Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Lira hep değerlenme baskısı altında olacak

    Fatih Özatay, Dr.14 Ekim 2007 - Okunma Sayısı: 1125

     

    'İhracatçı ne yapsın?'Son yazımın başlığı böyleydi. 'Sıfırdan' işe başlayıp salt mühendisliklerinin gücüyle ileri teknoloji kullanarak üretim yapan, üretiminde kendi geliştirdikleri tekniği kullanan ve ürettikleri malı da dünyanın dört bir tarafına ihraç eden karıkoca iki müteşebbisten söz etmiştim. Liranın değerlenme sürecinde bir yandan verimliliklerini artırarak, diğer yandan da malzemeden çok 'fikir' satıyor olmaları nedeniyle ayakta kalmışlardı. Ama kurdaki son gelişmeler karşısında direnme güçleri de sona gelmişti.Olumsuz dışsal şokların yokluğunda kurdaki ana eğilim düşme yönünde olacak. Hem kısa vadede hem de orta vadede. Bu, çok açık biçimde görülüyor.Kısa vade için gerekçemi perşembe günü yazmıştım. Kısaca tekrarlayayım: Birincisi, gelişmiş ülke piyasalarında işlerin düzelmekte olduğu algılaması yabancı mali yatırımcıların risk alma iştahını tekrar azdırdı. Akın akın geliyorlar. İkincisi, MB faiz indirim döngüsüne başladı. Faiz indirim döngüsü, lira cinsinden mali varlıkların cazibesini son derece artırıyor. Şimdi faizler yüksekken (tahvil fiyatları düşükken) alıp, yarın faizler indikten (tahvil fiyatları arttıktan) sonra satmanın getirisi yüksek. Bu olgu azımsanmayacak sermaye kazancı oluşturuyor. Süreç içinde bir de kurun aşağıya ineceği düşünülürse, döviz cinsinden getirinin daha da yüksek olacağı aşikâr. Bu nedenlerle döviz arzı artıyor, kur da aşağıya doğru düşüyor.Orta vadeOrta vadede liradaki ana eğilimin neden değerlenme yönünde olacağını aylar önce uzun uzun yazmıştım. Onu da tekrarlamakta yarar var: Türkiye ekonomisi dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında. Buna karşın kişi başına gelir düzeyi dikkate alındığında, orta gelir grubunda. Olumlu tarafından bakarsanız şu anlama geliyor bu: Kişi başına gelir düzeyini kısa sürede katlarsa, daha da büyük bir ekonomi ve çok büyük bir pazar olacak. Böyle bir ekonomiye yatırım yapmak çok kârlı.Şüphesiz, tek başına 'büyüklük' yatırım yapmak için yeterli bir ölçüt değil. Başka ölçütler açısından da bakmak gerekiyor. Bunların başında makroekonomik istikrar geliyor. Bu açıdan önemli bir mesafe aldık. Sosyal güvenlik reformunu yapar ve vergi toplama becerimizi artırırsak istikrarı daha bir kalıcı kılacağız. Her ikisi de hükümetin gündeminde.Yatırım ortamını iyileştirmek yolunda da önemli adımlar attık son yıllarda. Daha yapmamız gerekenler var, ama gerçekleştirdiklerimiz de azımsanacak gibi değil. Verimlilik düzeyimizi ve rekabet gücümüzü kısıtlayan sorunlarımız var. Bunları biliyoruz. Yeni bir reform atağıyla (ikinci nesil reformlar) bunların üzerine gidebiliriz. Ufukta ise AB'ye tam üyelik perspektifi var.Tüm bunları alt alta toplarsanız yatırımcılar (fiziki yatırımcılar) açısından Türkiye'nin giderek daha cazip bir ülke haline geleceği aşikâr. Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye son yıllarda çok arttı. Daha da artacak. Çok sayıda şirket evliliği, el değiştirme, yeni yatırımlar göreceğiz. Döviz arzının artması demek bunlar. Yani kurların aşağıya doğru bir ana eğilime sahip olması anlamına geliyor bu söylenenler.Başkalarında da gözlendiSözünü ettiğim orta vadeli kur eğilimi çok kapsamlı bir reform süreci yaşayan başka ülkelerde de gözlendi. AB'ye yeni üye olan eski Doğu Bloku ülkeleri, üyelik sürecinde ekonomilerinde büyük bir dönüşüm gerçekleştirdiler. Çok fazla miktarda doğrudan yabancı sermaye çektiler. Çoğunun paraları değerlendi, bizim şu anda çok yüksek olan cari açık düzeyimizin çok üzerinde cari açık verdiler.Tekrar vurgulamakta yarar var. Bu söylenenler 'ana eğilim' olarak geçerli. Yoksa, küredeki bir sarsıntı, ya da içerideki bir siyasi gerginlik, İran'da bir savaş ve benzeri şoklar, şu ya da bu sürede ama mutlaka kurlarda sıçramaya yol açacak. Aynen, 2006 Mayıs ve sonrasında görüldüğü gibi. Ya da tutsat krizi sırasında olduğu gibi. Ama biz içeride doğruları yaptıkça bu sıçramalar ana eğilimden hep birer sapma olarak kalacak. Yakın geçmişte bunun sayısız örneği var. Bütün bunlar ihracatçılarımızın hep bir baskı altında olacaklarına işaret ediyor. Şirketlerin verimlilik düzeyini ve rekabet güçlerini artırıcı ikinci nesil reformlar bu baskıyı önemli ölçüde azaltma fırsatı sunacak ihracatçılara. Ama bu reformların gerçekleşmesi için önemli bir zamana ihtiyaç var. Bu sürede ne yapacak ihracatçı? Daha önemlisi, ekonomi politikasında ne tür düzenlemeler yapılmalı ihracatçı için?Farkındaysanız bir türlü sadede gelemedim. Hep böyledir işte. Geçmişi anlatmak ya da yakınmak veya sorunları sıralamak kolaydır. İş ne yapılacağına gelince insanın eli bir türlü gitmez. Bakalım yarın gidecek mi?

     

    Bu köşe yazısı 14.10.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır