Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Ne yazık ki haklıyız gibi...

    Fatih Özatay, Dr.02 Şubat 2009 - Okunma Sayısı: 996

    Makro düzeyde analiz yaparken ekonomiyi kesimlere ayırırız genellikle. Mesela; kamu kesimi, merkez bankası, bankalar, şirketler, hane halkları ve dış dünya gibi. Çok büyük kapsamlı bir toplulaştırma yapılır kısacası. Sözgelimi bir dolu şirketin davranışı tek bir şirket başlığı altında incelenir. Bazen bu toplulaştırma daha da ileriye gider, incelenen kesim sayısı azalır.

    Böyle kriz dönemlerinde bu farklı kesimlerin temsilcileriyle konuşmak oldukça yararlı oluyor. Hem insan çok şey öğreniyor, hem de mevcut durumun algılanmasındaki farklılıkları görüyor. Aynı kesim içinde elbette farklılaşma var, ama yine de kesim içi ağır basan ortak bir görüş ya da davranış biçimi saptamak mümkün. Sözünü ettiğim algılama farkı, kesimler arasındaki algılama farkı.

    Özellikle yaşamakta olduğumuz kriz açısından kesimler arası algılama farkının keskinliği oldukça ilginç. Son günlerde bu kesimlerde çeşitli düzeylerde çalışan kişilerle konuşmak ve tartışmak fırsatım oldu. İzlenimim şöyle:

    Şirketler kesimi oldukça tedirgin, dahası yakın gelecekten korkuyor. Geleneksel yakınmalarından bahsetmiyorum, mesela alışılageldik 'yaprak kıpırdamıyor' söylemleri değil sözünü ettiğim. Bunların çok ötesinde bir tedirginlik var. Çünkü fiilen piyasada yaşıyorlar; alışveriş bıçak gibi kesilmiş durumda. Dışarıya satışlar baş aşağıya gidiyor. Çekli alışverişte sorunlardan söz ediliyor. Ya da ana bayi, bayisinin ödeme gücüne güvenip yeteri kadar mal vermiyor, o az miktarı da ödü koparak veriyor. Eski taksitli alışveriş uygulaması da azalıyor ana bayi ile bayi arasında. Bazıları mevcut krediler için bankaların ek teminat istediklerinden yakınıyor.

    Bunları alt alta topladığınızda şirketler kesiminin önemli bir nakit akışı sorunu yaşamakta olduğu ortaya çıkıyor. Üstelik bu sorunun daha da ağırlaşması olasılığı var. Bankacılık kesiminin dış dünya ile olan ya da olabilecek problemlerini bir tarafa bıraksanız bile, şirketler kesiminin yaşadıkları başlı başına bankacılık kesimi için dikkate alınması gereken bir olgu.

    Bankacılık kesiminden edindiğim izlenimler ise daha farklı. Krizde 'dibi' gördük havası var sanki. Şirketler kesimine kıyasla ileriye daha iyimser bakıyorlar. Mesela şu anda çok düşük ve uluslararası standartlarda olan geri dönmeyen kredilerin toplam kredilere oranının çok fazla bozulmayacağını düşünüyorlar. Merkez Bankası'nın aldığı önlemlerin ve gerçekleştirdiği faiz indirimlerinin algılamanın bu biçimde olmasında önemli bir rol oynadığı anlaşılıyor.

    Küresel analizler ve ileriye yönelik tahminler bu algılama biçiminden oldukça farklı oysa. Daha geçen hafta içinde IMF 2009'a ilişkin büyüme tahminlerini aşağıya doğru değiştirdi. Özellikle AB ülkelerinde önemli bir küçülme bekleniyor. ABD ekonomisinin de ondan aşağıya kalmayacağı tahmin ediliyor. Hızlı büyümeye alışmış Çin gibi büyük ekonomilerin büyüme hızlarının da düşeceği tahmini var.

    Dahası, bizim gibi ülkelere akan sermaye miktarının 2007'de ulaştığı 929 milyar dolardan 2009'da 165 milyar dolara düşeceği öngörüsü yapılıyor. Bu sermayenin bir alt kalem olan ticari banka kredilerinde ise bankaların net geri ödeyici konumunda olacağı belirtiliyor.

    İnsan bazı iyimser algılamalardan kaynaklanan açıklamaları ve bekleyişleri dinlerken ister istemez şüpheye düşüyor. "Acaba ben mi çok abartıyorum?" ya da "Ben mi çok karamsarlaştım?" gibisinden sorular takılıyor zihnime. Zira bu olası abartı ya da karamsarlık 'bende' kalmıyor, kalsa sorun yok elbette, oysa bu köşeden size aktarılıyor. Bu önemli bir sorumluluk.

    Oysa bu şüphe haklı değil gibi görünüyor. İnternette az biraz dolaşıp uluslararası analizleri okumak, iki-üç ay önce yazılıp çizilenlerle karşılaştırmak yeterli, bu şüpheyi geçersiz kılmak için. 2009 tahminlerin de ötesinde sorunlu geçecek gibi duruyor.

    Bu yazı 02.02.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır