Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    AB’de yavaşlama: Bizde?..

    Fatih Özatay, Dr.18 Ağustos 2008 - Okunma Sayısı: 1038

     

    ABD'den sonra Avrupa'nın büyük ekonomilerinden de ekonomik küçülme haberleri gelmeye başladı. İkinci çeyrek verilerine göre Almanya, Fransa ve İtalya'da negatif büyüme var. Tüm avro bölgesi için yüzde 0.2'lik bir düşüşten söz ediliyor.  Gerçi bunlar bir dönem öncesine göre gerçekleşen hızlar. Bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla az da olsa bir büyüme var. Ama işin özü değişmiyor ve şu soruyu sormak haklı oluyor. Bu durumdan Türkiye nasıl etkilenebilir?Yanıtı çok kolay bir soru değil. Zira bu soruya yanıt verebilmek için bu ülkelerin nasıl bir politika tepkisi vereceğini de dikkate almak gerekir. Mesela Avrupa Merkez Bankası faiz indirmeye başlayacak mı? ABD Merkez Bankası ne yapacak? Tabii ki bir de maliye politikası tepkisi var.Bu tepkiler şüphesiz ekonomik büyüme rakamlarına hemen yansımayacak. Ancak şu anda verilecek politika tepkileri, ileriye yönelik ekonomik gidişat hakkındaki fikirleri 'şimdi' değiştireceği için, faiz ve kur hareketlerine yol açacak. Hisse fiyatlarını etkileyecek. Uluslararası mali yatırımcıların risk iştahları değişecek.Olası politika tepkilerinin bizim gibi ülkelerde oluşturabileceği etkileri şimdilik analizin dışına itelim. Gelişmiş ülkelerin ekonomik faaliyet hacminde bir süre daha devam edecek olan yavaşlamanın bizim ekonomimizde yaratabileceklerine odaklanalım.
    Böyle bir analiz için yapılabileceklerin başında Türkiye'nin büyüme devreleri ile gelişmiş ekonomilerin büyüme devrelerini karşılaştırmak geliyor. Yani, onların 'normalin' altında büyüdüğü dönemler bizim de normalin altında büyüdüğümüz dönemler mi? Ya da tersi. Onlar hızla büyürken biz de mi hızla büyüyoruz?Bu soruları 1990'ların ortasında, hatta sonlarına doğru sorsaydık yanıt kesin bir 'hayır' olacaktı. Oysa Türkiye giderek dış açık bir ekonomi haline geldi. İthalatımız ve ihracatımız  milli gelire oranla oldukça arttı. Büyük mali fon akımlarına maruz kalıyoruz. Çektiğimiz doğrudan yabancı sermaye arttı. Uluslararası mali yatırımcıların risk alma iştahlarındaki değişiklik bizi de anında etkiliyor. Daha birkaç yıl öncesine göre birkaç uzman dışında ABD'de ne veri açıklanacak, bunun Türkiye'ye olası etkileri ne olur kimse bilmez ya da umursamazken, ekonomi kanalları her gün bu konuları tartışıyor.Bu etkileri ekonomik devrelerde de gözlüyoruz. 1990'ların sonlarından bu yana hem Türkiye'nin hem de OECD ya da avro bölgesi ülkelerin normalin üstünde ya da altında büyüdüğü dönemler benzeşmeye başladı. Bizim ekonomik faaliyet hacmimiz 1999'un ikinci yarısının başında dibe vurmuştu. 2000'nin ağustos ayına kadar yüksek bir hızla büyümüştük. Sonra keskin bir daralma dönemi başladı. 2001 sonlarından itibaren ekonomik faaliyet tekrar yönünü yukarıya doğru çevirdi. Tam belli olmamakla birlikte 2006-2007 arasında bir yerde tekrar bir tepe noktası, yani yavaş büyüme döneminin başlangıcı var. Benzer dönüm zamanları ve devreler OECD ya da avro bölgesi için de geçerli.Şüphesiz bu benzeşme bizde olan biten her şeyin dışarıdan kaynaklandığı anlamına gelmiyor. Böyle bir sonuç, mesela kriz çıkarma maharetimizi gölgede bırakır. Krizlerde rolü olan herkese bir miktar ayıp olur. Bu paralelliğin temel nedenlerinden birisi bu gruptaki ülkelerle yaptığımız ihracatın milli gelir içinde önemli bir yer tutması. 2007'de 107.2 milyar dolar büyüklüğündeki ihracatımızın yüzde 56'si AB ülkelerineydi: Almanya yüzde 11.1, İngiltere yüzde 8.1, İtalya yüzde 7 ve Fransa yüzde 5.6. Bunlar aynı zamanda en fazla ihracat yaptığımız ülkeler. Dikkat edilirse yukarıda ikinci çeyrekte küçüldüğü belirtilen üç ülke de bu grupta.Büyüme hızımız açısından dolayısıyla sevimli bir gelişme değil bu. Ama bu, sadece analizin bir parçası. Turizm gelirlerinin, enerji fiyatlarının, avro-dolar paritesinin, uluslararası faizlerin ve risk alma iştahının nasıl etkilenebileceğine bakıp tekrar Türkiye'ye dönmekte yarar var. Dolayısıyla bir süre daha iki konu etrafında döneceğim: Son iki yazımdaki cari açık-tasarruf oranı ilişkisi ve kürede pişenden bize ne düşeceği...

     

    Bu yazı 18.08.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır