logo tobb logo tobbetu

COVID-19 Krizi ve Ekonomide Normalleşme UNDP Türkiye Instagram hesabından 7 Mayıs 2020 tarihinde yapılan canlı yayında, UNDP Türkiye İyi Niyet Elçisi Mert Fırat ve TEPAV İcra Direktörü Prof. Dr. Güven Sak COVID-19 krizi ve ekonomide normalleşme üzerine sohbet ettiler.  
Haber resmi
31/05/2020 - Okunma sayısı: 3558

 

 

Mert Fırat: UNDP Türkiye’nin sunduğu Yeni Ufuklar Özel Yayınına hoş geldiniz. Yaklaşık iki aydır yaşadığımız koronavirüs salgınının sadece bir sağlık krizi olmadığını hepimiz görüyor, deneyimliyoruz. Salgının ülkemizde ekonomi üzerinde nasıl bir etkisi oldu ve olmaya devam edecek? Bu olumsuz etkiler daha ne kadar sürecek? Her şey ne zaman normale dönecek? Krizin en az zararla atlatılabilmesi için neler yapılması gerekiyor?

Bugün bu sorulara cevap arayacağız. İlk olarak bu küresel salgın döneminde bize kendi deneyimlerinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Güven Sak: COVID-19’un benim üzerimdeki etkisine belki de hem profesyonel iktisatçı olarak hem de kişisel tarihim olmak üzere iki taraftan bakmam lazım. Profesyonel iktisatçı olarak son derece ilginç bir dönemin içerisine girdiğimizi düşünüyorum. Doğrusu başlangıçta ben de ne olduğunu anlayamayanlardan biriydim. Yüz yılda bir başımıza gelen bu hadisenin farklı ülkelerdeki etkilerine baktığımızda inanılmaz hazırlıksız olduğumuzu görüyoruz. Bütün sistemlerimiz hazırlıksızdı, şimdi yavaş yavaş öğreniyoruz. Bu süreç Aralık ayında Çin’de başladığı zaman, petrol fiyatlarının düşmesi ve Çin’de bulunan değer zinciri fabrikalarının bir bölümünün zorluğa girmesiyle Türkiye’ye faydası olup olmayacağını tartışıyorduk. O zaman hadisenin bir tek Çin ile ilgili olduğunu zannediyorduk, bulaşıcı hastalık salgınının nasıl bir şey olduğunun henüz farkında değildik. Sonrasında Avrupa’daki vakalar, 11 Mart’ta Türkiye’de ilk vakanın ortaya çıkması, Sağlık Bakanımızın toplantılar düzenlemeye başlaması ile nasıl bir hadiseyle karşı karşıya olduğumuzu gördük.

Kişisel tarihim açısından baktığımda ise benim acil durum eğitimi dediğim uzaktan eğitim uygulamalarını yaptığımız ve video konferans yöntemlerini kullandığımız bir dönemdeyiz. Bu süreçte kimse zaman kaybetmesin, eğitimdeki eksiklerini tamamlayabilsinler diye kullandığımız bu tekniklerin ve araçların hayat açısından da ne kadar kolaylaştırıcı olduklarının farkına vardım. Dün Musul Üniversitesi Rektörü ile bir video konferans yaptık, geçen hafta sonu Riyad’da G-20’nin düşünce kuruluşlarını içeren bir grupla toplantıdaydık, önceki hafta Berlin’de bir panele katıldım. Şunun da farkına vardım ki aslında pek çok yere gitmeye gerek yokmuş. Demek uçağa boşuna biniyormuş, çevreyi boşuna kirletiyormuşuz. Tabii bir de video konferans aracılığı ile iletişim kurulduğunda, yüz yüze bir araya gelmenin gerektirdiği törensel bölümlerin hiçbiri olmuyor, hemen konuya girip hızlı bir şekilde tartışmaya başlıyoruz. Bunların yanı sıra bir de çok zamanım olduğunu fark ettim. Ekonomik etkileri açısından şanslı olan kesimde olduğumu biliyorum, dostlarımla beraber bir lokantaya gitmeyi özlemediğimi söyleyemem ama kişisel deneyim açısından bakıldığında çalışmak için daha uzun zamanım olduğunu fark ettiğimi de belirtmeliyim. Bu sürecin günlük akan işlerin arasında bir durup dinlenmeye, aynı zamanda da düşünmeye fırsat verdiğini düşünüyorum.

Mert Fırat: Fatih Özatay ile birlikte kaleme aldığınız ve Dünya gazetesinde yayımlanan analizinizde, daha önce karşılaşmadığımız boyutta bir negatif iktisadi şokla karşı karşıya olduğumuza dikkat çektiniz ve sıra dışı dönemlerin sıra dışı tedbirler gerektirdiğini vurguladınız. İnsanlık olarak nasıl bir sürecin içine girdik? Dünyamız nasıl bir kriz ile karşı karşıya?

Güven Sak: Doğrusunu söylemek gerekirse dünya genelinde bir ara döneme girdiğimiz gözüküyor. Ne zaman çıkacağımız ise benim bildiğim bir alan değil, virologların, bu konuyla ilgilenen bilim insanlarının ilgilenmesi gereken bir konu. Ben de konu ile ilgili onların yazdıklarını okuyorum, dolayısıyla bu aranın uzunluğunu bilmiyoruz. Ancak daha öncekilere benzemeyen bir sürecin içinden geçeceğimizi biliyoruz. Bu sürece doğru gelirken bulaşıcı hastalıkların önemi ve sonuçları ile ilgili tamamen hazırlıksızdık. Sadece devletler değil, sivil toplum kuruluşları da hazırlıksızdı. Her yıl sıraladığımız küresel risklerin arasında epeydir bulaşıcı hastalık salgını yoktu. 2014-2015 yıllarında Ebola virüsü ortaya çıktığında böyle bir iz bırakmıştı ama uzun zamandır gündemimizde yoktu. Önceleri küresel tedarik zincirlerinin devamlılığında problem yaşanacağına dair bir kanaat vardı, şimdi hastalığın girdiği ülkelerde ani bir duruş yaşanıyor. Hem dünyada hem de Türkiye’de daha önce finansal krizler yaşadık ama şimdi dünyanın her tarafında ani bir duruş gerçekleşti.

Tüketicilerin bir tüketim sepetleri olduğunu düşünün, enflasyon hesapları bu sepete bakılarak, oradaki fiyat değişikliğine göre yapılır. Şimdi biz o tüketim sepetindeki birtakım malları ve hizmetleri tüketmemeye başladık. Bugün konuşacağımız için bazı rakamlara baktım, Nisan 2019’dan Nisan 2020’ye havayolu ile gelen yolcu sayısı yüzde 99, uçuş sayısı yüzde 96 azalmış. Sınırlar kapandı, zaten kimse seyahat etmiyor. Bazı sektörler daha çok bazıları ise daha az etkilendi ama bütün sektörlerde ani bir duruş oldu. Bu ani duruşun sebebi hastalığın ilk aşamasında alınan tedbirler. Kimse ne yapacağını bilmiyordu, doktorlar, bilim insanları bu virüsü tanımaya ve anlamaya çalışırken iki nedenle zaman kazanmaya ihtiyacımız vardı. Birincisi sağlık sistemimizin çökmesini engellemek, ikincisi de kamu görevlilerinin Sağlık Bakanlığına yeterince veri derlemesini sağlamak. Veri sağlanması hastalığın seyri sırasında uygun politikaları tasarlamak için gerekli bilgiye ulaşmanız açısından önemli. Tartışmalara bakarsak ilk dönemin sonuna geliyoruz gibi görünüyor ama tam sonuna gelmiş değiliz. Yapılan modellemelerde üç grup olduğu varsayılıyor. Birinci grup enfekte olma olasılığı olanlar ki hastalığın yayılması yavaşlasın diye onları gönüllü ya da zorunlu olarak evde tutmaya çalışıyoruz. İkinci grup, etrafta dolaşmasını istemediğimiz enfekte olanlar. Son olarak da bundan sonraki dönemde enfekte olma ihtimali olmayanlar. Bu gruba hastalığa yakalanıp iyileşmiş olanları ya da vefat etmiş olanları dahil ediyoruz. Dolayısıyla yapılan bütün tahminler bu üç grup arasındaki geçişlerle ilgili. İleriye dönük projeksiyonlarda insanların bir gruptan diğer gruplara geçmekte olduğunu varsayıyoruz. Bu geçişi yavaşlatmak için insanların birbirinden uzaklaşması gereken bir döneme girdik ve aldığımız bu tedbir de ekonomiyi durduran faktör oldu. Birbirimizden uzak kalmak için geçmişte tükettiğimiz mal ve hizmetlerin bir bölümünü artık kullanmamaya başladık. Dükkânlar kapandı, sokağa çıkma engelleri geldi.

En kötü etkilenen sektörler hangisidir diye hesap yaptığımızda bir tanesi de gezinti gemileri oldu. Salgına gemilerde yakalananlar çok etkilendiler. Kimsenin uzun süre yapmayacağı işler listesindeler. Diğeri havayolu yolcu taşımacılığı ki bu doğrudan doğruya turizmle ilgili. Oradan otellere ve turistik tesislere geliyoruz. Bunların hepsi aynı zamanda bir değer zincirinin de parçaları. Antalya’da hizmet veren bir otel, gıda ve gıda dışı ihtiyaçlarını orada bulunan işletmelerden, tüccarlardan karşılıyor. Turist gelmediği zaman o değer sisteminin tamamı işlemez hale geliyor ve bu etki çoğaltan etkisiyle süratli bir şekilde bütün sektörlere yayılıyor. Şu anda ekonomiyi tekrar açalım tartışmasının temelinde bu yatıyor. Başlangıçta kimse bunun iktisadi bir problem olduğunu algılamıyordu ama alınan tedbirlerin getirdiği sonuçlar itibarıyla artık iktisadi bir problem olarak algılamaya başladık.

Salgın döneminde insanlar dışarı çıktıkları ender zamanlarda gıda gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanıyor.

 

Bu söyleşi 7 Mayıs 2020 tarihinde UNDP Türkiye Instagram hesabı üzerinden canlı olarak yayınlanmış, 27 Mayıs 2020 tarihinde de UNDP Türkiye Exposure hesabından paylaşılmıştır. Söyleşinin tamamına erişmek için tıklayınız, youtube üzerinde izlemek için tıklayınız.

Etiketler: COVID-19, salgın, pandemi, corona,

Yazdır

« Tüm Haberler