TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Henüz arkamızda bıraktığımız 2015 yılı küresel gündem açısından ekonomik büyüme, çevresel kirlenme ve yoksullukla mücadele gündemlerinin yakınsadığı bir yıl oldu. Türkiye’de gerçekleştirilen G-20 zirvesinde “kapsayıcı” bir büyüme için gelir dağılımı eşitsizlikleri, çevre sorunları, gıda güvenliği, yenilenebilir enerji gibi, aslında yalnızca küresel düzeyde finansal istikrarı tartışmak için bir araya getiren bu grubun alışık olmadığı konular tartışıldı. G20 gündeminin bu evrimi, G7 ülkelerinin küresel ticaret gündemini tartışmak için bir araya geldiği ilk tarih olan 1986 yılından tahmin edilemezdi.
Geçtiğimiz günlerde Paris’te toplanan COP 21 zirvesinde ise ülke yönetimleri küresel sıcaklığın nasıl kontrol altına alınacağına dair hararetli bir müzakereye giriştiler. Çünkü iktisadi büyümenin çevresel etkileri dünyanın ortak geleceği açısından tehlike oluşturan sınırlara dayanmıştı.
Geçen yıl 2000 yılında kabul edilen “Milenyum Deklarasyonu” ve bu deklarasyonu temel alan “Binyıl Kalkınma Hedefleri”nin 15 yıllık performansının küresel ölçekte değerlendirildiği ve elde edilen tecrübelerin, kazanımların, başarısızlıkların paylaşıldığı da bir yıl oldu.
2015 Eylül ayında, Amerika’nın New York şehrinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bir parçası olarak yüksek düzeyli bir katılımla düzenlenen Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde 2015-2030 dönemi için “Dünyamızı Dönüştürmek: 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi” başlıklı anlaşma kabul edildi. Anlaşmanın temel amacı, tüm insanlık ve gezegenin refahını sağlamak ve geniş özgürlük anlayışı içerisinde, dünya barışını güçlendirmek olarak belirtildi ve anlaşmayla 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi, yenilenen küresel ortaklık yapısı ve izleme konularını içeren 169 alt başlık kabul edildi. Hedefler, 2030'a kadar tüm dünyada açlık ve aşırı yoksulluğu yok etme, insanlar, bölgeler ve ülkeler arasındaki eşitsizliği azaltma, iklim değişikliğiyle etkili mücadele, çevrenin korunması, cinsiyetler arası eşitlik, ekonomik büyüme, kaliteli eğitim ve herkese ulaşılabilir enerji sağlama gibi temel amaçlar üzerinden geliştirildi[1]. Söz konusu bu çerçeve, imzalayıcısı olan 200’e yakın ülke için birbirlerine yakınsayan büyüme, çevresel kirlenme ve yoksullukla mücadele gündemlerini bir araya getirerek 2015-2030 dönemi için bütünleşik bir kalkınma gündemi oluşturmuş durumda.
Kalkınmanın merkezine “sürdürülebilirliğin” yerleştirildiği bu gündem, yaşanan ekonomik, çevresel ve toplumsal kaygıların dünya üzerinde yaşayan tüm insanların ortak meselesi olduğu vurgusu ile yola çıkıyor. Sürdürülebilir kalkınma yeni bir tanım değil. Ama sürdürülebilir kalkınmayla ilgili bütüncül bir amaç setinin belirlenmesiyle bu kavram artık sadece ekonomi ve çevre çatışması üzerinden değil, temel insani gereksinimleri, iklim değişikliğini, çevrenin korunmasını, barışı, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri yeni bir okumaya tabii tutuluyor. Dünya sürdürülebilir kalkınma söylemini, 2030’da Daha İyi Bir Dünya Vizyonu üzerinden kurmayı hedefliyor.
Bu açıdan 2015 yılı 2000 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri[2] stratejisinin belirlendiği dönemin bitişini temsil ediyor. 2000-2015 dönemlerini kapsayan Binyıl Kalkınma Hedefleri küresel düzeyde temel meseleyi, yoksulluk sorunu olarak tanımladı ve hedeflerini ağırlıklı olarak bu sorun üzerinden belirledi. Yoksullukla doğrudan ilişkili olduğu düşünülen, açlık, eğitim, hastalıklar, sağlık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, temiz içme suyu ve temel hijyen hizmetlerinden mahrum olan nüfusu azaltmak gibi alanlarda göstergeler ve somut hedefler getirdi. 2015 yılında hedeflere ilişkin yapılan değerlendirmelerde, yoksulluk ve açlığın azaltılması ile ilgili rakamlar birtakım başarılara ulaşıldığını gösterdi. Ancak elde edilen başarılarının[3] yanında Binyıl Kalkınma Hedefleri, çeşitli nedenlerle küresel bir gündemi belirlemekten uzak kaldı:
i) Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin kalkınmaya yönelik söylemini, yoksulluk ve gelişmekte olan ülkelerin insani gereksinimleri üzerinden dar bir söylemde geliştirmesi ve ekonomi, çevrenin korunması, sağlıklı kentleşme, iklim değişikliği ile mücadele, barış, güvenlik, silahsızlanma, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi konulara gereken önemi vermemesi,
ii) Hedeflere ilişkin somut göstergelerin sonuç ve etkileri ölçmekten ziyade, niceliksel çıktılar dayanması[4],
iii) Hedeflerin küresel olmaması ve genellikle gelişmekte olan ülkeler üzerinde baskı yaratması[5],
iv) Hedeflerin sadece kısa dönem uygulanabilir olması[6],
v) Bazı hedefler için kapsamlı gösterge setlerinin tanımlanmaması ya da tanımlanan göstergelere ilişkin veri setlerinin olmaması[7],
vi) Hedeflerin hesapverebilirlikten, ulusal ve yerel kaygılardan uzak amaçlara hizmet etmesi[8].
Yapılan eleştiriler ve değerlendirmeler, Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin kalkınmayı daha çok ekonomi ve insani gelişme eksenli dar bir yaklaşım meselesi üzerinden okuduğunu gösterdi ve genel itibari ile uygulamada yetersiz ve başarısız görüldü.
Yeni sürdürülebilir kalkınma gündemi Binyıl Kalkınma Hedefleri ile kazanılan deneyimin üzerine inşa edildi. Söylemini bu sürecin ulaşamadığı hedefler, yapılan eleştiriler üzerinden geliştirdi. Yeni Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin devamı niteliğinde olmaktan çok ötedir. Çünkü yeni dönem, gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin ortak gündemi olarak tanımladı. Bu yeni gündemin temel özellikleri şöyledir[9]:
Yeni gündem, “sürdürülebilirliği” kalkınmanın merkezine koyar. Yeni gündemin 17 hedefi, sürdürülebilir kalkınmanın 3 ayağını oluşturan çevre, toplum ve ekonomi ilişkilerine eşit mesafede yaklaşarak, her bir meselenin birbiri ile doğrudan ilişkisini kurar. Kalkınmayı salt ekonomik büyüme meselesi üzerinden değil, çevresel ve toplumsal kaygıları da barındıracak şekilde yeniden ele alır.
“İklim Değişikliği”ni bir çevre meselesi olmaktan çıkarmakta ve yeşil büyüme vurgusu yapılmaktadır. Dünyanın yüzey ısısında yaşanan artışın 2°C’de tutulması gerekliliği[10], yeni gündemin başta çevresel olmak üzere, ekonomik ve toplumsal hedeflerine yansımış ve birçok hedefin gerçekleştirilebilmesi için iklim değişikliği ile mücadele, sürdürülebilirliğin ön koşulu olarak görülmüştür. Bu durum yeni gündemin, yeşil büyüme stratejisine olan vurgusunu da beraberinde getirmiştir. Yeni gündemde ele alınan bu büyüme stratejisi, iklim değişikliği ile mücadele ve çevre kirliliğini azaltarak sürdürülebilir bir büyümeyi amaçlamakta; yaşam kalitesinin iyileşmesi ve refahın artırılmasını, istihdam boyutunda ele almakta ve geniş perspektifte sosyal hayatı düzenlemeyi çevresel sınırları gözeterek hedeflemektedir.
Zengin, yoksul ya da orta gelirli ülkeler ayrımına son vererek, evrensel bir kalkınma yaklaşımını benimsenmektedir. Yeni kalkınma hedefleri ise, zengin, yoksul ya da orta gelirli ülkeler ayrımının dışına çıkıyor; ekonomik, çevresel ve toplumsal kaygıların dünya üzerinde yaşayan tüm insanların ortak meselesi olduğu vurgusunu yaparak, evrensel bir kalkınma yaklaşımını benimsiyor. Bunun yanında yeni sürdürülebilir kalkınma gündemi ülkelere sürdürülebilir kalkınma için barışçıl ve kapsayıcı toplumların teşvik edilmesi, herkes için adalete erişimin sağlanması, etkin, hesap verebilir ve kapsayıcı kurumların her seviyede oluşturulması çağrısında bulunmaktadır. Bu çağrıyı da temel insan hakları, hukukun üstünlüğü, barış ve demokrasi, küresel ortaklık söylemleri üzerinden şekillendirmektedir.
Devletler ve sivil toplum örgütlerinin yanında iş, teknoloji ve bilim dünyasının işbirliğine de yer verir. Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi bilim, iş ve teknoloji dünyasının, sürdürülebilirliğe en iyi şekilde katkıda bulunmasının yollarını aramaktadır. Bu çerçevede yeni dönem, sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesini, devletler, özel sektör, sivil toplum, bilim, iş ve teknoloji dünyasından oluşan tüm kesimlerin, ortak amaç ve hedefler doğrultusunda dayanışma ve işbirliği halinde hareket etmesi üzerinden okumaktadır[11].
Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin küresel ve kapsayıcı niteliği yeni döneme ilişkin yeni umutlar doğurmaktadır. Bununla birlikte gündemin yetersizliğine ilişkin çeşitli eleştiriler de dile getirilmektedir. Buna göre özellikle akademik çevrelerde i) yeni gündemin açık ve anlaşılır amaçlar taşımadığı, ii) yerel ekonomilerin güçlenmesine yönelik temel söylemleri barındırmadığı, iii) temel insani ihtiyaçlara gereken önemin verilmediği ve bu ihtiyaçların ikinci plana atıldığı iv) kısa ve orta vadeli amaçlardan uzak olduğu, v) hedeflerin somut göstergelerle desteklenmediği dile getirilmektedir.
15 yıl sonra nasıl bir dünya olur, sürdürülebilir kalkınma hedefleri ne ölçüde gerçekleştir bilemeyiz ama en azından şunu biliyoruz ki hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.
[1] Hedeflerin ve amaçların tamamıyla ilgili detaylı bilgiye ulaşmak için bkz: “Sustainable Development Goals”,
<< http://www.un.org/sustainabledevelopment/sustainable-development-goals/>>. (erişim tarihi: 22.11.2015).
[2] Detaylı bilgi için bkz: The Millenmium Development Goals and Beyond 2015, http://www.un.org/millenniumgoals/, (erişim tarihi: 06.11.2015) ve “Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi 2015, 25-27 Eylül”,<< http://www.unicankara.org.tr/>>, (erişim tarihi: 22.11.2015).
[3] Detaylı bilgi için bkz: The Millenium Development Goals Report-2015, syf.4
[4] Binyıl Kalkınma Hedefleri, erken çocuk ölümlerinin sayıca azaltılmasına odaklandı. Bu çocukların hayatta kalmaları, sağlıklı yaşamaları için gereken koşulları göz ardı etti. Göstergelerini de sadece niceliksel veriler üzerinden geliştirdi. Buna benzer olarak, ulusal eğitime yıllar içerisinde kaç kişinin katılım sağladığı ile ilgilendi. Eğitimin içeriğine, sunulan eğitimin kalitesine hedeflerinde yer vermedi.
[5] Ekonominin önündeki en büyük engeli yoksulluk sorunu olarak tanımladığı için, hedeflerini daha çok az gelişmiş ülkelerin temel yoksulluk sorunu ile mücadele üzerinden kurmuş ve onlara bu anlamda aşırı görevler yüklemiştir.
[6] 15 yıllık hedeflerle En Az Gelişmiş Ülkelerin yoksulluk, açlıkla mücadele, temel eğitim ve sağlık hedeflerine kısa vadede yakalanması mümkün değildir. Hatta bazen hedeflenenin ötesinde sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Latin Amerika ve Karayib Bölgesinde yoksul hanelerde yaşayan kadınların oranı 1997 de her 100 erkeğe 108 kadın oranından, (2015 yılına kadar yarıya düşürmek temel hedef iken), 2012 yılında her 100 erkeğe 117 kadın oranına yükselmiştir. Bu kapsamda hedeflere kısa vadede ulaşmak mümkün değildir. Detaylı bilgi için bkz: The Millenium Development Goals Report-2015, syf.4-11.
[7]Dünya Bankası’nın Binyıl Kalkınma Hedeflerine ilişkin yapmış olduğu bir çalışma, 155 ülkenin yarısının yoksulluk problemini iyi yönetebilmek için gerekli olan verilere sahip olmadığını ve bu nedenle bu ülkelerdeki yoksulluğun gözlerden uzak kalmaya devam ettiğini göstermiştir. 2002 ve 2011 arasındaki on yıllık dönem boyunca, 57 ülkede veri eksikliği nedeni ile yoksulluk probleminin çözümünde yol gösterici olabilecek veri kaynağı bulunmamaktadır.
[8] “Post 2015: How to Reconcile the Millennium Development Goals (MDGs) and Sustainable Development Goals (SDGs)?”, German Development Instıtute, 18/2012.
[9] Jeffery D Sachs, “From Millennium Development Goals to Sustainable Development Goals”, Earth Institute, Columbia University, New York, 09.07.2012.
[10] En son Aralık 2015’de Paris İklim Zirvesi ile, Dünyanın yüzey ısısında yaşanan artışın 2 oC derecede tutulması gerekliliği kabul edilmiş ve ülkeler 2020 sonrası için yeni hedeflerini belirlemişlerdir.
[11] Rana Eşkiant, “Binyıl Kalkınma Hedeflerinden Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Kasım 2015.