Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    IMF mi geliyor?

    M. Coşkun Cangöz, Dr.21 Nisan 2024 - Okunma Sayısı: 937

    Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinden önce gündeme gelen “IMF geliyor mu? Gelmeli mi?” tartışmaları Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantılarında IMF yetkilileri ile bir araya gelmesiyle birlikte yeniden alevlendi. Bu arada Avrupa Departmanı Direktörü Alfred Kammer de kendisine sorulan sorular üzerine Hazine ve Maliye Bakanı ile görüşme yaptıklarını, yürürlükteki reform programını desteklediklerini ancak yeni bir IMF programına yönelik olarak herhangi bir görüşme olmadığını söylemiş.

    IMF programı nedir?

    Mayıs 2023’te yazdığım TEPAV Değerlendirme Notunda detaylı olarak değerlendirmiştim ancak basit olarak söyleyecek olursak IMF, üye ülkelere ödemeler dengesi problemi yaşamamaları ve dünyanın geri kalanıyla iş yapmaya devam etmelerine yetecek seviyede döviz rezervine sahip olmaları için mali destek sağlar. Bunu yaparken de çeşitli borç verme araçları kullanır. Ancak IMF’nin mali destekleri büyük ölçüde üye ülkede bütçenin sıkıştırılmasına yönelik nicel performans kriterleri ve yapısal reformlar içeren politikaların hayata geçirilmesine bağlıdır. Bu yapıya IMF programı adı veriliyor.

    IMF programı neden istenmez?

    Türkiye de dahil olmak üzere 190 ülkenin üyesi olduğu IMF’nin teknik ve mali yardım sağladığı, üye ülkelerde potansiyel makroekonomik riskleri takip ettiği dikkate alındığında, ülkelerin IMF programlarını neden istemediği sorusu akla gelebilir. Bu durum büyük ölçüde IMF’nin dar gelirli kesimlere olumsuz etki eden ekonomik tedbirler önermesi, daha önceki programların neredeyse yüzde 60’ının tamamlanmamış ya da başarısız olması gibi nedenlerden kaynaklanıyor. Ancak belki de bu sayılanlardan çok daha önemli bir etken IMF tarafından sağlanan mali kaynağın performans kriterlerine ve yapısal reformlara bağlı olması ve hükümetlere harcama esnekliği vermemesi. Bu da IMF’nin günah keçisi ilan edilmesine neden oluyor.

    IMF gelir mi, IMF’ye gidilir mi?

    Aradaki nüansı belirtmek kaydıyla her iki soruya da “evet” cevabı verilebilir. Söz konusu nüans ise IMF’nin üye ülkelerde sürdürülebilir büyüme ve refahın sağlanması hedefine ulaşmak için kullandığı araçlarda saklı. Nitekim, IMF Anlaşmasının IV. Maddesi uyarınca genellikle her yıl IMF gelir ve üye ülkelerle ikili görüşmelerde bulunur. Bu kapsamda uzmanlardan oluşan bir ekip ülkeyi ziyaret eder, ekonomik ve mali bilgiler toplar ve yetkililerle ülkenin ekonomik gelişmelerini ve politikalarını tartışır. Ziyaretin sonunda da bir rapor düzenler. Ancak, krizlerin önlenmesine ya da yönetilmesine yardımcı olmak için sağlanan mali yardımlar ve üye ülkelerin ekonomik politikaları uygulamalarına yardımcı olmak üzere verilen teknik yardım ve eğitimler söz konusu olduğunda IMF’ye gidilir, yani üye ülkenin göndereceği bir resmi yazı ile IMF’den talepte bulunması gerekir. IMF bu talebi değerlendirir ve belli şartları karşılamaları halinde üye ülkeye mali ya da teknik destek sağlar.

    Türkiye IMF’ye gider mi?

    Mayıs 2023 seçimleri öncesinde yapılan harcama artırıcı düzenlemeler nedeniyle bütçe üzerinde büyük bir baskı oluşmuştu. Ancak seçimden sonra değişen ekonomi yönetiminin rasyonel yönde adımlar atmasının bir sonucu olarak yüzde 10’lara ulaşmasından endişe edilen bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 5,4 seviyesinde tutulabildi. Kaldı ki bu oran bile son 20 yılın en yüksek rakamına işaret ediyor. Öte yandan yüzde 38 seviyesinde olması öngörülen 2023 yılı enflasyonu da yüzde 65 civarında gerçekleşti ve bu da son 20 yılın en yüksek enflasyonu oldu.

    Merkez Bankası döviz rezervleri ise seçimden sonra dönem dönem artış göstermiş olsa da hala düşük bir seviyede ve artan faiz oranlarına rağmen döviz talebi devam ediyor. Buna ilaveten Merkezi yönetim, borç stokunun yüzde 63’ünün döviz cinsinden, iç borç stokunun ise yüzde 28’inin değişken faizli, yüzde 13’ünün enflasyona endeksli olması nedeniyle Hazine borç servisi, başta döviz kuru olmak üzere faiz ve enflasyondaki değişikliklere önemli ölçüde duyarlı. Üstelik Yap-İşlet-Devret projeleri kapsamındaki yükümlüklerin ve Hazine garantilerinin de döviz cinsinden olması, kurdaki değişikliklere ve rezerv seviyesine karşı oluşan hassasiyeti daha da artırıyor.

    2023 Mayıs ayı öncesine göre ekonomideki riskler azalmış olsa da güçlü bir çapa ile desteklenmiş kapsamlı bir programın olmaması nedeniyle oluşan belirsizlik koşullarında yurt dışından fon girişinin sınırlı kalması, döviz talebinin güçlü bir şekilde devam etmesi, enflasyona bağlı olarak ücretli ve dar gelirlilerde refah seviyesinin hızla ve önemli oranda düşmesi ekonomi yönetimi üzerindeki baskıyı da artırıyor. Bu kapsamda Haziran 2023’te kaleme aldığım TEPAV Günlük’teki yazıda 14 maddeyi içeren kapsamlı bir ekonomik programın gerekliliğine vurgu yapmış ve takvime bağlı bir eylem planı ile reform adımlarının açıklanmasının önemini belirtmiştim. Bu bağlamda ekonomide rasyonelitenin sağlanması açısından gerekli adımların önemli olanlarını şu şekilde listelemiştim:

    • KKM konusunun nasıl ve hangi takvime bağlı olarak çözümleneceği
    • Negatife dönen net uluslararası rezervlerin hangi strateji ve zaman planlaması içinde güçlendirileceği ve TCMB dış borçlarının vade ve koşul yapısının kamuoyuna ayrıntılı olarak raporlanması
    • Hazine ve diğer kamu kuruluşlarının yurt içinde döviz ve altın cinsinden yaratmış olduğu yükümlüklerin ve taahhüt altına girmiş olduğu (KÖİ dahil) anlaşmalar konusunda şeffaf bir şekilde kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bu konuda alınacak tedbirler
    • Döviz ve faiz (kredi) piyasasına yapılan piyasayı bozucu mahiyetteki müdahalelerin hangi takvim içinde sonlandırılacağı
    • Enflasyon verileri konusunda kamuoyunda oluşan güvensizliğin giderilmesini teminen bağımsız bir uzmanlar heyetinin verilerle ilgili analiz ve değerlendirme yapması ve buna ilişkin raporun kamuoyu ile paylaşılması
    • Benzeri bir çalışmanın ödemeler dengesi net hata ve noksan verileri ile ilgili olarak yapılması ve kamuoyu ile paylaşılması
    • Enflasyon hedeflemesine geri dönülmesi ve işlevsizleştirilen TCMB politika faizinin piyasalar için yön verici mahiyette kullanılması
    • Mali Kural ve Mali Konseyin ivedilikle (en geç 3 ay içinde) hayata geçirilmesi ve bu konudaki düzenlemelerin geniş kapsamlı bir istişare ile yapılması
    • Ekonomik ve Sosyal Konseyin ve Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunun etkin bir şekilde çalıştırılması
    • KÖİ projelerinden kaynaklanan mali risklerin rakamsal olarak kamuoyuna raporlanması
    • Kamu yatırım ve harcamalarında paranın değeri (money for value) yaklaşımının getirilmesi
    • Türkiye Varlık Fonu kapsamındaki şirketlerin ve fonun mali varlık ve yükümlülüklerine, operasyon ve risklerine ilişkin aylık ya da üç aylık bazda detaylı raporlama yapılması
    • KGF başta olmak üzere mali riskleri içeren bir raporun (mali risk matriksi ile birlikte) hazırlanarak kamuoyuna duyurulması
    • Türkiye’nin OECD Mali Eylem Görev Gücü kapsamında Gri Liste’den çıkartılması

    Ancak Mayıs 2023 seçimlerinden sonra geçen süre zarfında TCMB politika faizinin piyasalara yön verecek şekilde işlevselleştirilmesi, KKM’nin TCMB’ye devredilmek suretiyle tamamen bütçe dışına çıkartılması ve Türkiye’nin OECD Gri Listesi’nden çıkartılması için çalışmalarda bulunulması dışında şeffaflık ve öngörülebilirliği sağlayacak, dolayısıyla belirsizliği azaltacak ve güveni artıracak yönde adımlar atılmamış durumda. Özellikle güçlü bir çapa ihtiyacının belirgin olduğu koşullarda kurallı ekonomiye geçişi sağlamak için mali kuralın hayata geçirilmesi bir yana, tartışılması bile gündemde değil. Bu koşullarda Türkiye’nin yürütmekte olduğu para politikası odaklı ekonomik program büyük ölçüde yurt dışından döviz girişinin devamlılığının sağlanması ve rezervlerin güçlendirilmesi üzerine inşa edilmiş görünümü veriyor. Burada başarısız olunması durumunda ise IMF’den mali yardım talep edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla mevcut ekonomik programın kurallı ekonomiye geçişi sağlayacak şekilde güçlendirilmesi ve şeffaflıkla desteklenmesi köprüden önceki son çıkıştır. Zira köprünün sonu IMF’ye çıkıyor.

    Yazdır