Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kısa vade-uzun vade çelişkisi

    Fatih Özatay, Dr.01 Haziran 2009 - Okunma Sayısı: 1113

     

    Orta vadeye damgasını vuracak önemli ekonomik unsurların başında kriz öncesindeki küresel sermaye bolluğunun ortadan kalkma olasılığının yüksek olması geliyor. İki nedenle: Birincisi, küresel sistemin üzerinden silindir geçti; toparlanması uzunca bir zaman alacak. İkincisi, denetim ve gözetim bundan sonra mali sistemin sadece bir kısmı için değil tümü için geçerli olacak, ayrıca daha da güçlü gerçekleştirilecek.

    Bu bizim gibi iç tasarruf oranı düşük olan ülkeler açısından önemli bir sorun. Zira hızlı büyümek için kendi tasarruflarımız yeterli değil; yabancıların tasarruflarını kullanmamız gerekiyor. Ama küresel sermaye kıtlaşacaksa, biz de eskisi kadar kaynak bulamayacağız demek oluyor.

    Açık ki orta-uzun vadeli temel yapısal sorunumuz iç tasarruf oranımızı nasıl artıracağımız sorusuna yanıt bulmak olacak. Yoksa tarihsel ortalama büyüme hızımız olan yüzde 4.5-5 gibi bir düzeyin altındaki büyüme hızlarına razı olmak zorunda kalacağız. Oysa bunu istemiyoruz. Zira bu düzeydeki büyüme hızları gelişmiş ülkelerle aramızdaki refah farkını kapatmaya yetmiyor. Farklı bir ifadeyle de yüksek düzeylerde seyreden işsizlik düzeyimizi aşağıya çekmeye yaramıyor.

    Orta-uzun vadeli yapısal çerçeveden çıkıp, kısa vadedeki temel sorunumuza dönelim şimdi: 2009 ve 2010'da işsizlik oranımız çok yüksek bir düzeyde olacak. Çünkü 2009'da önemli ölçüde daralacak ekonomimiz. 2010'da ise büyümeme olasılığımız az değil. Kısa vadeli bu temel sorunumuzun tümden çözümü yok. Ama sorunun şiddetini hafifletebiliriz: Bir yandan risk algılamasını azaltarak kredi piyasasına biraz olsun canlılık getirmeye çalışırken, diğer yandan iç talebi artırmamız gerekiyor. Bu daha az tasarruf yapmamızın gerekli olduğu anlamına geliyor 2009 ve 2010'da. Açık ki orta-uzun vadeli temel yapısal sorunumuzun çözümü ile kısa vadeli temel sorunumuzun çözümü çelişiyor.
    Bu açmazdan bir çıkış var mı? Denenebilecek bir çıkış var. Şu: Sadece bugünkü bütçe gelirleri ile giderleri arasındaki farka yoğunlaşmayacağız. Orta vadeli ufkumuzda yer alan her yıl için bu farka bakacağız. Bu farkların toplamının (bugünkü değerinin) artı işaretli bir rakam olmasına dikkat edeceğiz.

    Ne demek bu? Birincisi, bugün iç talebi artırmak için bütçe açığını artırabiliriz; elbette kısıtlı bir artıştan söz ediyorum. Ama mesela 2011'den başlayarak bütçe fazlası hedefleyebiliriz. Dolayısıyla, daha önce bu köşede sık sık tartışılan diğer ekonomik önlemlerle birlikte kısa vadede küçülme hızımızı bir miktar aşağıya çekebilir, işsizliğin çılgın düzeylere çıkmasını engelleyebiliriz.

    İkincisi, sözünü ettiğim farkın toplamı artı işaretli bir rakam ise, yani toplam bütçe gelirleri toplam giderlerden büyükse kamu kesimi tasarruflarını artırıyor demektir. Bu, orta-uzun vadeli temel hedefimiz olan iç tasarruf oranını artırmak için kamu kesiminin üzerine düşeni yaptığı anlamına gelir. Yani, bu durumda, sözünü ettiğim açmaz ortadan kalkmış olmaktadır.

    İki önemli sorun var ama. Birincisi, bugünü yaşıyoruz, ama ilerisi için ancak söz verebiliriz. Kamu gelirlerini giderlerinin üzerinde tutmak üzere söz verecek olanın sözüne inanmamız gerekiyor. İnanmazsak, bugünkü mali gevşeme risk algılamasını artırır; kısa vade için amaçladığımız sonuçların tersini yaratır. İkincisi, 2011 seçim yılı. Kim bütçeyi sıkar?

    İlk soruna çözüm var: İnandırıcı bir çerçevede orta vadeli mali kural uygulamasına gitmek. İnandırıcılığın bir yolu, konulan kurala uyulmazsa ne tür yaptırımların yürürlükte olacağını yasalaştırmaktan geçiyor. İkinci bir yolu da IMF ile anlaşmaktan.

    Dikkat edilmesi gereken şu: Aslında ortada siyasi tercih sorunu var: 2009 ve 2010'da ve bir ölçüde de 2011'de yüksek bir işsizlik oranı mı, yoksa seçim harcamalarını artırmak, mesela oraya buraya birkaç ay sonra aşınacak asfalt dökmek mi?

    Bu yazı 01.06.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır