Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    ABD 2007-2008 ve Türkiye 2001

    Fatih Özatay, Dr.21 Eylül 2008 - Okunma Sayısı: 1165

     

    Vallahi bu da bir garip oluyor. Sen tut şimdi Türkiye'nin 2001'de yaşadığı felaket ile ABD'de yaşananları kıyasla. Cahil cesareti işte...'Ben vaktiyle söylemiştim' faslından bir alıntı yapayım. Yok canım, ne yazık ki böbürlenecek kadar 'vaktiyle' değil. Hani şöyle bir yıl önceden falan 'bozuk saat' misali 40 yılda bir doğruyu söyleseydim artık ikide bir yazardım. Ne yazık ki benimki çok yeni. Olsun... Freddie ve Fannie operasyonu sonrasındaki 11 Eylül tarihli yazımdan alıntıdır: "13 Temmuz'da yapılan açıklamada söylenenler son planla devreye sokulmuş oldu. Ama kredibl bir açıklamanın eyleme gerek kalmadan istenilen sonuçları doğurması beklenir. Oysa o tarihten hemen sonra pazartesi günü yaşananların aynısı gerçekleşti. Piyasalar coştu. Bu coşku birkaç hafta sürdü. Sonra bugüne geldik. Şimdi soru şu: Yangını çıkaran nedenlerin üzerine gidilmeyecekse neden piyasalarda kalıcı bir rahatlık sağlansın?"

    Sorunun özü

    O rahatlık ancak birkaç gün sürdü zaten... Bilançonuzun alacak tarafı ödenmeme ihtimali yüksek alacaklarla doluysa işiniz zor demek. Giderek karışan bir dünyada, bu türden bir mali kurum yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanıyor. Bunun için sürekli borç bulması gerekiyor. Likidite fazlası olan mali kurumlara mahkum oluyor.

    Ama kimse kimseye güvenmemeye başlıyorsa, normal zamanlarda yapılacak işlemler asla yapılmıyor. Bu durumlarda merkez bankaları devreye girmek zorunda kalıyorlar. Bu tür mali kurumlara likidite veriyorlar.

    Geride bıraktığımız hafta normalinde yüzde 2 dolaylarında olması gereken bankalararası faiz Londra'da bir ara yüzde 10'lara çıktı. Yani, likidite fazlası olanlar bu fazlanın üzerine yattılar, ihtiyacı olanlara güvenmedikleri için aktarmadılar. Arkasından dünyanın büyük merkez bankalarının likidite verme operasyonu devreye girdi. Elbette likidite sağlamak işi çözmüyor. Çünkü sorunun temelinde bu tür mali kurumların bilançolarının zayıflığı yatıyor. Bu zayıflık ise, özünde konut fiyatlarının düşmesi-konut kredisi alanların borçlarını geri ödeyememeleri-evlerinin ellerinden alınması-konut fiyatlarının daha da düşmesi döngüsünden kaynaklanıyor. Kısacası çözüm için bilançoların temizlenmesi ve kirliliğe yol açan konut kredisi borç yükünün azaltılması gerekiyor.

    2001 örneği

    2001 krizi öncesinde bizim kamu bankalarının durumunu düşünün. 1990'ların ortalarından itibaren hükümetler bu bankaların topladıkları fonların bir kısmıyla düşük faizli kredi açmış esnafa ya da tarım kesimine. Normalinde bütçeden yapılması gerekiyor şeffaf biçimde bu tür harcamaların. Öyle yapılmamış. Kamu bankaları da, ne yapsınlar, Hazine'nin borcunu alacak tarafına yazmışlar 'kamudan alacak' diye. Giderek şişmiş kağıt üzerinde bu alacak. Hani şu meşhur görev zararları. 2000'e gelindiğinde milli gelirin yüzde 16'sına ulaşmış!

    Bazı orta boy batık özel bankaların yanı sıra kamu bankaları da temelde bu nedenle büyük sorunlar içindeydi o dönemde. Gecelik borçlarla kapatıyorlardı fon ihtiyaçlarını. Krizden sonra uygulamaya konulan programın ilk işi kamu bankalarını yeniden yapılandırmak oldu. Hazine birikmiş borçlarını onlara tahvil vererek ödedi.
    Bu bankalar da bu tahvilleri Merkez Bankası'nda paraya çevirerek likidite ihtiyaçlarını karşıladılar.

    Daha sonra tüm bankalardaki kötü varlıkların tasfiyesi aşamasına geçildi. Ayrıca, mali sektör bir daha böyle sorunlarla karşı karşıya kalmasın diye düzenleme ve denetim sıkılaştırıldı, yeni kurallar getirildi. Bankalardan sermayelerini güçlendirmeleri istendi. En az bu kadar önemlisi de sorunun özünde yatan gevşek maliye politikasına son verilmesi oldu. Bir daha kamu bankaları 'kaynak' olarak görülmedi, herkes kendi işini yaptı.

    Yeni planın özü

    Kıssadan hisse şu: Faiz indirerek, 'bir kova su şuraya, iki kova su da buraya, ama sana yok' falan diyerek bu iş çözülmüyor. Sorunun temeline inmek için bu kötü varlık sorunun ve o sorunu yaratan nedenin ortadan kaldırılması gerekiyor. O da yetmiyor. Bu inanılmaz boyuttaki depreme neden olan hesapsız risk almaya yol açan düzenleme ve denetimin  gözden geçirilmesi gerekiyor.

    Bunlar ABD Hazinesi'nin borcunun sıçraması anlamına geliyor. Aynı 2001 krizinden sonra bizde olduğu gibi. Yani, vergi ödeyenlerin sırtına binecek eninde sonunda bu yük. Ama şimdi çözüm gelmezse ileride sırtlanılacak yük kat ve kat fazla olacak. Kaçış yok. Hafta sonu açıklanması beklenen yeni plan özünde böyle bir plan olacak. Kötü varlıklar bilançolardan temizlenecek, konut kredisi alanların borçları yeniden yapılandırılacak, ödeme kolaylıkları getirilecek, evlere el konulması zorlaştırılacak, kötü varlıklar bir yerde toplanarak yönetilecek. Düzenleme ve denetimin sıkılaştırılması ise Hazine Bakanı Paulson'in cuma günü yaptığı açıklamalara bakılırsa daha sonraya kalacak.

     

    Bu yazı 21.09.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır