Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Enflasyonu öngörememek

    Hasan Ersel, Dr.07 Aralık 2007 - Okunma Sayısı: 1339

     

    Enflasyon öngörüsü yapabileceğim iddiasında değilim. Ancak kaba bir izdüşüm (projection) alıştırması yaptım. Ulaştığım sonuçlar 2007 sonu itibariyle TÜFE'nin yüzde 9,2-9,7, ÜFE'nin de yüzde 6,3-6,6 aralığı içinde olabileceği biçiminde. Bu, enflasyonun, geçen seneye oranla TÜFE ile ölçüldüğünde neredeyse aynı kalması, ÜFE ile ölçüldüğünde ise yarı yarıya düşmesi demek. Bu farklılaşmaya bakıp geçen seneden bu yana bir şeyler değişmiş olmalı diye düşünüyorum.

    Rakamlara bakıyorum. 2006'da GSYH yüzde 6,3 artmıştı; 2007 için DPT'nin tahmini GSYH artış hızının yüzde 5 dolaylarında kalacağı yönünde.

    Geçen sene ihmal edilebilir düzeyde olan bütçe açığımızın bu sene arttığı anlaşılıyor. Cari açık da öyle. İşsizlik oranında önemli bir değişiklik olduğu söylenemez. Öte yanda dünyada artık 2006'nın likidite bolluğundan söz edilmiyor. 2007'nin ortasından bu yana ABD kaynaklı finansal krizin dünya ölçüsünde bir sorun yaratıp yaratmayacağı tartışılıyor. Bütün bunları 2007 yılının muhasebesini yapmak için saymıyorum. Dikkati çekmek istediğim nokta 2006 yılına oranla 2007'de pek çok değişiklik olduğu. Öngörülerimizi yaparken, stratejimizi tasarlarken, yatırım kararlarımızı hatta bazı günlük kararlarımızı alırken veri aldığımız, değişmez kabul ettiğimiz pek çok gösterge 2007'de değişti. Üstelik bir kısmı beklenmedik nedenlerle...

    Peki biz öngörülerimizi yaparken bunları hesaba katıyor muyuz? Elbette öngörü çalışması yapanlar saydığım türde değişikliklerin enflasyon üzerinde hangi yönde etki yapabileceği üzerinde ciddiyetle düşünürler. Ondan sonra da öngörü için kullandıkları yöntemde elde ettikleri bulguları düzeltirler. Tabii, kaçınılmaz olarak işin içine öznellik girer; kimisi az düzeltir, kimisi ise çok. "Öngörü biraz da sanattır" denildiğinde, söylenmek istenen budur. Peki ama öngörü yapanların tümü hep bir yöne doğru yanılıyorlarsa bu ne anlama gelir? Yani enflasyon hep beklenenin üzerinde ya da altında çıkıyorsa! O zaman sorunun işin sanat tarafında değil, yöntemde olduğunu düşünmek gerek.

    Akla gelebilecek bir sorun ekonomik parametreler değişince, iktisadi karar birimlerinin eskisi gibi davranmayabilecekleri. Örneğin karar alıcıların "Dünya karışıyor, cari açık da büyük. İşler kötüye gidebilir. En iyisi ben bazı gereksinimlerimi şimdiden temin edeyim" diye düşündüklerini varsayalım. Bu durumda iç talepte öngörülemeyen bir artış olacak, bu da fiyatları etkileyecektir. Bu durumda değişen; sistemin hareket kuralları, yani dinamiğidir. Demek ki onu bilmek gerek. Paul A. Samuelson tarafından iktisada kazandırılan

    "Karşılama İlkesi" (Corrspondence Principle) bize bunu yapmayı öğütlüyor. Söylediği şu: "Bir denge noktasından ayrılındığında varılacak yeni denge noktasının hangi özellikler taşıyacağını kestirebilmek için [teknik deyişle karşılaştırmalı statik çözümleme yapabilmek için] sistemin dinamik özelliklerini bilmek gerekir." Bu sonuç sadece iktisat için geçerli değil. Samuelson bu sonucu bulmadan çeyrek yüz yıl kadar önce ünlü Danimarkalı fizikçi Niels Bohr "Klasik elektrodinamik analizle işe yarar sonuç bulabilmek için sisteme bazı kuantum kısıtlamaları konulması gerekir" diye bir sonuca varmış ve o da bu bulgusunu Karşılama İlkesi olarak adlandırmıştı. Ancak bu ilkeyi uygulamak hiç de kolay değil. Çünkü bir ekonominin hareket kurallarını ortaya çıkarmak oldukça zor bir şey. Davranışların değişmesi ise bu kuralların eskisinden farklılaşması demek. Galiba şu sıralarda öyle de oluyor. Başarılı öngörü yapmak da zorlaşıyor.


    Bu köşe yazısı 07.12.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır