TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen yazımda enflasyon olgusunu anlamaya çalışırken ulusal ekonomiyi dünyanın kalanından yalıtarak ele almak yerine, küresel ekonomi içinde ele almanın daha yararlı olacağından söz etmiştim. Bu konu üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Her şeyden önce sorunun özü değişmiş değil. Yine bir ulusal ekonomideki (doğal olarak benim aklımda Türkiye var) enflasyonu anlamaya çalışıyor, enflasyonu düşürmek ve/veya istikrarlı tutmak için hangi önlemlerin alınması gerektiği üzerinde duruluyor. İkinci olarak, farklı bir bakış açısı getirmek, daha önceki düşüncelerin tümüyle yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Ülke ekonomisini temel alarak konuyu inceleyenler elbette küreselleşmenin farkındaydılar. Olayı derinlemesine inceleyebilmek için küresel ekonomiden gelen etkileri dışsal kabul etme yoluna gitmişlerdi. Burada söylenmeye çalışılan ise sadece, küreselleşme olgusunun karar alıcıların davranışlarını değiştirebileceğine dikkati çekmek.
Bir örnek: Türkiye'de peynir üretmekte olan bir şirketi düşünelim. Ekonomi dışarıya kapalıyken bu şirket peynir talebi artınca üretimini artıracak. Ancak, talep artışı firmanın kapasite sınırına yaklaşınca, şirketin karşılaştığı maliyet artırıcı nedenler ya da peynir satma taahhüdü veren toptancıların sözlerini tutabilmek için yaptıkları girişimler sonucunda fiyat yükselecek. Buna "çıktı fazlasının azalması" deniliyor. Bu da enflasyona karınca kararınca katkı yapacak. Sorunun çözümü ne? Açık ki peynir üretimini artırmak. Ama bu sağlanana kadar geçen sürede fiyat artışlarının olması istenmiyorsa, talebi kısmak gerekiyor. Merkez Bankası'nın yaptığı da bu: Faizleri yükselterek kişilere "bugün peynir yemezsen yarın daha çok yersin" diye sinyal gönderiyor. Onların da buna uyması durumunda para politikası başarılı oluyor.
Açık ekonomiye geçelim. Peynir üreticisi herhalde, her gün duyduğu küresel ekonominin farkındadır. Üstelik bu konudan heyecanla söz edenlerden farklı olarak, dünyada süt ve peynir arzı hakkında da fikri vardır. Danimarka firmalarının bu alanda ne kadar rekabetçi olabileceklerini de bilir. Bu durumda söz konusu şirket kâr peşinde koşarken onları ihmal eder mi? Ederse, hata yaptığını, yabancı rakipler piyasaya girdiğinde öğreniverir. Bu durumda da yapması gereken onların piyasaya girişinin kendisine en uygun biçimde olmasını sağlamaktır. Onların ürettikleri peynirlerin ülkesindeki satışına aracılık etmek, başta süt olmak üzere girdileri ithal etmek ya da ortak yatırım yapmak gibi yolları stratejisinin seçenekleri haline getirir. Dolayısıyla küreselleşmenin etkisi sadece ekonominin dışarıdan gelen şoklara daha açılması değildir. Üretici (hatta tüketici) birimlerin davranışları da değişir. Bu da ekonominin işleyişi üzerinde etki yaratır. Örneğin, bu defa peynirde ülkenin çıktı fazlasının düşmesi, kapalı ekonomi örneğindeki sonucu doğurmaz. Çünkü peynir arzı artık yerel üretim kapasitesiyle sınırlı değildir, peynir talebini karşılamada önem kazanan küresel peynir arzıdır. Daha da önemlisi, küresel ekonominin farkında olan peynir üreticisi için peynir ithalatındaki artış da artık bir şok değildir. Kendisinin bilgisi içinde olan "olağan" bir gelişmedir.
Kaynak:
Claudio Borio and Andrew Filardo: Globalisation and Inflation: New Cross-country Evidence on the Global Determinants of Domestic Inflation , BIS Working Papers, No. 227, May 2007.
Bu köşe yasısı 16.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024