Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bir buluş: MB olmadan piyasa ekonomisini işletmeyi denemek

    Hasan Ersel, Dr.20 Haziran 2008 - Okunma Sayısı: 1055

    İktisat politikasına ilişkin bir hata olunca ya da alınan kararlar hoşuma gitmeyince, yazmamak elimden gelmiyor. Her zaman haklı çıkmıyorum elbette. Buna karşılık, benim hata olarak gördüğüm bir girişimden dönüldüğünde ya da doğru bir iş yapıldığında, "yapılması gereken yapıldı" diye düşünüp, o kadar heyecanlanmıyorum. Oysa bunu yazmak daha da önemli. Bir kere, doğru işlerin pek sık yapıldığı bir ülkede değiliz. Hatadan dönmek de kural değil istisna. Bu durumda, takdir edilecek bir şey yokmuş gibi davranmak pek de anlamlı olmuyor doğrusu.

    Önce şu kredi kartlarına faiz sınırı getirilmesi konusuna değineyim. Bu öneriyi birisi ortaya attı. Ortalık bir süre karıştı ama Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'ın ağzından bunun ciddiye alınmadığını öğrendik. Bunu, sistemin işleyişine olan güveni koruyan, -hatta bulunduğumuz koşullarda artıran- bir davranış olarak olumlu karşılıyorum.

    Ama benzer girişimler durmuyor. TCMB kendi faiz oranını artırdı. TCMB'nin bu faiz yükseltme kararından memnun olmayan bazıları da bu karara karşı yargıya gideceklerini söylemişler. Petrol fiyatlarının artırılması nedeniyle OPEC hakkında da dava açmayı düşünüp düşünmediklerini, doğrusu merak ediyorum. Üstelik böyle bir davada gerekçeleri daha da geçerli olur. Sonuçta, TCMB'nin faiz artırma kararından etkilenmek istemiyorsanız, borçlandığınızın miktarını kısarsınız olur biter. Zaten Merkez Bankası'nın da enflasyonla mücadele edebilmek için amaçladığı bu. Petrole gelince iş zor; onu ikame edecek bir yakıt henüz bulunamadı. Fiyatı artınca, fatura şişiyor. Siz de ödüyorsunuz. Kurtuluş yok!

    Bu iki haberin de ilginç noktası, kişilerin işlerine gelmeyince piyasa mekanizmasını boşamaya çok hevesli olmaları. Üstelik bu tavrı benimseyenler, sözümona, piyasa mekanizmasından yanalar. Ama anlaşılan yandaşlıkları sonuç kendileri için olumlu olduğu sürece. Tabii, bu arada, kaynak dağıtımının mahkeme kararlarıyla olduğu bir ekonomi modelinin bilimkurgu yazarlarının bile aklına gelmediğinin de altını çizmek gerek. Eğer bu söylenmek istenmediyse akla Merkez Bankası olmadan çağdaş (yani gelecek dönemleri içeren kararlar alabilen) piyasa ekonomisini çalıştırmanın yolunun bulunmuş olması olasılığı geliyor! 400 yılı aşkın bir süredir bulunamamıştı.

    İşin ciddi tarafına gelirsek; sorun, enflasyonu düşürmenin maliyetinin ne olduğunda. Türkiye'de uzun süre enflasyonu düşürmenin toplumsal ve siyasal maliyetinin çok yüksek olduğu görüşü, siyasal karar alıcıları neredeyse felç etmişti. Oysa hem yapılan çalışmalar ve hem de uygulama sonuçları, bu maliyetin korkulduğu kadar olmadığını göstermişti. Türkiye hem enflasyonu düşürebildi hem de büyümesini sürdürdü, hatta artırarak sürdürdü. Ancak bu süreç bir süre önce durakladı, hatta enflasyon yükselme sinyalleri vermeye başladı. TCMB bir süredir, enflasyondaki bu direnme/yükselme eğiliminin arkasındaki etmenlerin güçlü olduklarına dikkati çekiyor. Başka bir deyişle enflasyonu düşürmenin toplumsal maliyetinin geçmişte olduğundan daha fazla olabileceği konusunda bizleri uyarıyor. Söylediği şu: "Eğer enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası'nın vereceği tepkiye bırakılırsa bunun başarılı olmasının üretim kaybı (ve işsizlik artışı) cinsinden toplumsal maliyeti, kabul edilebilir olmanın ötesine geçer. Oysa ekonomideki diğer karar alıcıların davranışlarının değişmesi, özellikle de beklenen enflasyon düzeyinin düşmesi durumunda aynı sonuç çok daha düşük bir toplumsal maliyetle sağlanabilir. Çünkü bu durumda Merkez Bankası faizleri çok artırmak zorunda kalmayacaktır." Bu açıklamanın doğru olduğunu anlamak için, etrafa biraz bakmak ve/veya bir iktisada giriş kitabına göz atmak yeterli.

    Sorunun anlaşılmak istenmeyen yönü ise iktisadi karar birimlerinin bekleyişlerini etkilemenin Merkez Bankası'nın kendi başına başaracağı bir iş olmaması. Tabii ki, merkez bankalarının aldığı kararlar, iktisadi karar birimlerinin bekleyişlerini etkiler. Ama bu etki hükümetin kendi başına ya da Meclis'in de desteğini alarak kamuoyunu etkileme yönünde yapacağı girişimler olmadığında pek cılız kalır. Önceki yazılarımda da belirttiğim üzere, yapılması gereken, enflasyonu düşürme maliyetini en aza indirecek sürdürülebilir bir makro program tasarlayıp onu eksiksiz uygulamaktır.


    Bu yazı 20.06.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır