Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Nasıl yüksek faiz istenir?

    Fatih Özatay, Dr.11 Mayıs 2008 - Okunma Sayısı: 944

     

    Bazı makro ekonomik göstergeleri milli gelire oranlayıp öyle inceliyoruz. Uluslararası karşılaştırmalarda da benzer bir yol izliyoruz. Bu alışkanlık bazen bu karşılaştırmaları neden yaptığımızı, yani işin özünü unutturabiliyor bize. 3 Nisan'da açıklanan 'Orta Vadeli Mali Çerçeve' raporunda uluslararası borç karşılaştırmaları var. vrupa Birliği'ne üye ülkelerinkine kıyasla kamu borcunun düşük bir düzeyde olduğunu göstermeyi amaçlıyor. Böylelikle faiz dışı fazladaki indirimin aslında bir gevşemeye işaret etmediğini, düşen borçla birlikte böyle bir indirimin ekonomik açıdan sorun çıkarmayacağını ima ediyor. Kamu borcu çok önemli bir gösterge. Borcun yüksekliği ile o borcun maliyeti arasında çok yakın bir ilişki var. Borç ne kadar yüksekse, faizi etkileyen diğer unsurlar aynı kalmak üzere, borçlanma faizi de o kadar yüksek oluyor. En azından iki nedenle:

    Birincisi, yurtiçinde tasarrufların toplandığı bir havuzu düşünelim. Havuzdaki suyun sahipleri, sularını başka talep edenlere de satabilirler. Öyle yapmayıp sahip oldukları suyu kamu kesimine vermeleri için, kamunun onlara sattıkları su karşılığında sunduğu imkânların (faizin) diğer alternatiflere kıyasla daha yüksek olması gerekiyor. İ

    kincisi, yüksek borcu olan birisini düşünün. Kendine çeki düzen vermedikçe borcunun daha da artması beklenir. Bu durumdaki kişilere verilen borcun geri dönmeme riski de yüksektir. Dolayısıyla, kamunun borcu sürekli artıyorsa, riski de arttığı için onun borçlanma talebine ancak daha yüksek risk primi (daha yüksek faiz) öderse olumlu cevap verirsiniz. Benzer gerekçeler borçlanma vadesi için de geçerli. Borç ne kadar yüksekse ve ne kadar hızlı artıyorsa, ödünç verdiğiniz parayı bir an önce geri almak istersiniz. Sonuçta borçlu olanın borçlanma vadesi sürekli kısalır. Bir yandan kısalan vade, diğer yandan da artan faiz (reel faiz) borcu daha da artırır. Yükselen kamu borcu sonucunda kısalan vadeler ve artan risk primi (reel faiz) ekonomiye duyulan güvenin azalması, yatırımların ertelenmesi, daha oynak ve düşük büyüme hızı, daha yüksek işsizlik, daha zayıf bankacılık sektörü demek. Daha fazla söze gerek yok; kriz öncesinde ne yaşadıysak o demek yüksek kamu borcu.

    Dolayısıyla, faiz ve vade açısından mevcut kamu borcunun ne anlama geldiğine bakmak için doğru olan, kamu borcunu mali sistemin büyüklüğüne oranlayıp bakmaktır, milli gelire olan oranına değil. Yukarıdaki örnekte geçen tasarruf havuzundaki su miktarı da zaten mali sistemin büyüklüğünün ta kendisidir. Tablo 1'de kamu borcumuza böyle bakılıyor ve borcun bankaların topladıkları mevduat ve verdikleri kredilere oranları gösteriliyor. Aynı oranlar AB ortalaması için de var. Son satırda ise Orta Vadeli Çerçeve Raporu'nda yer aldığı şekliyle kamu borcunun milli gelire oranları yer alıyor. Ne görüyoruz? Evet, milli gelire oranla Türkiye'de kamunun borcu AB ortalamasına kıyaslaoldukça düşük bir düzeyde.

    Tablo 1: Kamu borcunun mali sisteme baskısına ilişkin göstergeler

    Oysa mali sistemin derinliği dikkate alındığında, borcumuzun AB ortalamasının çok üzerinde kaldığı hemen ortaya çıkıyor. Kamu borcunu önemli ölçüde düşürdük, ama hala yurtiçi mali sistemimize önemli bir baskı yapma potansiyeli var mevcut borcumuzun. Şüphesiz borçlanma ihtiyacı olanın ek su kaynakları da var: Yurtdışı tasarruflar. İşte tam da burada aynı eleştiriye geliyoruz: Uluslararası mali sistemde deprem yaşanıyorken, yani yabancı su sahipleri bizim havuza su dökmekten her an vazgeçebilecekken, yurtiçi faiz oranı yüzde 20'ye varmışken, zamanı mı bu mali gevşemenin?


    Bu yazı 11.05.2008 tarihinde Radikal GAzetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır