Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Gerçekliği değiştirebilmenin önkoşulu onu kabullenmektir

    Güven Sak, Dr.15 Ocak 2009 - Okunma Sayısı: 943

    İçinde bulunduğunuz gerçeklikten memnun olmayabilirsiniz. Onu değiştirmek hayatınızın temel amacı olabilir. Bu hedefe, değiştirmek istediğiniz gerçeklik yokmuş gibi yaparak ulaşamazsınız. Gerçekliği değiştirebilmenin önkoşulu onu kabullenmektir. Türkiye'de son dönemde hem ekonomi politikasında hem de dış politikada bir "gerçeklikten kaçış eğilimi" gözlemleniyor. Liderlik, gerçekliği kabullenerek onu değiştirmeye çalışmak olduğuna göre gerçeklikten kaçış eğilimi kötüdür. Hatta hatta son derece tehlikelidir. Gelin bakın neden böyledir. Küresel iktisadi krizi izliyoruz. Önce Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) görece küçük bir piyasada gayrimenkul ipotek kredileri piyasasında bir güven krizi olarak başladı. O vakit daha kıvılcımdı. Sonra bu kıvılcımdan çıkan ateş bütün bir Amerikan finansal sistemini ve konut piyasasını sardı. Yangın orada durmadı, başka ülkelerin finansal sistemlerine atladı. Şimdi en son ABD ve Avrupa Birliği piyasalarında azalan talep biçimini almış olarak görüldü. Yangının Atlantik'in bir yanından ötesine geçişi yaklaşık bir yıl sürdü. Ama geçti. Şimdi ABD ve Avrupa piyasalarında azalan talebin sonunda bizim ürettiğimiz mallara azalan talep olduğunu görüyoruz. Yetmedi. Tüm dünyada azalan talep petrol fiyatlarını da düşürdü. Ekonomi işte böyle bir iç içe geçmiş küpler sistemidir. Petrol fiyatlarının azalması ile birlikte, Rusya ve Körfez ülkelerindeki talep de azalmaya başladı. Önce sanki iyi gibiydi ama şimdilerde iyi olmadığını yavaş yavaş öğreniyor olmalıyız. Başlangıcının neredeyse ikinci yılında kriz bize geldi. Kriz bize geldi ve alışveriş durdu. Alışveriş neden durdu? Hiçbir şirket yandaki şirketin, kendi müşterisinin Avrupa'dan ve de petrol üreten ülkelerden bize azalan talep biçiminde aktarılan olgudan tam olarak ne kadar ve nasıl etkilendiğini bilmiyor. Ayrıca bilse de fark etmiyor: Ekonomide önemli olan birilerinin diğerlerine yapmaları gereken herhangi bir ödemenin zamanında yapılmasıdır. Bilinmeyen tam da budur: Herkes bu aralar elindeki parayı, dövizi depoluyor. Kimse önünü göremiyor. Bekliyor. Kriz bize artan bir sükûnet biçiminde gelmiş bulunuyor. Ortalıkta yaprak kımıldamıyor. Sessizliğin sesini duymuyor musunuz? Şimdi gelin ilk tespiti yapalım: 2001 krizi böyle değildi. 2001 yılında gidilecek bir yol, tutulacak bir dal, umutlanılacak gelişmeler vardı. Bugün bunların hiçbiri yoktur. İç pazar daralınca, fiyat düşürüp yönelinebilecek bir dış pazar yoktur. İç finansman kanalları daralsa bile genişlemekte olan bir dış finansman imkânı kanalı yoktur. Uygulama alanında başarısı kanıtlanmakta olan bir ekonomik program çerçevesi yoktur. O ekonomik program hattına dışarıdan destek sağlayan bir IMF anlaşması dahi yoktur. Dolayısıyla vaziyet 2001 yılı ile kıyaslandığında daha iyi değildir. Bu olgunun rakamlara tam olarak yansımasına ise fazla zaman kalmamıştır. Açıktır ki, dünle kıyaslandığında, bugün ortadaki yokların sayısı çok fazladır. Buna rağmen değiştirilmesi gereken durum işte tam da bu durumdur. Vakıa budur. Durum zordur ama kesinlikle umutsuz değildir. Ortada yollar-ihtimaller vardır. Türkiye'nin her ihtimalde yapabilecekleri vardır. Türkiye bugün bu ihtimaller atlası içinden en kolay olanın kolaylıkla gerçekleşebileceğine dayalı bir çerçevenin içinde görünmektedir. Bu durum fazlasıyla iyimserdir. Nedir bu senaryo? Eğer 20 Ocak'ta, yani önümüzdeki hafta, görevi devralacak olan Obama idaresi, ABD reel ekonomisini ilk çeyrekte toparlayabilirse, bu çerçevede, Avrupa Birliği ekonomisi, ikinci çeyrekte, canlanmaya başlarsa, petrol fiyatları bu arada toparlanıp Rusya ve diğer alternatif pazarlarımız da bundan olumlu etkilenirse, turistler yine gemilere binip buralara gelmeye hemen bu yaz karar verirse, Türkiye ekonomisinde, işler, yılın ikinci yarısında da iyi olabilir. Elbette olabilir. Ama gelin kabul edin, bütün her şeyin aynı anda iyi olma olasılığı düşüktür. Hesapların, işlerin kötüye gidebileceği varsayımı üzerine yapılması daha yürek ferahlatıcıdır. İşler, düşük bir olasılıkla iyi giderse aldığınız tedbirleri uygulamaktan vazgeçersiniz. Peki ya, işler büyük bir olasılıkla kötüye doğru gittiğinde, hiçbir tedbir almamışsanız, ne yaparsınız? Olup biteni seyredersiniz. Portföy yöneticileri yukarıdaki fazlasıyla iyimser senaryoyu, Türkiye kâğıtlarını müşterilerine pazarlamak için kullanabilirler. Ancak liderlik, gerçekliği kabullenerek, onu değiştirmeye çalışmaktır. Vakıa ile kavga ederek, iktisat politikası tasarlanmaz. Ortalığa egemen olan, gerçeklikten kaçış eğilimi iyi değildir

    Bu yazı 15.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır