Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Duacı olmak...

    Fatih Özatay, Dr.09 Ekim 2008 - Okunma Sayısı: 1187

     

    Hakkında söylenmedik kalmadı. Ne dudak uçurtucu komplo teorileri ardı sıra sökün etmedi ki! Ama herhalde hiç olmazsa şimdi 2001 krizinden sonra uygulanmaya başlanan ekonomik programın baş tasarımcısının hakkını vermek gerekir. Kemal Derviş'ten söz ediyorum, şüphesiz...Son yazımda ABD Kongresi'nden geçen yasa hakkında ileri sürülen temel eleştirilere kısaca değinmiştim. Bunların bir kısmı, yasalaşan planın mali sektörün sermaye yapısını güçlendirici önlemler içermemesi nedeniyle gündeme getiriliyordu. Evet, ortada çok büyük bir güven bunalımı var; her türlü gösterge bu güvensizliği gözümüze sokuyor her Allah'ın günü. Ama güven bunalımının arkasındaki temel neden daha da önemli; mali sektörün sermaye yapısı yerlerde sürünüyor. İnternette dolaşınca hemen fark ediliyor. Özellikle 1990'ların başındaki büyük kriz sonrası batan bankacılık sektörünü ayağa kaldırmak için İsveç'in yaptıkları ABD'ye örnek olarak gösteriliyor. Bir miktar da Latin Amerika deneyimi. Bizim deneyimimiz de ilginç. Bu arada bir parantez açayım: O dönemde IMF'nin bankacılık sektöründeki sorunları ve olası düzenlemeleri tartışmak için Türkiye'ye getirdiği uzmanlar arasında İsveç'i o krizden çıkaran programın tasarımında yer alanlardan birisi vardı. Önemli katkıları olduğunu hatırlıyorum.  Mayıs 2001 tarihinde yayımlanan "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı: Hedefler, Politikalar ve Uygulamalar" kitabına bakın. "Temel sorunlar" başlığı altında iki sorun sayılıyor: Sürdürülemez iç borç dinamiği ve mali sistemdeki sorunlar. Dolayısıyla, programın temel ayaklarından birisini mali sistemdeki sorunların çözümüne yönelik düzenlemeler oluşturuyordu. On yedinci sayfadan itibaren anlatılmaya başlanan yeni programın önemli bir kısmı bu düzenlemelere ayrılmış. Bu çerçevede üzerinde önemle durulan noktalardan birisi bankacılık sektörünün sermaye yapısının nasıl düzeltileceği. Açıklanan program 'sözde' kalmıyor. Mesela, 31 Ocak 2002 tarihinde 4743 sayılı "Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" kabul ediliyor.BDDK'nın web sayfasından bu kanunla ilgili sunumlara ulaşmak mümkün. Keza, Merkez Bankası'nca yayınlanan dönemin yıllık raporlarlarından da bilgi edinebilinir. Kanunun amaçlardan birisi olarak bankacılık sektöründeki sorunlu aktiflerin çözüme kavuşturulması ve özel bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi gösteriliyor. O kanun çerçevesinde yürürlüğe konulan programın en can alıcı ve de en çok tartışılan özelliği şuydu: Üç aşamalı değerlendirme sonucunda (ilk ikisi bağımsız denetim kurumlarınca, üçüncüsü BDDK tarafından) ortaya çıkan sonuca bağlı olarak sermayedarlardan nakit sermaye koymaları isteniyordu bankalara. Bu durumda bile sermaye yeterlik oranı yüzde 8'in altında kalıyorsa herhangi bir bankanın, devlet o bankaya sermaye desteğinde bulunabiliyordu ya da sermaye benzeri kredi açabiliyordu.
    Neresinden bakarsanız, hele günün koşullarını da dikkate alırsanız (kapanan şirketler, hızla artan işsizlik) çok radikal bir karardı bu. Onca radikalliğine karşın göze alınabilmişti; zira doğru bir teşhise dayanıyordu: Mali sektörü ayağa kaldırmadan ekonomiyi ayağa kaldırmak mümkün değildi. Evet; mali sektörü o hale sokanlardan hesap sorulmalıydı, evet; mali sektörün bir daha o duruma düşmemesi için düzenlemeyi ve denetimi sıkılaştırıcı önlemler ardı sıra yürürlüğe konulmalıydı, ama öncelikle mali sektörü ayağa kaldırılmalıydı. Elbette, önümüzde çok zor günler var. Şirketlerimiz kaynak bulmakta çok zorlanacak, büyüme hızımız önemli ölçüde düşecek, işsizlik artacak... Ama beterin de beteri var. Son iki yılda ekonomi politikasındaki bunca edilgenliğe karşın, Türkiye'de şu anda (bu gidişle 'şimdilik' mi demek lazım?) derin bir krizle boğuşmuyorsak, bunu, o dönemde bankacılık sektörümüzü güçlendirici adımlar atmamıza borçluyuz. O adımları atanlara da (kanunu çıkaran dönemin meclisi dahil) bir şükran borcumuz var...

     

    Bu yazı 09.10.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır