TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dün yine faiz konusuna dönmüştüm: Merkez Bankası'nın (MB) artık piyasaya borç verir durumda olduğu için enflasyon hedeflemesi çerçevesinde dikkate alınması gereken faizin değiştiğini belirtmiştim. Ama bu faiz de (borç verme faizi) yüzde 20.25 düzeyinde ve eski gösterge faize (borçlanma faizine) göre dört puan daha yukarıda.Üç soru ortaya çıkıyordu, bir de açıklama gereksinimi. Sorular şunlardı: Birincisi, gerçekten bu kadar sıkılaştırma amaçlandı mı? Öyle olmadığı duyurudan anlaşılıyor. İkincisi, 'kafa karışıklığı' yaratmamak için yeni gösterge faize kademeli bir geçiş mi düşünülüyor: Yani, şimdilik piyasada yapacağı işlemlerle, piyasada belirlenecek faizi düşük düzeydeki borçlanma faizine yakın bir yerde mi tutacak MB? Üçüncüsü, piyasadaki likidite darlığının geçici olduğunu, dolayısıyla tekrar borçlanma faizinin (16.75'e çıkan) geçerli olacağını mı düşünüyor?Bu tekrar için özür dilerim ama önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü borç verme faizinin geçerli olması gereken bir ortamda borçlanma faizi gündemde oluyor; bu da işin doğasına biraz ters düşüyor... Yılbaşlarında yayınlanan ve MB'nin bir yıl boyunca nasıl bir politika izleyeceğinin anlatıldığı uzun duyurularda (eskilerinde vardı) bu olası gelişme düşünülmüş ve ne yapılacağı açıklanmıştı. Düşünmekte yarar var.Faiz konusuna dönmüşken bir de şu 'talep-arz enflasyonu' ya da 'dış şok-iç nedenler' meselesi üzerinde kısaca durmakta yarar var. Ezelden beri kategorize etmekten çok hoşlanmadığımdan mı nedir, bu ayrımı duyunca bir miktar irkiliyorum. Şüphesiz, böyle ayrımlar var; mesela arz ya da talep enflasyonundan bahsetmek yanlış değil.Ama şu hataya düşmemek gerekiyor: "Son dönemdeki enflasyon artışının arkasında arz şokları var. Bu şoklar dış kaynaklı. MB'nin bunları engelleme şansı yok. Dolayısıyla da faizi artırması anlamsız." Bu 'hata' dediğim şeye yakın bir şeyler ben de karalamıştım birkaç ay önce bu köşede.Ama meramım farklıydı: Maliye politikası ile gelirler politikasının yardımcı olmadığı, enflasyon hedefinin (eski hedef) gerçekçi bulunmadığı ve verilen demeçlerin MB'nin kredibilitesini sorgulat-tığı bir ortamda, arz şoklarının (yükselen petrol fiyatları gibi) süreceği de dikkate alındığında faiz artırımının bir işe yaramayacağını belirtmiştim.Hatadan kasıt ise şu: Enflasyonda hareketi ilk başlatan şey talep ya da arz kaynaklı olabilir. Ama bir kez enflasyonist süreç başladığında bu ayrım ortadan kalkar; çünkü arz ve talep etkileri iç içe girer. Mesela, talep gelişmeleri enflasyonun ileride daha da yükselebileceği beklentisini artırır ve bu beklentiler geleceğe dönük kontratlara yansıtılırsa, ileride ücret artışları, girdi fiyatlarında artışlar, (yeni) kiralar ve faizler daha yüksek olur. Enflasyon da yükselir. Talep-maliyet iç içe girer. Aynı biçimde (bekleyişler kanalıyla) dışsal bir şok, bir süre sonra içsel bir şok haline dönüşebilir.Dolayısıyla MB'nin faiz politikasına bakarken iş yine dönüp dolaşıp, hükümetin ne yapıp yapmadığına, hedefin ne olduğuna ve MB'nin öngörülerine geliyor. Basit sınıflandırmalardan uzak durmakta yarar var.
Bu yazı 21.07.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024