Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Özeleştirinin erdemi

    Fatih Özatay, Dr.16 Temmuz 2007 - Okunma Sayısı: 1120

     

    Çarşamba günü çoğu önde gelen gazetede benzer bir haber çıktı. Radikal'in ekonomi sayfası şu başlığı atmış: "Patronlarımı Ar-Ge için zorlasaydım bugün Kore seviyesinde olurduk." Söz, otomotiv sektörünün (haberdeki tanımlamayla) duayeni sayın İnan Kıraç'a ait. Şöyle sürdürmüş:

    "Günahlarımın başında Ar-Ge'ye yeterince önem vermeme konusu gelir... 1970'li yıllarda Türkiye ile Kore aynı seviyedeydi. Ama bugün Kore Türkiye'yi geçmiş durumda. Çünkü Ar-Ge çalışmalarına daha fazla ağırlık verdiler. Aslında benim jenerasyonum mühendislik kısmına fazla önem vermedi. Kopyalamayı tercih etti."

    Sayın Kıraç'ın başında olduğu Karsan, haberlerden anlaşıldığı kadarıyla bu günahla arasına büyük bir mesafe koymuş ve araştırma-geliştirme faaliyetlerine özel bir önem vermiş. Sevindirici bir gelişme.

    Gerçekten de, satın alma gücü ile ölçülen kişi başına gelir düzeyleri karşılaştırıldığında, Türkiye ile Kore 1975 yılında hemen hemen aynı düzeydeydiler. Hatta o tarihte Türkiye'nin az biraz önde olduğunu belirtebiliriz. Oysa 2005 yılı sonunda aynı ölçüt açısından bizim 2.6 kat üzerimizdeydi Kore (10 Aralık 2006 tarihli yazıma bakılabilir).

    Şu veriler 2003 yılına ait: OECD ülkelerinde alınan toplam patentin yüzde 1.04'ü Kore'ye ait. Türkiye'nin payı ise yüzde 0.01. Ar-Ge'de çalışanların toplam istihdama oranı Kore'de yüzde 6.8, bizde yüzde 1.1. Kore'de Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı yüzde 2.3 düzeyinde, Türkiye'de ise yüzde 0.7 düzeyinde.

    Bunlar da 2005 yılına ait: 961 Koreli öğrenci ABD'de doktora derecesi almış. Bu rakam Türkiye için 374. Kadın üniversite mezunlarının çalışanlara oranı Kore'de yüzde 10.7, Türkiye'de ise yüzde 3.9. Aynı oran, erkeklerde Kore'de yüzde 20.9, Türkiye'de yüzde 8.1.

    Şu satırları 4 Ağustos 1998 tarihli Radikal'de çıkan 'tasarım' başlıklı yazımdan aldım:
    "... Kısacası, yan sanayi ile birlikte ele alındığında, ihracat, üretim ve istihdam hacmi ile çok önemli bir sektör otomotiv sektörü... Mazisi neredeyse 40 yıla ulaşan bir sektör, hem de çok büyük bir sektör, neden kendi tasarımı bir ürünü dünya piyasalarına kabul ettirememiştir?"

    Ve devam etmişim: "Tasarım yapmadan, araştırma yapmadan ekonomide önde gelen ülkeler arasına girmek mümkün mü? Ekonomik sistemimizde aksayan nedir ki çok büyük bir sektörün yapısı böyle (merkeze bağımlı olarak) şekillenmiştir? Bu tekil bir sektöre özgü olsa sorun yok. Sorun, bunun genel bir 'hastalık' olması. İstisnalar da var elbet. Mesela Aselsan..."

    Yazı şöyle bitmiş: "İstikrarı sağlamaya yönelik makro politikalar bir gün elbet uygulanacak. O zaman yukarıdakine benzer sorular önplana çıkacak."

    Dokuz yıl önceki yazıda sözü edilen gün çoktan geldi. Ulaştığımız makro istikrarı daha da kaliteli hale getirerek koruyalım. Ama bununla yetinmeyelim. İkinci bir reform dalgasına acilen ihtiyacımız var. Geride bıraktığımız hafta içerisinde cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin artık bıktırmaya başlayan karşılıklı el enseler, umarım mikro reform tartışmalarını gölgede bırakmaz.

     

    Bu köşe yazısı 16.07.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır