Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Obama dönemi Türkiye için bir fırsat penceresidir

    Güven Sak, Dr.20 Ocak 2009 - Okunma Sayısı: 979

    Bugün tarihi bir gün. Başkan Obama bugün görevine başlıyor. İsrail'in son Gazze operasyonu ile Filistinlilerin yaşadıkları, dış politikada, acil kararlar almayı zorlasa bile, galiba yeni başkan öncelikle ekonomik meselelere eğilmek zorunda kalacak. Beklentiler yüksek. Problem daha önce hiç bilmediğimiz kadar derin. Acil dış politika kararları kapıyı yumruklasa bile, içeride ekonomiye ilişkin olarak alınacak kararların da aslında dış politika kararları olacağını hep birlikte göreceğiz. Yeni bir küresel iktisadi mimariyi şekillendirme işini bu dönemde göreve başlayacak olan kadrolar gerçekleştirecek. Böylece o üslup değişikliği gerçekleşecek. İsteseler de böyle olacak, istemeseler de. Dolayısıyla yeni döneme hazırlanırken önceki dönemlere benzemeyen bu özelliği özellikle dikkate almak gerekiyor. İktisadi olanın siyasi-askeri olandan daha önemli olacağı, hatta hatta, daha belirleyici olacağı bir dönemin tam başında duruyoruz. İşin uzmanları böyle demiyor ama biz bu ara hep bunu düşünüyoruz. Hiç düşündünüz mü, ABD yönetiminin orada ekonomiyi düzeltmeye çalışırken burası için de önemli olacak kararları alacağı meselesini? Buyurun birlikte düşünelim. Bu yönetim, bir iktisadi krizle işbaşına geliyor. Seçimleri ülkenin her tarafından oy kaymasıyla ekonomi sayesinde kazandılar. Bu kriz hem ABD için ulusal hem de hepimiz için küresel bir kriz. Orada yapılan hataların ceremesini hep birlikte çekiyoruz. Ve de orada verilecek kararlar daha ne kadar, ne çekeceğimizi de belirleyecek. İktisadi olan siyasi-askeri olandan önemli olacak önümüzdeki dönemde. İsterseniz bugün iktisadi olanın egemenliğine ilişkin olarak, iki hususun altını çizelim. Biri daha genel olsun. Diğeri ise daha çok bize özel. Genel olan şudur: ABD bugün dünyada likiditenin toparlandığı finansal piyasalara sahip olmaya devam etmektedir. Kimsenin kimseye güvenmediği bir dünyada, herkes, en çok, ABD'de ihraç edilen menkul kıymetlere güveniyor. Amerikan Hazine bonoları ise birinci sırada geliyor. Bu ne demektir? Bu geçiş döneminde, ABD'de toplanan likiditenin dünyanın ihtiyaç duyan diğer bölgelerine hangi güvencelerle nasıl aktarılacağı son derece önem taşıyacaktır. Önümüzdeki dönemde, buna ilişkin kamu garantisi sistemlerinin nasıl tasarlanacağı tartışması herhalde birincil önemde olacak. Bu durum, Türkiye dahil, hangi ülkenin daha çabuk toparlanıp, ön plana çıkacağında da son derece belirleyici olacak. Şimdi kafalarda siyasi hedefler bile olsa, iktisadi olanın bu dönemde son derece önemli olacağı açık değil midir? Bu, yeni başkanı karşılarken akılda tutmamız gereken ilk tespittir. Gelelim meselenin Türkiye ile ilgili boyutuna. Bize kalırsa, Türkiye-ABD ilişkilerinde de özel olarak, iktisadi olanın siyasi-askeri olandan kesinlikle önemli olacağı bir dönemin başındayız. Bunu akılda tutmakta, bunun gereklerini doğru tarif etmekte fayda var. Gelin bu ikinci tespiti şöyle de yazalım: Türkiye-ABD ilişkilerinde de işin uzmanlarının her fırsatta vurguladığının tersine, iktisadi olanın siyasi-askeri olandan çok daha önemli olacağı bir dönemin başındayız. Türkiye-ABD iktisadi ilişkileri denildiğinde, meseleye dar bir açıdan bakarsanız, yalnızca karşılıklı ikili dış ticaret ilişkilerini anlamak gerekiyor. Halbuki Türkiye-ABD ikili iktisadi ilişkilerine daha geniş bir açıdan bakmak gerekiyor. İçinde bulunduğumuz bölgenin küresel ekonomiye entegre olmamış ama şöyle iğreti bir biçimde eklemlenmiş, sadece değerli doğal kaynaklar ihraç edip tüketim malları ithal eden ülkeleri için yeni bir dönemin başındayız. Bölge ekonomilerinin küresel entegrasyonu için Türkiye-ABD ortak yatırımlarının önem taşıyabileceği bir dönemin başında duruyoruz. İşte buna geniş anlamda Türkiye-ABD iktisadi ilişkileri dersek, bu alanda geniş bir hareketlilik beklemek gerekiyor. Bu da olsun ikinci tespit. Peki, bu nasıl operasyonel hale gelebilecek? İşte bu noktada, ABD'nin Obama döneminde bölgemizde ne yapmayı planladığına geliyoruz. ABD'nin önümüzdeki dönemde etrafımızdaki bölgede bugüne kadar hareket hattını belirleyen yaklaşımını değiştirecekse, Türkiye'ye "Sizin mahallede sinir olduğum biri var, bugün dövmeye çıkacağım, yanımda ol" üslubu ile yaklaşmayı bırakacaksa, geniş bir ortak hareket alanı açılacak demektir. Obama ile gelmesini beklediğimiz üslup değişikliği tam da budur. Bakış açısı daha uzun vadeli hale gelecekse iktisadi olanın önem kazanmasını beklemek gerekir. Bu da üçüncü tespittir. Ne derler? Dansa başlayabilmek için, dans etmeyi becerebilen iki kişi gerekir. ABD bölgeye farklı bir üslupla bakacak ve işbirliği imkânları arayacaksa, buna cevap verebilecek partnerleri de arayacaktır. Türkiye'nin ortadaki bu ihtiyaca cevap verebilmesinin önkoşulu ülkemizin ekonomik istikrarı ve sağlam bir iktisadi program perspektifine sahip olmasıdır. İşte burada işimiz, üç nalla bir ata kalmış gibi durmaktadır. Obama dönemi Türkiye için bir yeni fırsatlar alanı açmaktadır. Fırsat penceresi aralanırken imkândan faydalanmak gerekir. Fırsatların kazası olmaz.

    Bu yazı 20.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır