Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Belirsizlik: AB reformları sürer mi?

    Fatih Özatay, Dr.01 Şubat 2009 - Okunma Sayısı: 1016

     

    Krizden başımı kaldırmaya çalışıp orta-uzun vadeye ve dolayısıyla da reform konusuna yüzümü döndürmüştüm son yazıda. Ekonomik açıdan etkin olduğu bilinen ya da düşünülen bir dizi reformun uygulamaya konulmasının önündeki engellerin başında, bu reformlar sonucunda kimin kaybedip kimin kazanacağının önceden belli olmaması geliyordu.

    Eğer uygulanabilse toplumun büyük çoğunluğunun eskisine kıyasla daha iyi bir duruma geçeceği reformlar, reform öncesindeki bu belirsizlik nedeniyle toplumun önemli bir kesimi tarafından dirençle karşılanabiliyor.

    Üstelik direnç gösterenler arasında uygulama sonunda kazanacak olanlar da bulunabiliyor. Ama onlar bu potansiyel kazancı önceden bilmiyorlar. Bu nedenle ekonomik açıdan etkin olan reformlar politik açıdan ret edilebiliyorlar.

    Şüphesiz bu durumun tersi de geçerli. Önceden politik açıdan kabul edilir bulunan reformlar, bu reformları kabul edilir bulanların uygulama sırasında kaybettiklerinin belirginleşmesiyle dirençle karşılaşabiliyor ve reform süreci durabiliyor.
    Bu konuda 1990'lı yıllarda yazılmış iki (İngilizce) makalenin künyesi yazının sonunda yer alıyor, meraklısı için.

    Türkiye'nin AB süreci için de bu tür belirsizlikler elbette söz konusu. Özellikle gümrük birliği öncesindeki tartışmalar ve sonradan ortaya çıkan sonuçlar bu açıdan ilginç. Ama o tartışmaları bir tarafa bırakalım. Yukarıda sözünü ettiğim türden belirsizlikleri de 'yok' varsayalım. Türkiye'nin AB sürecinde yürümesini zorlaştıran bir başka temel unsur daha var.

    Aslında bunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz: AB'nin önde gelen siyasetçilerinin ya da kanaat önderlerinin Türkiye'nin üyeliği hakkında dile getirdikleri görüşler. Bu konuda farklı görüşler elbette olabilir, ama burada ilginç olan nokta aynı siyasetçinin farklı zaman dilimlerinde birbirine zıt görüşler ileri sürebilmesi. Ama aynı kişiler tarafından sürekli olarak bir 'evet' bir 'hayır', bazen de 'acaba' anlamına gelebilecek sözler söylenince, Türkiye'nin AB süreci hakkında önemli belirsizlikler ortaya çıkıyor.

    Sovyetler Birliği'nin çökmesi ve o blokta yer alan çoğu Doğu Avrupa ülkesinin piyasa ekonomisine geçmek için büyük bir dönüşüm çabasına girmesine paralel olarak ortaya çıkan akademik yazında 'işleri zorlaştırıcı' oldukları vurgulanan belirsizliklere ek bir belirsizlik bu. Bizim AB reform sürecimizi daha zorlu kılma potansiyeli taşıyor.

    Şunu not almışım:
    15 Aralık 2008'de saat 20.00'da Google arama motoruna girip (İngilizce karşılıklarını kullanarak) "Türkiye'nin üyeliği AB Sarkozy veya Merkel" yazmışım. 92700 tane sonuç karşıma çıkmış. Bu 92700 sonuçtan ilk 10 tanesine bakmak bile yeterli bu belirsizliğin ne denli yoğun olduğunu anlamak için. Bu ilk on sonucun içinde sözünü ettiğim türden aynı kişiye ait, hem de birkaç ay arayla çıkmış zıt görüşler var.

    Şu alıntı ise Uluslararası Kriz Grubu'nun 15 Aralık 2008 tarihli ve 197 numaralı Türkiye'ye ilişkin raporundan (sayfa 4): "Reformlardaki yavaşlama paradoksal olarak AB üyeliği görüşmelerinin başlamasıyla ortaya çıktı. Avrupa'nın önde gelen liderlerinin tam üyeliğe karşı seslerini yükseltmelerinden doğan hayal kırıklığı bunda kısmen rol oynadı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel 2005 seçim kampanyasında görüşmelerin amacının imtiyazlı ortaklık düzeyine indirilmesini önerdi.

    Fransa Başkanı Nicolas Sarkozy Türkiye'nin tam üyeliğine karşıtlığı 2007 kampanyasının önemli temalarından birisi olarak öne çıkardı." (http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm.)
    Nasıl olsa bir yolunu bulup refah düzeyimizi yukarıya sıçratırız. Şimdiye kadar hep öyle yapmadık mı zaten? Hazır, "Arap dünyası 'Nasır'ını buldu" şeklindeki yorumlar da ortalığı kapladı. Söz konusu belirsizliklerin yarattıkları zorlukları dikkate alıp AB sevdasından vazgeçsek mi, ne?

    Sözünü ettiğim kaynaklar şunlar: 1) Fernandez, R. ve Rodrik, D. (1991). 'Resistance to reform: status quo bias in the presence of individual-specific uncertainty',
    The American Economic Review, 81, pp. 1146-55. 2) Wyplosz, C. (1993).
    'On the economics and politics of economic transformation', European Economic Review, 37, pp. 379-86.

    Bu yazı 01.02.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır