Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Dönüşümü Yakalamalıyız

    Bengisu Özenç03 Ocak 2017 - Okunma Sayısı: 2160

    İçinde bulunduğumuz kaotik gündemin biraz ötesine baktığımızda dünyanın önemli bir dönüşümün eşiğinde olduğunu görüyoruz. Bu eşik, 2015 sonrası yükselen sürdürülebilirlik gündemi ve  2016 yılı sonunda, beklenenden hızlı bir şekilde yürürlüğe giren Paris Anlaşması ile iyice belirginleşmiş durumda. Ülkeler artık hızla düşük karbonlu büyümenin yollarını arıyorlar. Bunu da yalnızca daha temiz bir gelecek, yaşanabilir bir dünya hedefleri için değil; enerji güvenliğini artırmak, yeni ve karlı yatırım alanlarından faydalanmak için yapıyorlar.

    Bu açıdan ele alındığında enerji alanı hem küresel emisyonlarda önemli bir paya sahip olması, hem de umut verici teknolojik gelişmelere ev sahipliği yapması bakımından oldukça dikkat çekici. Yenilenebilir enerji teknolojilerindeki hızlı ilerlemenin düşürdüğü maliyetler ve bu gelişmelerle hızlanan yatırımlar, uluslararası kuruluşların gelecek dönem tahminlerini de gözden geçirerek iyileştirmelerine sebep oluyor. Örneğin, son 5 yıl içerisinde yüzde 50 civarında maliyet düşüşü yaşanan güneş enerjisi sektöründe, Uluslararası Enerji Ajansı tarafından gelecek 5 yıl içerisinde ek yüzde 25’lik bir düşüşün beklendiği raporlanıyor.[1] Enerji depolama teknolojilerindeki gelişmelerin de sağlayacağı destekle birlikte, yakın gelecekte yenilenebilir kaynaklardan enerji üretmenin hem daha güvenilir, hem de diğer alternatiflere göre daha ucuz hale geleceği tahmin ediliyor.

    Türkiye’de değişken politikalar belirsizlik unsuru

    Burada ise en önemli destekleyici unsurun hükümetlerin sunduğu uzun vadeli, yön gösterici politikalar olduğunun altını çizmekte fayda var. Türkiye’de ise bugüne kadar sıkça değişen politikaların sebep olduğu belirsizlik ortamının yatırımcılar tarafından olumsuz algılandığını ve yatırımların istenilen düzeye ulaşamamasının nedenlerinden biri olduğunu yaptığımız bir saha çalışması aracılığı ile 2016 yılı içerisinde raporlamıştık.[2]

    Oysa ki Türkiye, oldukça yüksek bir yenilenebilir enerji potansiyeline sahiptir. Örneğin, komşularımızın da içinde bulunduğu Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin pek çoğunu, güneş enerjisi teknik potansiyeli olarak da adlandırabileceğimiz yıllık ortalama küresel radyasyon değeri açısından geride bırakmaktadır. Kurulu güçlere bakıldığında ise benzer ekonomik aktivite, nüfus ve teknik potansiyele sahip ülkelerin gerisinde kaldığı görülmektedir. Bu durum da Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli hayata geçiremediğine işaret etmektedir. Teknik potansiyel ve kurulu güç karşılaştırmasında ise en çarpıcı örnek Almanya’dır.  Aynı grup içerisinde değerlendirildiğinde en düşük potansiyele sahip ülkelerden biri olmasına rağmen Almanya’nın 2016 yılı itibarıyla güneş enerjisi toplam kurulu gücü 40,53 GW seviyesindedir. Türkiye için ise aynı rakamın ancak 0,78 GW seviyesine ulaştığı görülmektedir. Son dönemde hızlanan güneş enerjisi kaynaklı kurulu güç artışları olumlu karşılanabilecek olsa da, bu alanda kat edilecek çok daha fazla yolun olduğu açıktır.

    Enerji faturası yenilenebilir enerji ile düşer

    Aslında potansiyel-gerçekleşme arasındaki bu önemli fark, aynı zamanda ciddi fırsatlara da işaret etmektedir. Türkiye’nin bu farkı kapatmak amacıyla atacağı adımlar yalnızca yerli kaynakların enerji üretiminde kullanılması dolayısıyla cari açığımızın yüzde 75’inden sorumlu olan enerji ithalatının azaltılması açısından değil, ekonominin geneli için fayda sağlayabilecek kilit yatırımlara olanak sağlaması açısından da değerlendirilebilecektir.

    Düşük karbonlu ekonomi Türkiye için bir fırsattır

    Bu fırsatlar, yenilenebilir enerji yatırımlarının sunduğu yüksek kapasitede ve insan onuruna yakışır iş imkanları ile birlikte değerlendirildiğinde Türkiye’nin içinde bulunduğu “orta teknolojili sanayi altyapısına sahip, orta gelirli ülke” profilinden çıkma çabalarında önemli bir kaldıraç vazifesi görebileceğine de işaret etmektedir.

    Türkiye’nin sahip olduğu yüksek potansiyeli ve yakın coğrafyasının sunduğu geniş pazar avantajlarını kullanarak, küresel olarak gerçekleşmekte olan dönüşümü bir an önce yakalaması gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde ülkelerin Paris Anlaşması çerçevesinde taahhütlerini daha iddialı hedeflerle güncellemesi, bu hedeflerin de düşük karbonlu yatırımlar açısından önemli bir işaret olarak algılanması beklenmektedir. Anlaşmayı henüz onaylamamış olan Türkiye için ise bu fırsat penceresi hızla kapanmaktadır.

     

    Bu köşe yazısı 02.01.2017 tarihinde Birgün Gazetesi'nde yayımlandı.

     


    [1] International Energy Agency (IEA) “Renewable Energy, Medium-Term Market Report 2016”

    [2] Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) “Enerji Politikaları ve Yatırımlar Üzerindeki Etkisi”

    Etiketler:
    Yazdır