Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    26.644.450

    Güven Sak, Dr.27 Temmuz 2007 - Okunma Sayısı: 1231

     

    Yazıyla ifade edersek yirmi altı milyon altı yüz kırk dört bin dört yüz elli. Türkiye'de 2006 yılında tam yirmi altı milyon altı yüz kırk dört bin dört yüz elli kişi yurtiçi seyahatinde uçağa binmiş. "Canım, bunda ne var" demeyin? 2003 yılında yalnızca 9 milyon kişi yurtiçi seyahatinde uçak kullanırken sadece dört yıl içinde bu rakam neredeyse üç katına çıkmış. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) son seçimlerde elde ettiği başarıyı değerlendirirken bu rakamın neyi ifade ettiğine de daha yakından bakmak gerekiyor. Aynı biçimde, muhalefet partilerinin son seçimlerdeki başarısızlığı üzerine konuşmak için de başlıktaki rakama dikkat etmekte fayda bulunuyor. Müsaadenizle bugün bu iki noktaya değinelim. İktisat politikası tasarımı ve uygulamasının giderek siyasetin dinamiklerinin çekim gücüne kapılmaya başladığı bugünlerde gözümüzü siyasetin üzerinde tutmaya devam edelim.

    Uçağa binenlerin sayısının üç yıl içinde 9 milyondan 27 milyona çıkmış olmasının manasını kafanızda canlandırabiliyor musunuz? Dün yalnızca dar bir elite ait olan bir ulaşım yöntemi, büyük bir hızla demokratikleşmiştir. Uçağa binenlerin sayısındaki artış, uçağa binmenin geniş kitleler için yapılabilir hale gelmesi ile yakından alakalıdır. Bu noktada akılda kalması gereken şudur: Daha önce daha dar bir toplum kesiminin kullandığı bir aracın, toplumun daha geniş bir kesimi için kullanılabilir olması, bu ulaşım aracını daha önce kullanmayanlar için önemli bir refah artışıdır.

    Bu refah artışını hissedenlerin son seçimlerde "hayatından ve iktidardan memnun" bir biçimde oy kullanmasından daha doğal ne olabilir? Peki, bu durumda, muhalefetin yapabileceği bir şey yok mudur? İktidar zaten her şeyi olabileceği en iyi biçimde yapıp, toplumun her kesimine refah artışı mı getirmektedir? Hayır. Ama siz bu seçimlerde hiç bu konunun gündeme geldiğini gördünüz mü? Biz görmedik. O kadar görmedik ki, okuyanlar hatırlayacaktır: "Muhalefet partileri galiba içten içe AKP'nin başarılı bir iktisat politikası ve performansı olduğunu düşünüyorlar" diye yazdık seçimden önce, "AKP'nin seçim kampanyası giderek cumhuriyetçileşiyor" başlığı altında. Öyle dedik, çünkü kimse çıkıp geçen dönem iktisat politikası uygulamalarının rastlantısallığına hiç değinmedi.

    Halbuki, "havayolunda olup bitenler, mesela, neden telekomünikasyon sektöründe görülmedi" sorusunu sorabilirdi muhalefet. Uçağa binmeye başlayanların gelirlerinde bir artış mı oldu da herkes bir anda uçaklara akın etti? Hayır. Havayolu yolcu taşımacılığı sektörünün deregülasyonu, bu sektörde rekabeti artırdı ve fiyatları hızlı bir biçimde düşürdü. Dün bizim "THY kâr ediyor" dediğimizin, Türk Hava Yoları'nın (THY) tekel rantı olduğu ayan beyan görülmüştür. Hemen ikinci tespitin altını koyulaştıralım: Daha geniş bir toplum kesiminin son üç yılda uçağa binmeye başlamasının nedeni, iç hat yolcu taşımacılığının rekabete açılmasıdır. Havayolu ulaşımında fiyat azalması, piyasanın rekabete açılmasına yol açan bir politika kararının neticesidir.

    Gelelim günün üçüncü tespitine, müsaadenizle. Telekomünikasyon piyasasında benzeri bir gelişmenin yaşanmaması geçmişin "kamu tekel"inin şimdi "özel tekel" gibi hareket etmesine olanak tanınmasından kaynaklandı. Şimdi sıkı durun: THY ile Türk Telekom aynı Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı değil miydi daha düne kadar? Ulaştırma Bakanlığı havayolu yolcu taşımacılığını hızla rekabete açarken aynı işi telekomünikasyon piyasasında yapmadı. Bakanlığa bağlı iki şirket nasıl farklı bir politika izleyebilir? Bakanlığın ve de hükümetin rekabet politikası yoksa, iş ilgili şirketin genel müdürünün ihtiyatına kalır. Bizde de öyle oldu galiba. Hükümetimizin politikasızlığı telekomünikasyon piyasasını rekabete kapattı. Etkisi hâlâ hissediliyor. Eğer ortada Rekabet Kurulu olmasa, cebimizden hortumlanacak paranın haddi hesabı olmayacak sanki. Reklamları pek hoş ama yaptığının ne kadar adil olduğu çok tartışma götürür.

    Peki, muhalefet neden bunun farkında değildi? Neden bu tür konular ön plana çıkmadı? Neden yanlış politikaların etkisi altında daha pahalı iletişim faturasına katlanmakta olduğumuza kimse değinmedi? Çünkü ortada ciddiye alınabilir bir muhalefet yoktu. Bu seçimin neyin olduğunu değil, neyin olmadığını gösteren bir seçim olduğunu düşünüyoruz biz. Buyurun olmayanların ilkine: Bu ülkede, kayda değer bir muhalefet partisi yoktur. Olsaydı geleceğe yönelik vizyonumuz şekillenirdi. Ortada bir vizyon yoktur. Politika çerçevesi yoktur.

     

    Bu köşe yazısı 27.07.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır