Arşiv

  • Mart 2024 (18)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Çoğu siyasetçinin anlamakta zorluk çektiği olgu

    Fatih Özatay, Dr.25 Kasım 2007 - Okunma Sayısı: 1215

     

    Tutuklunun açmazını biliyorsunuzdur: Bir soygunu gerçekleştirdiği düşünülen iki zanlı tutuklanmış. Ancak polisin elinde kanıt yok. Soygunu yaptıklarını itiraf ederlerse hapsedilebilecek bu zanlılar. İtiraf etmezlerse özgürlüklerini tekrar kazanacaklar. Biri itiraf ederse soygunu gerçekleştirdiklerini, itiraf eden, itiraf ettiği için bir yıl hapis cezası ile kurtulacak. Diğeri itiraf etmediği için daha uzun süre, mesela iki yıl ceza alacak.Her ikisi için en akıllı davranış susmak; bu durumda kanıt olmadığı için özgür kalacaklar. Oysa polis her ikisini ayrı odalarda sorguluyor. Bu durumda, susmak yerine her ikisi de itiraf etmek zorunda kalıyor. Çünkü B itiraf eder de A itiraf etmezse, A daha uzun süre hapiste kalacak. İki yıl ceza yerine bir yılla kurtulmak için A açısından en iyi davranış itiraf etmek. Aynı durum B için de geçerli.Sonuçta her ikisi de bir yıl ceza alıyor. Oysa susarak cezasız kurtulabilirlerdi. Elde edilebilecek çok daha iyi sonuçlar varken, kötü sonuçlara mahkûm olabiliyoruz gündelik hayatımızda da.Politikacılar, özellikle seçim öncesinde toplumun uzun vadeli ekonomik çıkarlarını bir tarafa koyabiliyorlar. Bunun yerine, kısa vadede olumlu ekonomik sonuçlar verecek, ama uzun vadede olumlu sonuçlar elde edilmesini sağlayacak politikaların uygulanmasını zorlaştıracak ekonomi politikalarına yönelebiliyorlar.İşsizlik düzeyimiz yüksek. Yüzde 9-10 arasında salınıyor. 2002'den bu yana yaklaşık yüzde 7 oranında büyümemize karşın bu böyle. Oysa 2007'de büyüme hızımız daha düşük olacak. Küresel piyasalardaki sorunlar devam ederse, ki edeceğine dair belirtiler var, 2008'de de büyüme açısından işimiz zor olabilir. Bunlar işsizlik oranını düşürmemizi kısıtlayıcı unsurlar.Dışsal koşullardaki olası olumsuz gelişmelerin istihdam üzerindeki bu olumsuz etkisini telafi edebilecek mekanizmalar tasarlamak mümkün oysa. Çünkü işgücü talebinin düşük olmasına yol açan ve yürürlükteki mevzuattan kaynaklanan birtakım engeller var. İstihdam üzerindeki vergilerin yüksek olması, çalıştırılan işçi sayısı belli bir sınırı aşarsa istihdam etmek zorunda olunan çeşitli özelliklerdeki (eski hükümlü, avukat, kimyager gibi) kişi sayısı, mevcut işgücünün niteliğinin yetersiz olması gibi. Bir de çoğu ülkedeki uygulamanın tersine hem kıdem tazminatı hem de işsizlik sigortasının aynı anda olduğu gerçeğini ekleyin.Bu gibi unsurlar işgücü talebini kısıtlıyor. Firmaları mümkün olduğunca işgücünden tasarruf edecek şekilde yatırım yapmaya zorluyor. Oysa bu tür engellerle mücadele etmek mümkün. Mesela işsizlik sigortasından yararlanılan süreyi bugünkü süreyle kıyaslanmayacak derecede uzatarak ve işsiz kalındığında elde edilecek tazminat miktarını artırarak, kıdem tazminatı uygulaması gevşetilebilir. Yine işsizlik sigortasındaki kaynaklar işgücünün niteliğinin artırılmasında kullanılabilir. İstihdam üzerindeki vergiler azaltılabilir.2007'yi kaybettik, ama 2008'de de bunların gerçekleştirilmesi zor görünüyor. Çünkü bu tür reformların gerçekleştirilmesi için kullanılabilecek kaynakları seçim öncesinde tepe tepe kullandık. Evet, bu kaynaklar nedeniyle insanlarımız 2007'de daha mutlu oldular. Köylerinin yolları elden geçti, su sorunu olanların bu sorunları çözüldü, toplum olarak çok daha iyi sağlık olanaklarından yararlanıyoruz, gerektiği halde yapılmayan fiyat artışları nedeniyle daha ucuz elektrik kullandık falan...Ama işsizlik oranı olduğu yerde kaldı. Üstelik o 'yer' oldukça yüksek bir yer. Daha iyisi, hem işsizlikle mücadele etmeye yarayacak hem de mesela daha iyi sağlık hizmetlerine kavuşmamızı sağlayacak politikaları birlikte uygulamak değil miydi?Neden yapıldı bu uygulamalar? Yanıtını hepimiz biliyoruz: Daha iyi seçim sonucu elde etmek için. Seçim öncesinde işbaşındaki iktidarın hangi partiden olduğunu unutun. Herhangi bir seçim öncesinde şu soruyu topluma sorsak acaba ne yanıt alırız? "Toplum olarak, işsizlik oranının yüzde 5'e düşmesini mi tercih edersiniz, yoksa işbaşındaki iktidarın seçim sonucunda tekrar iktidar olmasını mı?"Çok muhtemelen tercih "İşsizlik oranının düşmesini isteriz" şeklinde olacak. İşin ilginç olan ve siyasetçilerin bir türlü anlamadıkları yanı da şu: Toplum, kendisine düzgün bir şekilde anlatıldığında zaten bu tür 'doğru' politikaları ödüllendirecek. Kaldı ki işsizlik oranını kalıcı biçimde düşürecek politikalar eninde sonunda o kararları alanları kahraman yapacak. İlelebet 'kahraman' olarak kalmak mı istersiniz, yoksa onlarca yıllardır örneği bol görülen sıradan politikacı olup unutulmak mı?

     

    Bu köşe yazısı 25.11.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır