Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Hisli bir yazı

    Fatih Özatay, Dr.28 Mayıs 2009 - Okunma Sayısı: 1000

    Erzincan'daydık. Ablamla ben ilkokulda okuyorduk.
    Okul çıkışı annem arada bizi sinemaya gündüz seanslarına götürürdü. Genellikle Yeşilçam filmleri oynadığını anımsıyorum. Üçümüz, elbette bolca ağlardık.
    Sanıyorum 'kemanımla sana bir ses verebilseydim' tangosunun sık sık çalınıp söylendiği o 'hisli' filmde başrolde Muzaffer Tema vardı. Kör bir adamı oynuyordu... En çok da o 'keman'lı filmde ağladığımı hatırlıyorum.
    Bir yanlışlık var mı diye ablama telefon açıp sordum;
    o da benim hatırladığım gibi hatırlıyor. 'Bozacının şahidi şıracı' misali de olabilir; eğer yanlışım varsa ki büyük ihtimal vardır, şimdiden af ola...
    Demek ki 'hisli' yanımı o yıllara borçluyum. Ama ne demişler; "sabret, ileride semeresini görürsün". Farklı bir ifadeyle; "bolca ağlayarak hislen, ileride 'hissedebilirsin' ". O gün, bugünmüş işte.

    Efendim, hissiyatım şu ki, önümüzdeki yıllarda ne yazık ki Türkiye ekonomisinin 'patinaj' yapma olasılığı oldukça yüksek. Mesela, ekonomimizin çok düşük bir hızla büyümesi ya da hiç büyümeme olasılığı az değil 2010'da. 2010'un iyi geçmeyeceği, mevcut bilgiler ışığında, sanıyorum çok kişinin uzlaşacağı bir görüş. Diğer bir ifadeyle, bu görüşü ileri sürmek için o filmlerde fazlaca gözyaşı dökmüş olmak gerekmiyor. Eğer böyle olsaydı hislenme sürecindeki verim oranı çok düşük olacaktı: Çok hislenmeye karşın ileride az hissetmek durumu.

    Öyle değil oysa. Bendenizin 'hissiyatı' daha sonraki yıllara ilişkin. Birkaç nedeni var. Birincisi, üzerinden silindir geçen küresel finans sistemi eskisi kadar para saçamayacak etrafa. Oysa Türkiye'nin iç tasarruf miktarı büyüme hızını artırmak için yeterli değil. Hızla büyüdüğümüz dönemlerde yüksek cari işlemler açığı veriyoruz. Dolayısıyla, hızlı büyümek içim başkalarının tasarrufuna, yani küresel finans sisteminin bize para akıtmasına ihtiyacımız var. Eskiye kıyasla çok daha az olacak bu paraya başka talipliler de var.

    İkincisi, bu krizden en çok etkilenen ülkeler ekonomileri ihracata en 'bağımlı' olan ülkeler. Bir cepheden bakılınca çok güzel, olumlu olan bir olgu (yüksek ihracat), diğer cepheden bakıldığında 'bağımlılık' olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki dönemde ihracata dayalı büyüme modelleri gözden geçirilecek. Bu konuda düşünmek isteyen okurlarıma pazartesi günü Referans'ta çıkan Hasan Ersel'in yazısını bulup okumalarını tavsiye ederim. Zaten bir gün sonra da Krugman'ın "Düzelmeyi sağlamak amacıyla ihracat hepimiz için bir yol olamaz... Ticaret yapabileceğimiz başka bir gezegen yok" sözleri kapladı basını.

    Dışarıya mal satmak artık eskisinden daha zorlu olacak. Yukarıdaki iki nedeni birlikte okuyun. Ne çıkıyor? Daha biz büyüme hızımızı eski güzel günlerdeki düzeyine çıkaramadan cari işlemler hesabımız alarm vermeye başlayacak. Kısacası, önümüzdeki dönem, düşük büyüme hızları ile geçecek 'kaybedilmiş' yeni bir dönem olma potansiyeli taşıyor.

    Elbette bu bir olasılık. Bu tehlikeli olasılığı en düşük düzeye indirmemiz gerekiyor. İşte burada, şu yukarıdaki 'hissiyatın' arkasındaki üçüncü neden ortaya çıkıyor. Hani daha önce birkaç kez ele aldığım o özelliğimiz; sorunları doğru saptayıp, bunları çözmeye çalışan tutarlı bir ekonomik program tasarlayamama hastalığı.

    Nostalji: O filmin sonundaki gibi kemancının gözü açılsa da yine yeniden ağlasak. Ama bu sefer mutluluktan...

    Bu yazı 28.05.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır