Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Çok şanslısınız! Fırsat eşitliği ve iktisadi büyüme...

    N. Emrah Aydınonat, Dr.20 Eylül 2012 - Okunma Sayısı: 6683

     

    İktisadi büyüme ve kalkınmanın önündeki en önemli engellerden biri, fırsat eşitliğinin olmamasıdır. Türkiye’nin önündeki en büyük engellerden biri de bu.

    Bu yazıyı okuyor olmanızdan yola çıkarak çok şanslı olduğunuzu söyleyebilirim. İnternet erişiminiz var, okumak için zaman ayırıyorsunuz, muhtemelen üniversite mezunusunuz veya üniversitede okuyorsunuz. Bu özellikleriniz nedeniyle Türkiye’deki küçük bir azınlığın seçkin üyelerisiniz.

    Belki de şanslı olduğunuzu hiç düşünmediniz. “Üniversite sınavına sıkı bir şekilde çalıştım ve kazandım” diye düşünüyorsunuz. Çalıştığınız ve karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirdiğiniz doğru olabilir. Ama Türkiye’de herkesin karşısına aynı fırsatlar çıkmıyor. Nüfusun önemli bir kısmı üniversite sınavı aşamasına gelemeden eğitim sistemini terk etmek durumunda kalıyor. Bu sebeple şanslısınız diyorum. Değerlendirebileceğiniz fırsatlarla karşılaştığınız için.

    Türkiye’nin %65’inin lise eğitimi almadığını biliyor musunuz? Sindirmeniz için tekrar edeyim, resmi verilere göre Türkiye’de yaşayan 14 yaşından büyük bireylerin %65’inin lise eğitimi yok. %65!

    %65’in kompozisyonuna baktığımızda karşımıza daha da endişe verici bir sonuç çıkıyor: Türkiye’nin %42’si ilkokul mezunu.  Sindirmek için bir kez daha okuyun: %42 ortaokula bile gitmemiş! Ortaokulu okuyup, eğitimi o seviyede bırakanların oranı ise %23!

    Evet, Türkiye’nin %65’inin lise eğitimi yok! Bu rakamı dikkatlice düşünün lütfen.

    Üniversite sınavına girebilmek için liseyi bitirmek gerekiyor. Lise veya dengi bir okul bitirmiş olmanız yani lise diplomasına sahip olmanız sizi %30’luk şanslı bir azınlığın üyesi yapıyor. Üniversite diploması ise, sadece %9’un üye olabildiği çok seçkin bir kulübe giriş belgesi olarak değerlendirilebilir. Türkiye’de 14 yaşından büyük bireylerin yaklaşık %90’ı bu kulübe giremiyor. Bu veriyi sindirmek için de biraz durun lütfen: Türkiye’de üniversite mezunu olanların nüfusa oranı sadece ve sadece %9! Tabii, üniversite okumak ayrıcalık olunca, yüksek lisans ve doktora da lüks oluyor. Eğer bir yüksek lisans veya doktora diplomanız da varsa, %1’lik kaymak bir tabakanın üyesisiniz demektir.

    Aşağıdaki grafik, TÜİK’in 2010 verilerine göre 15+ yaş eğitim durumunu, yani ne kadar şanslı olduğunuzu özetliyor.

    egitim.520px

     

    Şanslısınız çünkü karşınıza değerlendirebileceğiniz fırsatlar çıkmış. Şanslısınız çünkü bu fırsatları değerlendirebilmek için gerekli kaynaklara sahiptiniz. Ne kadar şanslı olduğunuzu algılamakta güçlük çekiyor olabilirsiniz. Ayrıca, şanslı olduğunuz için, sizinle aynı şansa sahip olmayanların durumunu değerlendirmekte de güçlük çekiyor olabilirsiniz.

    Ne kadar şanslı (veya şansız) olduğunuzu görmek için yaşam standartlarınızı değerlendirip, Türkiye’nin geneliyle karşılaştırmanız faydalı olabilir. Şimdi lütfen aşağıdaki soruları cevaplayın.

    • İhtiyacınız olduğunda yeni giysiler alabiliyor musunuz?
    • Eskimiş ve yıpranmış mobilyalarınızı yenileyebiliyor musunuz?
    • Evinizin ısınma ihtiyacını karşılayabiliyor musunuz?
    • Beklenmedik harcamaları karşılayabilecek durumda mısınız?
    • İki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek yiyebiliyor musunuz? Vejetaryenseniz sağlık bir vejetaryen diyet uygulayabiliyor musunuz?
    • Sene de bir kez evden uzakta bir haftalık bir tatil yapabilecek durumda mısınız?

    Yine sadece bu yazıyı okuyor olmanızdan yola çıkarak, bu soruların çoğuna “evet” dediğinizi tahmin ediyorum. Muhtemelen, yeni giysiler alabiliyorsunuz, mobilyanızı gerekince yenileyebiliyorsunuz, kışın evinizde üşümüyorsunuz, sık sık et ürünleri tüketiyorsunuz (veya vejetaryenseniz, sağlıklı bir diyet uygulayabiliyorsunuz), senede bir hafta evden ve işten uzakta tatil yapabiliyorsunuz…

    Gerçekten çok şanslısınız çünkü Türkiye’de nüfusun önemli bir kısmı bunları yapamıyor.

    TÜİK’in son verilerine göre,

    • Türkiye nüfusunun %35,8’i ihtiyacı olsa da yeni giysiler alamıyor. AVM’lerden değil, ucuzcu dükkânlardan veya pazardan alışveriş yapsalar dahi yeni giysiler alamıyorlar, eski giysilerle idare etmek zorunda kalıyorlar.
    • Nüfusun %80,3’ü eskimiş ve yıpranmış mobilyalarını yenileyemiyor. Mecburen eski mobilyalarla yaşıyor.
    • Nüfusun %35,4’ü sıcak bir yuva hayaliyle yaşıyor. Kışın üşüyor, evini ısıtamıyor.
    • Nüfusu %67,6’sı beklenmedik ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Mesela, beklenmedik bir hastalık veya kaza gibi bir durumla karşılaştığında oluşacak ek masrafları karşılayamıyor.
    • Nüfusun %60,20’si et, tavuk veya balık satın almakta güçlük çekiyor. Bu pratik olarak temel ihtiyaçlarını karşılayamadıkları anlamına geliyor. Bu insanların sağlıklı vejetaryen bir diyet uyguluyor olma ihtimallerinin çok düşük olduğunu kabul edersek, sağlıksız bir biçimde beslendiklerine kesin bir gözle bakabiliriz. Eğer makarnaya talim eden bir üniversite öğrencisi değilseniz, mobilyalarını yenileyebilen, damı akınca tamirci çağırabilen, evinde ısınma problemi yaşamayan azınlığın üyeleri olarak, siz, pek tabii ki iki günde bir et, balık veya tavuk yiyemeyenlerin nüfusun %60’ını oluşturduğuna şaşırmış olabilirsiniz. Ancak, gerçek bu!
    • Son olarak, nüfusun 86,5’i evden-işten uzakta bir haftalık bir tatile bile gidemiyor. Böyle bir tatil nüfusun çoğu için lüks.

    Aşağıdaki grafik durumu özetliyor. Lütfen, verileri sindirmek için grafiği dikkatlice inceleyin.

    ea2y.520px

     

    Bu veriler kadar çarpıcı olmasa da Türkiye nüfusunun yaşam kalitesi ile ilgili fikir almak açısından aşağıdaki grafiğe de bir göz atmanızda fayda var. Ne kadar şanslı olduğunuzu bir de bu gözle değerlendirin. Grafik, nüfusun yüzde kaçının listelenen sorunları yaşadığını özetliyor.

    ea3y.520px

    Isınamama, sızdıran çatı vb. gibi sorunlarla yaşayanların oranı çok yüksek (~%41). Çevre ve gürültü kirliliğiyle yaşayanların oranı da öyle (~%26). Belki, nüfusun suç ve şiddet olaylarıyla yoğun bir şekilde karşılaşma oranı size düşük gelmiş olabilir. Gazete ve televizyonlarda sık sık suç ve şiddet olaylarıyla ilgili haberler gördüğünüz için bu oranın daha yüksek olmasını beklemiş olabilirsiniz ama bu oran (%10,7) düşük değil. Eğer Türkiye’de her 10 kişiden biri suç ve şiddet olaylarıyla yoğun bir şekilde karşılaşıyorsa, tehlike içinde yaşıyoruz demektir. Sizin yaşadığınız yerde böyle sorunlar yoksa oldukça şanslısınız.

    Özetlemek gerekirse, iyi bir eğitim almışsınız, satın alma gücünüz fena değil, ihtiyaçlarınızı rahatlıkla karşılıyor, karnınızı doyurabiliyor, kışın üşümeden uyuyabiliyor, bir iki hafta da olsa tatile gidebiliyor ve bunun gibi şeyleri yapabiliyorsunuz.  Eh dolayısıyla, “sorun yok, ekonominin durumu fena değil” diye düşünüyor olmanızda şaşılacak bir şey yok. Ancak, kabul edersiniz ki şu soruyu sormamız gerekiyor. İktisadi büyümeye rağmen nüfusun eğitim düzeyi ve yaşam standartları neden bu kadar düşük? Kişi başına gelirimiz 10 bin dolar civarında. Neden herkes bu gelirden faydalanamıyor? Eğer iktisadi büyümeye rağmen hala nüfusun %42’si ilkokul seviyesinin üzerinde eğitim alamıyorsa, %40’ının çatısı akıyor ve ısınma sorunu varsa, %60’ı iyi beslenemiyorsa, %80’i eskiyen mobilyalarını yenileyemiyorsa, iktisat politikalarımızı gözden geçirmemizin zamanı gelmiş demektir. Herhalde iktisadi büyümeyi, sadece borsaya yatırım yapanlar para kaybetmesinler diye istemiyoruz, öyle değil mi?

    Hazır iktisadi büyüme yavaşlamışken ve büyümeyi yeniden hızlandırmak için neler yapılabileceği düşünülürken, büyümenin bir amaç değil, bir araç olduğunu hatırlamamızda fayda var. Asıl amacın insanların yaşama standartlarını belirgin bir biçimde geliştirmek olduğunu aklımızdan çıkarmamamız lazım.  Zaten eğer orta gelir tuzağından çıkıp, 2023’te kişi başına 25 bin dolar hedefine ulaşmak istiyorsak, başlangıç olarak, iyi eğitim almayı bir ayrıcalık olmaktan çıkarmak için kapsamlı bir eğitim reformu yapmamız gerekiyor. İktisadi büyümeye rağmen gelir dağılımındaki bozuklukta belirgin bir düzelme görülmemesinin temel nedenlerinden biri eğitimdeki fırsat eşitsizliği. Hem eğitimde hem de iktisadi hayatta fırsat eşitliği yaratacak bir kurumsal yapıya ihtiyacımız var. Nüfusun %42’sinin eğitimden, %60’ının beslenmeden yoksun olduğu bir yapıyla ne yaparsak yapalım gelişmiş ülkeler ligine çıkamayacağımız açık. Bu durumu değiştirmek için toplam gelirimizi arttırma fetişizmini bırakıp, insana yatırım yapmamız gerekiyor.

    Etiketler:
    Yazdır