hâlâ yüksek risk grubunda değerlendirildiğini ve uluslararası yatırımcı nezdinde temkinli duruşun sürdüğünü gösteriyor.
Yurt içi yerleşiklerin döviz talebi ise hız kesmiş değil. Yabancı para mevduatlara olan ilgi TL’ye güvenin henüz yeterince tesis edilemediğini gösteriyor. Sadece nisan ayında Merkez Bankası brüt rezervlerinde 35 milyar doları aşan bir düşüş yaşandı.
S&P’nin geçen hafta açıkladığı Türkiye kredi notu değerlendirmesinde görünümün ‘durağan’da bırakılması ve not artışı için özellikle “TL’ye güvenin yeniden inşası” gibi şartlar aranması, mevcut tabloyu net şekilde ortaya koyuyor. S&P, aynı zamanda 19 Mart’ta muhalefet liderlerinin tutuklanmasına dikkat çekerek, siyasi gelişmelerin ekonomik riskleri derinleştirdiğine vurgu yaptı. Artan döviz talebi, kurda dalgalanma ve rezerv kayıpları gibi unsurlar bu değerlendirmede öne çıkan başlıklar arasında yer aldı.
Türkiye ekonomisinin kredi notunu yukarı çekecek bir iyileşmenin gerçekleşmesi için enflasyonda tek haneli oranların yakalanması, para politikasında öngörülebilirlik ve Türk Lirası’na güvenin tesis edilmesi gerekiyor. Ancak bu koşulların oluşması kısa vadede pek olası görünmüyor. Bu da önümüzdeki 2 yıl içinde kredi notunda kayda değer bir artış beklentisinin gerçekçi olmadığını ortaya koyuyor.
Tüm bu gelişmeler, Merkez Bankası’nın kısa vadede faiz indiriminde fazla alanı olmadığına; yüksek faiz ve reel kurun ihracat, imalat ve perakende sektörlerini baskılayacağına; bunun da hanehalkı ve toplumsal refah üzerindeki yükünün artacağına işaret ediyor.
Bu köşe yazısı 02.05.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.