Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kredisiz toparlanma mümkün mü?

    Fatih Özatay, Dr.25 Mayıs 2009 - Okunma Sayısı: 1011

     

    Bankacılık sektörünün açtığı kredilere ilişkin son gelişmeler şöyleydi: Birincisi, toplam kredi miktarı son haftalarda ne düşme ne de yükselme eğilimi gösteriyordu. Diğer bir ifadeyle, ekim ayının başlarından itibaren gözlenen düşme eğilimi durmuştu. İkincisi, tüketici kredileri 20 mart haftasından bu yana artıyordu. Üçüncüsü, hem toplam kredilerde hem de tüketici kredilerinde gözlenen bu olgu her banka grubunda gözlenmiyordu. Özel bankaların kredileri azalırken, kamu bankalarının kredileri artıyordu.
    Son haftalardaki bu eğilim bir tarafa, şu anda yatırım bankaları da katıldığında, toplam kredi miktarı ekim ayında ulaştığı zirve noktasına göre enflasyondan arındırılmış olarak yaklaşık yüzde 7.5 oranında daha düşük bir düzeyde. Soru şu: Toplam kredi miktarında yukarıya doğru kalıcı bir hareket görmeden ekonomimiz toparlanır mı?

    2001 krizine dönelim. Toplam kredi miktarına enflasyondan arındırarak bakalım. 2000 yılının başından itibaren ele alındığında, kredilerin reel değerinin 2001'in şubat ayında en yüksek düzeyine çıktığı görülüyor. Krizin patlak vermesiyle reel kredi miktarı hızla düşüyor ve 2002 yılın aralık ayında dibe ulaşıyor. Bundan sonra reel kredi miktarında bir artış var. Ama reel kredilerin 2001'in şubat ayındaki düzeyine ulaşması ancak 2004'ün haziran ayında gerçekleşiyor.

    Oysa ekonomimiz çok daha önce toparlanmaya başlıyor: 2001'in son çeyreğinde dip noktasına ulaşıyoruz, sonra hızlı büyüme dönemi başlıyor. Diğer bir ifadeyle, reel kredi miktarının dip noktasına ulaştığı tarihten bir yıl önce ekonomimiz toparlanmaya başlıyor.
    Bu olgu sadece Türkiye'ye özgü bir olgu değil. Yükselen piyasa ekonomilerinde yaşanan krizlerden sonra genellikle gözlenmiş. Buna dikkat çeken bir araştırmanın başlığı yeteri kadar ilginç: "Yükselen piyasa ekonomilerinde Anka Kuşu mucizesi: Sistemik finansal krizlerden kredisiz çıkış" (Calvo, Izquierdo, Talvi; NBER, Çalışma Tebliği 12201, 2006). Yazarlar, bu olgunun şirketlerin kredi piyasası dışından kaynak bulmaları ile açıklanabileceği görüşünde.

    Türkiye'ye ilişkin bir gözlem daha: 2007'de ayda ortalama 2 milyar doların üzerinde net dış borçlanma yapan şirketlerimiz, 2001 aralık  2009 mart döneminde ayda ortalama 530 milyon dolar net dış borç ödemesi yaptılar. Normal koşullar altında, azalan döviz arzı ve artan döviz talebi nedeniyle döviz piyasasına önemli bir baskı getirmesini beklersiniz bu gelişmenin. Öyle olmadı. Şüphesiz Merkez Bankası'nın döviz likiditesini artırmasının bu gelişmede rolü var. Muhtemelen kura baskı gelmemesinin bir nedeni de şirketlerin vadesi gelen dış borçlarını tekrar borçlanarak ödemek yerine, bu ortamda kendi olanaklarıyla ödemeyi tercih etmeleri. Ama yukarıda değindiğim çalışmada belirtildiği gibi şirketlerin başka finansman kaynakları buldukları anlamına da geliyor kura baskının az olması.

    Geride bıraktığımız hafta, IMF'den üç araştırmacı, benzer bir gözlemin gelişmiş ülkeler için de geçerli olduğunu gösteren bir çalışma yayınladılar. "Kredisiz toparlanma: Mümkün, amaÖ." başlığını taşıyor (Claessens, Köse ve Terrones, VOX sayfası, 22 Mayıs 2009, www.voxeu.org). Ama hemen pembe düşlere dalmamak gerekiyor. Mevcut koşullar altında gelişmiş ülkelerde böyle bir toparlanma görülse bile bunun hem uzun zamana yayılacağını, hem de toparlanma hızının yavaş olacağını vurguluyor yazarlar.
    Bizim açımızdan işe olumlu tarafından bakarsanız, bankacılık sistemimiz 2001'deki gibi perişan bir halde değil; kriz sonrası uygulanan program sayesinde sektör oldukça iyi durumda. Bankaların algıladıkları riski azaltacak bir ekonomik programı devreye sokabilirsek, kredi piyasasındaki toparlanma 2001 krizinden sonra gerçekleşenden daha erken gerçekleşebilir.

    Olumsuz taraftan bakarsanız ise, ihracattan hala çok olumsuz sinyaller geliyor. İlk dört aydaki hızlı düşüş mayıs ayında da sürüyor: DTM verilerine göre mayıs ayının ilk 21 gününde ihracatımız 2008'in aynı dönemine göre yüzde 42 daha düşük bir düzeyde. 2001'de böyle bir derdimiz yoktu oysa. Bu durumun sürmesi halinde, toparlanıp kriz öncesi üretim düzeyimize gelmemiz açısından çok da umutlu olmamak gerekiyor.

    Bu yazı 25.05.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır