Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    2008: Kontrolsüz yorgunluklar yılına hazır mısınız?

    Güven Sak, Dr.09 Kasım 2007 - Okunma Sayısı: 1102

     

    2007 yılını siyasi tartışmalara kurban ettik. 2007 yılı çalkantılar yılı oldu. Hepimiz yorulduk. Eldeki verilerin işaret ettiği tek bir husus var: 2008 yılı da hepimizi yoracak bir yıl olacak. Öyle sabah sporu yorgunluğu gibi tatlı tatlı değil, canımızı dişimize taktırtıp, bizi yerlerde süründürerek yoracak. Nasıl yoracağını gelin bir derleyip toparlayalım.

    2008 yılının üç temel yorgunluk kaynağı var: Bunlardan ilki, uluslararası ortam ile alakalı. Gelişmiş ülkeleri etkileyen uluslararası bankacılık krizi bugünlerde bir biçimden bir başka biçime girme yolunda. Hatırlayın ne demiştik? Önce herkes 2007 yılının üçüncü çeyreği için kendi bilançosundaki riskleri yeniden fiyatlayacaktı. Sonra ortadaki riskler daha bir görünür hale geleceği için herkes herkesin riskini fiyatlamaya başlayacaktı. İşte bilanço hasarları asıl içinde bulunduğumuz bu ikinci aşamada ortaya çıkacaktı. Üçüncü aşama ise finansal sektörde netleşen bilanço hasarının, finansal olmayan kesime taşınması olacak. Bugün itibariyle bakıldığında, işin ciddiyeti azalmadı, arttı. Bilanço hasarı daha birinci aşamadan ikinciye geçerken beklenenin üzerinde. 2008 yılı gelişmiş ülkelerdeki bankaların onarım dönemi olacak. Bizim gibi ülkelerde yaşayanlar da gelişmiş ülkelerin şirketler kesimi ve hane halkları da bu dönemin etkisini hep birlikte hissedecekler. İlk yorgunluk kaynağımızı kontrol imkânımız ise sınırlı.

    İkinci yorgunluk kaynağımız Türkiye'den ve siyaset kaynaklı. 2007 yılında şiddetlenen, seçimlerle birlikte belirginleşen, anayasa tartışmaları ile kontrolden çıkma eğilimi gösteren, Irak-PKK tartışması ile görünürde durulma eğilimi gösteren iktidar mücadelesi 2008 yılına damgasını vuran temel faktör olacak. Her meselede kendisini yeniden üretecek bu "iktidar kayması sendromu" bitmedi, bitmeyecek. İster "kurumlar arası uyumsuzluk" deyin ister "seçilmişler-atanmışlar kavgası", ortada bir tedirginlik kaynağı hep olacak. Daha önce bu sütunlarda okumuştunuz: Ne yazık ki, 2007 yılının siyasi riskleri 2008'e doğru uzayacak. Bunun kaynağı içeriden. İlk yorgunluk kaynağı ile kıyaslandığında, yönetilmesi daha kolay ama son derece ciddi.

    Üçüncü yorgunluk kaynağı ise doğrudan doğruya şirketler kesimi ile alakalı. Geçen gün yazdığımızı bugün tamamlayalım: Şirketler kesimi kurdaki değerlenme eğilimi ile baş edebilmek için yabancı para cinsinden daha ucuza borçlanıp, faaliyetlerini yerli para cinsinden yürütüyor. Bu durumda, şirket bilançolarının pasifi döviz cinsinden, aktifi ise Türk Lirası (TL) olarak şekilleniyor. Bu pozisyon açığı, şirketi kurdaki ani değişikliklere karşı duyarlı hale getirirken değerlenen TL'ye karşı şirketin direncini de artırıyor. Erdal Özmen ve Cihan Yalçın'ın "Küresel Finansal Riskler Karşısında Türkiye'de Reel Sektör Finansal Yapısı ve Borç Dolarizasyonu" başlıklı son çalışması bu durumu gösteriyor. Buna karşılık, şirket patronları, kurdaki ani dalgalanma ihtimaline karşı, kendilerini ve şirketlerini koruyabilmek için, servetlerini yabancı para cinsinden tutmayı tercih ediyorlar. FORTİS iktisatçılarının yaptığı hesaplar da bunu gösteriyor bize kalırsa. Bu durumda şirket sahibi kurda borçlanma maliyetlerini şirket bilançosunda risk biriktirerek düşürürken riske karşı korunmak için servetini yabancı para cinsinden bir kenarda tutuyor. Şimdi bu ne demek? Sermayedarlarımız, üretim kapasitelerini güçlendirmek için şirketlerine aktarabilecekleri bir kaynağı, mevcut üretim düzeyini korumak için kullanıyorlar. Bir kez daha altını çizelim: Şirketlerimizin üretim kapasitelerini hem büyütmek hem de teknolojik olarak yenilemek için kullanmamız gereken milli serveti, ülkenin teknolojik yenilenmeye muhtaç üretim kapasitesini aynen koruyabilmek için heba ediyoruz. Bu da doğrudan doğruya döviz kurundaki değerlenmeden kaynaklanıyor.

    2005-2006 döneminde değiştirilmesi gereken bir iktisat politikası çerçevesi yenilenmediği için kurdaki değerlenme nedeniyle yorgun düşüyoruz. Yapmamız gereken sıçramayı yapamıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, uluslararası finansal krize rağmen kurdaki değerlenme eğilimi devam edecek, enerjimizi tüketen bu yorgunluk kaynağı da 2008'de canlı olacak. Ancak yukarıdaki yorgunluk kaynakları ile kıyaslandığında, en kolay yönetilebilir olan bu sonuncuymuş gibi duruyor.

    Bu üç yorgunluk kaynağının birlikte var olduğu bir ortamda ne yapmak gerekiyor? Bir an önce 2008'i bir kayıp yıl olarak mı ilan etmek lazım? Bize kalırsa öyle değil. Önce yorucu bir yıla doğru gitmekte olduğumuzu bilmekte fayda var. İkincisi, yorgunluk kaynaklarını doğru tespit etmek lazım. Üçüncüsü, kaybedilen enerjiyi geri kazandıracak tedbirleri almak lazım. Dördüncüsü, enerji israfına yol açacak her tür adımdan kaçınmak lazım. Buna yanlış hedef gösteren ilanlar da dahil.

    Türkiye'nin 2008 yılı için enerji kaybını minimize edecek bir öncelikler listesine ihtiyacı var. Bizim enerjimiz var ama enerji kaybına tahammülümüz yok. Enerji kaybını en aza indirgeyecek unsur, hepimizi heyecanlandıracak bir hedef ve bizi o hedeflere doğru taşıyacak ekiptir. Ne yapması gerektiğini bilen için, hayat daha az karmaşıktır. Türkiye'nin hâlâ bir programa ihtiyacı vardır. 2008 yılı için esas tehlike buradadır.


    Bu köşe yazısı 09.11.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır