Arşiv

  • Mart 2024 (12)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    The Şehvetiye: Osho

    Hilmi Demir, Dr.06 Ekim 2019 - Okunma Sayısı: 3951

    Şehevi arzularını gidermek için insanların dinî duygularını sömürmek isteyen birçok sahtekâr var. Ancak bu tür istismar yapılarının sadece İslam’a, tasavvuf kültürüne veya dinlere ait olduğu gibi bir kanaat oldukça sorunlu gözüküyor. Zira asıl büyük sorun kitabi dinlere alternatifmiş gibi gösterilen kült yapılardan gelmekte. OSHO da onlardan biri...

    15 Temmuz'la birlikte dini istismar eden yapılar konusunda oldukça popüler kitaplar kaleme alındı. Bunlardan biri de İsmail Saymaz’a ait olan "Şehvetiye Tarikatı" adlı kitaptı. Maddi ve cinsel yönden insanları istismar eden bu yapıların sadece bizim topraklara has olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ya da bu yapıların cahillikten, geri kalmışlıktan, doğunun mistik ve gizemli dünyasından faydalandığına inanıyorsanız, 19. yüzyılın pozitivist oryantalizm hastalığına yakalanmışsınız demektir... Baştan söylemeliyim dinî inançları istismar eden, dünyevilik peşinde koşan, şehevi arzularını gidermek için insanların dinî duygularını sömürmek isteyen birçok sahtekâr var. Bunların ortaya çıkarılması işini doğru, hakkıyla yapanlar için elzem gözüküyor.

    Bununla birlikte, bir pozitivist oryantalizm diliyle bu tür istismar yapılarının sadece İslam’a, tasavvuf kültürüne veya dinlere ait olduğu gibi bir kanaat oldukça sorunlu gözüküyor. Sorunludur çünkü gerçek hiç de böyle değildir, gerekçelerini aşağıda okuyacaksınız. İkinci olarak da bu kitabi dinleri (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) sorunlu gösterirken, maneviyatçı diyebileceğimiz kült ve ezoterik akımların giderek yaygınlaşmasını kolaylaştıracaktır. Oysa asıl büyük sorun kitabi dinlerin öğretilerinden değil onlara alternatifmiş gibi gösterilen kült yapılardan gelmektedir.

    Bu nedenle size bu yazımda kitapları Türkiye’deki tüm kitabevlerinin başköşesinde bulunan, sözleri birçok itibarlı kişilerce, hatta ilahiyatçılarca da paylaşılan, Facebook'da on binlerce üyesi, takipçisi bulunan, kitabi bir dine bağı olmayan kült bir cemaatten bahsedeceğim. Bu kült cemaat, cinsel istismar ve üyelerini maddi olarak sömürmekle suçlandı. Ayrılan birçok insan yaşadıkları hakkında tanıklıkta bulundu. Ve ünlü dizi ve film kanalı Netflix vahşi Kırlar/Wild Wild Country adıyla bu cemaatin bir belgeselini yayımladı. Ama tüm bunlara rağmen Osho Türkiye’de hâlâ oldukça itibarlı bir yazar olarak görülüyor. Bu yüzden sanırım cinsel istismar, cinayet, şiddet İslam adına yapılmadığında itibar görmeye devam ediyor.

    Kimdir OSHO? Osho aslında Shree Rajneesh’ın sonradan aldığı bir isim. Kendisi 11 Aralık 1931’de Hindistan’ın Kuchwada diye bilinen yoksul bir köyünde doğdu. Felsefe ve psikoloji üzerine yüksek tahsil gören Rajneesh, Jabalpur Üniversitesi’nde felsefe dersleri verdi. 1974 yılında ise Pouna kentinde kişisel gelişim ve meditasyon tekniklerinin öğretildiği bir ashram (manastır) açtı.

    İlk yıllarında manastırda devamlı olarak üç yüz kadar kişi kalıyor, hayatlarını belli kurallara göre devam ettiriyorlardı. Burada müritlerden Rajneesh’e kayıtsız şartsız itaat etmeleri isteniyordu. Müritler fiziki ve duygusal açıdan kontrol altına alındıkları bir eğitime tabi tutuluyorlardı. Verdiği vaazlar ve müritlerinin davetleri ile giderek artan sayıda üye Rajneesh’aya bağlı hâle geldi. İlk karşılaşmayı eski bir üye şöyle anlatıyordu:

    “İlk defa 20’li yaşlarımın başında Pune’daki Osho Ashram’ın kapılarına adım attığımda kestane rengi bornoz giymiş, orta yaşlı, sarışın bir kadın bizi HIV testi için bir kabine soktu. Tüm yeni üyeler için zorunlu bir gereklilikti.” Manastırda komün hayatı yaşandığından, evlilik bağları tanınmadığından HIV testi zorunluydu. Karıştıkları sıkandallar sebebiyle cemaat Hindistan dışına ABD’ye taşındı. Rajneesh 1981 yılında müritleriyle birlikte ABD’de Oregon şehrinde 64.000 dönümlük bir arazi satın aldı. Bu arazide kendilerine bir şehir inşa ettiler. Havaalanı, itfaiye, polis merkezi, restoranlar, alışveriş merkezleri, üretim tesisleri, okullar, evler, kısacası kendi "kutsal" ülkesini inşa etmişti... Ve bu ülkenin "Tanrı"sı Osho'ydu, kuralları o koyuyordu. Müritler Avrupa, Güney Amerika ve Uzak Doğu’dan gelen asgari üniversite mezunu varlıklı kişilerden oluşmakta ve gelirken evlerini, mülklerini satarak, bankalardaki paralarını alarak ona geliyorlardı. Hem Avrupa’da yaşayan Türklerden hem de Türkiye’den de katılanların olduğunu biliyoruz...

    Osho’nun korumalığını yapan ve yaşadıklarına tanıklıkta bulunan Hugh Milne, “Bu 20 bin kişi, öyle sadece dergi satın almıyordu, bu insanlar, evlerini, ailelerini terk etmişlerdi, sahip oldukları her şeyden vazgeçmişlerdi ve haftada 60 ila 80 saat, tek kuruş almadan çalışıp yatakhanelerde konaklıyorlardı. Ona bu derecede bağlıydılar” diyerek anlatmaktadır yaşadıklarını. Hugh, Bhagwan’a boşuna “Seks Gurusu” denmediğini, zira hep cinsel içerikli konuşmalar yaptığını ve kadın müritleriyle yattığının da gayet bilinen bir gerçek olduğunu söylüyor. Dinlere savaş açmıştı ve dinleri yıkmanın cinselliği pazarlamaktan geçtiğini çok iyi biliyordu. Mahrem olana saldırarak kendisine mutlak itaat eden bir topluluk oluşturmuştu. İslam’dan bahsederken daha çok Muhammediler/Mohammedans gibi Orta Çağ Hristiyan metinlerinin dilini kullanıyordu. Günde beş kez ibadet eden Müslümanları aşağılardı. "Tanrı Öldü, Şimdi Zen Tek Yaşayan Gerçek/God is Dead, Now Zen is the Only Living Truth" isimli kitap yazmıştı. Osho, yapmak istediğini kendi dilinden şöyle söylüyordu: “Benim tüm çabam, dinsiz bir din oluşturmaktır. 'Tanrı’yı merkez alan dinlere ne olduğunu gördük…”

    Kurduğu "yeryüzü cenneti"nde çocuklar ailelerinden alınıyor ve çocuk kulübelerinde yaşıyordu. Aile bütünlüğü ve nikâh yok sayılıyor, komün bir hayat yaşanıyordu. Cinsel ilişkilerde her türlü serbestlik övülüyor ve teşvik ediliyordu, kürtaj konusunda sınır tanınmıyordu...

    Diğer bir tanık Noa Maxwell, dört yaşındayken bu cemaate katılmıştı. Kasabaya geldiğinde anne ve babasından ayrılarak çocuklarla bir kulübede yaşadığını söylüyordu. Küçüklük anıları, dağılan aile yuvası, şiddet ve cinsellikle doluydu. "Geceleri duyduklarımız bir gece kulübünden farksızdı" diyor...

    Netflix belgeselinde, cemaatin beş yıllık bir süre içinde karıştığı hukuki davalar, yerel halkla yaşanan gerginlikler, cinayete teşebbüs, seçimlere hile karıştırma, silah kaçakçılığı hatta ABD tarihinin en büyük biyolojik terör saldırılarından biri olarak görülen toplu zehirleme vakası gibi pek çok olayı belgelere ve tanıklara dayandırarak anlatmaktadır. Evet yanlış duymadınız, 1985 yılında Dallas’ta eyalet seçimlerini etkilemek ve kendileri aleyhine çıkacak kararları engellemek için biyolojik silah kullanırlar. Olay şöyle gelişir: Dallas’ta bir restoranın salata barında salmonella tespit ediliyor ve salata tüketen tam 700 kişi zehirleniyor. Osho cemaati suçlu bulunuyor ve bu saldırı ABD’de hukuki olarak teyit edilmiş ilk biyolojik saldırı olarak kayıtlara geçiyor...

    Rajneesh 19 Ocak 1990 yılında ise sebebi bilinmeyen bir şekilde ölür. Cemaat içinde yıllarca olaylara tanıklık edenler yaşadıklarını anlatmaya başlarlar. Ve biz bu yapının aslında insanların inançlarını sömürmek üzere kurulan bir kült örgüt olduğunu öğreniriz. Neden mi böyle diyorum? Müritlerine her şeyden vazgeçmesini söyleyen, onların mülklerini sattıran, onları köle gibi çalıştıran ve bedenlerini istismar eden Bhagwan’ın 90 adet Rolls Royce arabası olduğu tahmin ediliyor. Müritleri yokluğu yaşarken kendisi tam bir lüks düşkünüydü.

    Grubun faaliyetleri, Rajneesh’in ölümünden sonra Pouna’daki Ashram’da devam emiştirir. Skandallardan dolayı öğretisi farklı isimlerle pazarlanmaya devam etmektedir. Osho.com, Oshoworld.com, Sannyas.com, gibi internet siteleri ile Osho’nun fikirleri yayılmakta, video paylaşım siteleri vasıtasıyla konuşmaları insanlara sunulmaktadır.

    Hareket, Türkiye’de Osho ismi ile bilinmektedir, bir filozof olarak görülen Osho’nun sözleri özellikle gençler arasında karşılık bulmaktadır. Hareketin farklı bir isimle sunulması Türk medyasında da Neo-Sannyas hareketine ilişkin olumsuz kanaatlerin bilinmiyor oluşu, bu etkiyi çoğaltmaktadır. 2001 yılından itibaren Osho’nun konuşmalarını içeren birçok kitap Türkçeye tercüme edilerek, farklı yayınevleri tarafından basılmıştır. Bu kitaplarla birlikte Osho’nun öğretisini anlatan daha onlarca kitap "kişisel gelişim" adı altında basılmakta ve ve gençlere sunulmaktadır. Osho’nun kaynağını Hint dinlerinden alan felsefesi, kişiye kendini keşfetme yollarını göstermeyi hedefleyen bu kitaplarla Türk halkı ile buluşmaktadır. Yayınlarda tespit ettiğimiz kadarıyla İslam, Hristiyanlık gibi dinlerle ilgili olumsuz bölümler çıkarılmaktadır.

    Bu kitaplarda gençlere, arzuların serbest bırakılacağı, cinselliğin sınırsızca yaşanacağı bir varoluş önerilmektedir. Osho bir tür maneviyatın pazarlanmasıdır. Pazarlamada kullanılan ise coşku ve cinselliktir. Maalesef cinsellik yeni paganizmin maneviyatçılık adına pazarladığı en güçlü enstrümandır. İnsanın manevi kemalini cinselliğin sınırsızca doyurulmasına bağlayan bu tür yaklaşımlar, sadakat ve aile bağlarını zayıflatarak insanlığın geleceğini tehdit etmektedirler. Gençler arasında yayılan “inançlıyım ama dindar değilim” şeklindeki bir anlayışın yayılmasında bu tür hareketlerin önemli payı bulunmaktadır. Zen Ustası Osho, yolda sahip olduklarına takılmadan kendisiyle sizi yola çıkmaya davet ederken, siz arabanızı, evinizi satarsınız Zen Ustası’nın Rolls Royce’u olur, siz ailenizi, çocuklarınızı yok sayarsınız, kadınsanız kendinizi herkese sunarsınız. Sonra bir de bakarsınız ki saklayacak hiçbir şeyiniz kalmamış, Siz Osho’nun sadece müridi değil aynı zamanda kölesi de olmuşsunuz...

    Gelelim en can alıcı soruya: Gençleri bunlara karşı nasıl koruyacağız? Okullara, fakültelere kadar Osho’dan sözde güzel sözler paylaşan eğitimcilerin mevcut hâli bu sorunun cevabını bulmayı daha da zorlaştırıyor...

     

    Bu köşe yazısı 05.10.2019 tarihinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır