logo tobb logo tobbetu

COVID-19 Krizi ve Sonrasında Dünya Ekonomisi Panorama Söyleşileri kapsamında sanal ortamda bir araya gelen Prof. Dr. Mustafa Aydın (Kadir Has Üniversitesi), Prof. Dr. Güven Sak (TOBB-ETÜ, TEPAV) ve Prof. Dr. Erinç Yeldan (Bilkent Üniversitesi), COVID-19 krizini ve dünya ekonomisine olası etkileri olacağını tartıştılar.
Haber resmi
31/05/2020 - Okunma sayısı: 5326

 

 

Küresel ekonomi COVID-19 krizinden nasıl etkilendi? Bundan sonra bizi neler bekliyor? Bu kriz bize uluslararası ekonomik sistemin işleyişi ve geleceği hakkında neler söylüyor? Uluslararası ekonomik örgütler krizin ortaya çıkarttığı sorunlara nasıl karşılık veriyorlar?

Mustafa Aydın: Merhaba hoş geldiniz. Bu sefer uluslararası ilişkilerin biraz dışına çıkacağız. İki değerli konuğum var yine; ekonomist arkadaşlarımız. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinden Profesör Güven Sak ve Bilkent Üniversitesinden Profesör Erinç Yeldan. İkisi de İktisat alanında benim örnek aldığım, iki farklı ekolü temsil eden arkadaşlarım. Bugün esas itibariyle tartışmak istediğim, COVID-19 salgınından yola çıkarak, dünyanın bu krizden ekonomik olarak nasıl etkilendiği ve bundan sonra nereye gideceği sorularına cevap aramak.

Güven, istersen seninle başlayalım. Ekonomik açıdan dünyaya bakınca ne dedi sana bu COVID-19 krizi? Ne oluyor? Herkes panik halinde büyük bir ekonomik kriz geliyor diyor. Sen nasıl görüyorsun meseleyi?

Güven Sak: Her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Olaya süreç içerisinde bakınca, önce başlangıçta uzak diyarlarda bir şey oluyor diye bakıyorduk. Daha çok dünyada üretimin yapıldığı, tedarik zincirlerinden kaynaklı bir problemin ortaya çıkacağını düşünüyorduk. Hatta petrol fiyatlarının düşüşü Türkiye için faydalı olabilir mi diye düşündüğümü hatırlıyorum. Acaba Türkiye Çin’in yerini alabilir mi tartışmaları da o zaman çıkmıştı. Sonra Şubat-Mart gibi İtalya’da bir şeyler olmaya başladı. Olay genişlemeye başladı ama yine bize uzaktaydı. Sonra Mart ayının ortasından itibaren, 11’inde burada başladı.

Bu süreçte ben en azından şunu öğrendim; finansal piyasalar kaynaklı olmayan ani duruş ekonomide olabiliyormuş. Özellikle hastalığın kendisinden kaynaklanan değil, hastalığı kontrol altına almak için alınan tedbirler nedeniyle ortaya çıkan, genel bir tüketim sepetinde değişiklik ve inanılmaz bir talep düşmesi ortaya çıktı. Tedarik zincirleri kaynaklı problemlerimizi aştı. Dolayısıyla şimdi ani bir ani duruş halindeyiz. Ama bu ani duruş halinde de bazı sektörlerde işlemler devam ediyor, bazıları dijitalleşmeye devam ediyor. Ama diğer tarafta ekonominin kendisine baktığımızda belli sektörlerde hiçbir faaliyet yok. Artık insanların yaşamını nasıl idame ettirecekleri meselesi şirketlerin ve ekonominin geleceğini nasıl idame ettirebiliriz meselesinin önüne geçti.

Mustafa Aydın: Erinç sen nasıl gördün ilk olarak, senin de gözlemlerini alalım.

Erinç Yeldan: Gerçekten de bugüne kadar yaşadığımız krizlerden çok farklı bir kriz tipiyle karşı karşıyayız. Ben buna topyekûn kriz diyorum ne yazık ki. Güven’in bahsettiği gibi örneğin yakın tarihimizdeki popüler krizler diyeceğimiz 1994 Meksika, 1997 Asya, Türkiye ve 2001 Arjantin krizleri kuşkusuz reel sektör uzantıları çok sert ve ortadaydı ama tetikleyici mekanizma olarak hep bir ilk günah söz konusuydu. Aşırı borçlanan hükümet, aşırı serbest ve denetimsiz bırakılmış finansal piyasalar, bir ahlaki tehlike –moral hazard anlamında. Bu krizde Güven’in dediği gibi -iki ay evvelki ya da bir buçuk ay önceki IMF, UNCTAD, OECD, Dünya Bankası, bağımsız çalışmaların ön tahminlerini hatırlıyorum- Çin dünyadaki tedarik zinciri halkasında dünya ekonomisin kabaca %12’si kadar bir ara malı sağlayıcısı, Türkiye için bu oran %6, ABD için biraz daha yüksek. İkame mallarla, iktisadın ikame sanatıyla bu işi göğüsleriz türünden bir değerlendirme vardı. Şimdi hem arz çöküntüsü yaşıyoruz, hem 6 trilyon dolarlık likidite bolluğuna rağmen döviz kurlarında ve sermaye hareketlerinde bir tıkanma ve tedirginlik çöküntüsü yaşıyoruz. Hem de -muazzam bir geleceğe olan güvensizlikten kaynaklanan- talep eksikliği yaşıyoruz. Özetle, hem arz fazlası -talep eksikliği anlamında- hem arz eksikliği hem de finansal çöküntü. Bütün bunlar muazzam bir belirsizlik anlamına geliyor tabi.

Benim de bu vesileyle öğrendiğim yeni bir kavram oldu -aslında eski bir kavrammış- Ortalama kavramı. Ortalama çok karaktersiz bir kavrammış. Dünyada ortalamayı yaşayan hiçbir şirket, ülke, ekonomi yok. Bir uçtan bir uca savruluyoruz. Çok büyük bir metafor; adamın gövdesi fırında, ayakları dışarıda, ortalaması 36 derecelik insan vücudu ama vücudun hiçbir noktasında 36 derece değil aslında sıcaklık. Şimdi öyle bir noktadayız ki belirsizliğin aşılması artık tıp biliminin bize sunacağı güven ile söz konusu olacak. IMF’nin öngörüleri 2020 için dünya ekonomisinde %3,7 düzeyinde, Amerika’da %5, Türkiye’de %5,1 küçülme. Kabaca bizi ilgilendiren ülkeler %5 küçülecek. Dünya ortalaması da %3,7’lik bir daralma yaşayacak. Karşılaştırma yapmak gerekirse 2009 krizinde -ki 1930 buhranından sonra dünya ekonomisin topyekün daraldığı ilk krizdi- dünya ekonomisi %0,5 küçülmüştü. 2000’lerin 1930’larla karşılaştırılması demiştik. Şimdi gerçek anlamda bir depresyonla karşı karşıyayız. Belirsizlik ve topyekün kriz içinde bulunduğumuz dönemin anahtar kelimeleri diye düşünüyorum.

Aydın: Peki, biz Uluslararası İlişkiler tarafında tartışmaya baktığımızda, ilk dikkatimizi çeken Çin’in dünya ara mallar arzında sahip olduğu önemli miktardaki hakimiyetti. Özellikle otomotiv sektöründe ve diğer başka bazı sektörlerde Çin üretimi durdurunca dünyadaki çeşitli ülkelerde de üretim durmuştu. Amerika’da ise Trump çok istediği bir koza sahip oldu. Çin’den ara mallar üretiminin başka ülkelere kaydırılması tartışılmaya başlandı. Siz bu krizden sonra böyle bir uluslararası ortam görüyor musunuz? Çin’e veya başka bu tür ara malların yoğunlaştığı ülkelerden üretim zincirlerinin farklı ülkelere kaydırılması olabilecek mi? Güven sana sorayım.

Güven Sak: Daha hadisenin içerisindeyiz; hadisenin sonrasında neler olacağını hadisenin içinde yaşayacaklarımız bize öğretecek. Daha bu süreç bitmedi. Şöyle; eğri biraz aşağı doğru eğilmeye başladı -iyileşenlerdeki hızlı artışla beraber- Türkiye’de ve dünyanın başka ülkelerinde aşağı doğru eğilmeye başladı. Ama bu nokta aslında enfekte olmuş insan sayısının -hepimiz bu arada virolog olduk- en yüksek olduğu dönem. Dolayısıyla daha nereye gideceğimizi, 2. dalganın olup olmayacağını -bundan 100 yıl önce olduğu gibi- bilmiyoruz. Daha önceki gündemimize bu işi hallettikten sonra döneriz bence. Oradaki ana problem ve çekişmeler ortadan kalkmadı. Dolayısıyla değer zincirlerinin yapı değiştirmesiyle ilgili bir ortam da olabilir. Ama şimdi bir başka ülkenin mevcudun yerini alması o kadar kolay gerçekleştirilebilecek bir hamle değil. Büyük bir yapısal reform maddesi gerekiyor. Endonezya bir şeyler yapmaya başladı, ilk önce haber almaya başlayan ülkelerden bir tanesi de oydu, coğrafi olarak da yakın olduğu için.

Zaten daha önce insanlar çıkacak problemler ya Afrika’dan ya da Güney Çin’den çıkacak diye yazmışlar. Bunun ana nedeni hızlı dönüşümün, hızlı yeniden yapılanmanın küreselleşmeyle birlikte o bölgelerde olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla bunu bahane olarak kullanmak isteyeneler elbette olabilir siyasi tartışmaların içerisinde. Ama bence o siyasi gündeme daha dönmeyiz gibi geliyor.

 

Bu söyleşi 21 Mayıs 2020 tarihinde Uluslararası İlişkiler Konseyi tarafından oluşturulan Panorama Portalında yayınlanmıştır. Söyleşinin tamamına erişmek ve yayını izlemek için tıklayınız.

Etiketler: COVID-19, corona, salgın, pandemi,

Yazdır

« Tüm Haberler