Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Faiz indirimi

    Fatih Özatay, Dr.20 Kasım 2008 - Okunma Sayısı: 869

    Atlantik kıyılarından buralara doğru gelen kasırga çok yaklaştı. 2007'de büyüme hızımız düşük bir düzeyde gerçekleşti. 2008 bu açıdan çok daha kötü olacak. 2007'deki düşük büyüme hızını herhalde küresel mali kriz ve öncesindeki büyük belirsizlikle açıklayamayız. Bizim uyguladığımız ya da uygulamadığımız ekonomik politikaların büyük rolü oldu bu sonuçta. Keza tırmandırılan siyasi gerginliğin de. Bunların 2008'in ilk yarısında daha da düşen büyüme hızında önemli bir rol oynadığı da sanıyorum yeteri kadar açık.

    2008'in özellikle ikinci yarısında önemli ölçüde düşen büyüme hızının, küresel krizin öncü dalgaları ile ilişkisi var. Özellikle de o öncü dalgaların eşliğinde artan belirsizlik ortamıyla ilişkili ikinci yarıdaki kötü performans. Hani hep "acaba dibi gördük mü?" sorularının sorulduğu, kâh karamsar, kâh iyimser olunan ortamla.

    Ama esas olumsuz etki önlem almazsak kesilecek kredi muslukları ve azalacak güven yoluyla gelecek. Önlem alsak bile, olumsuz etkilerin tümünü ortadan kaldıramayacağız. Kısacası, kapsamlı bir önlem paketi uygulamaya konulmazsa önümüzdeki dönem Türkiye ekonomisi küçülecek, işsizlik anormal artacak. Önlem alınırsa belki ekonomik küçülme olmayacak ama büyüme hızımız sıfıra yakın bir yerde olacak; işsizlik zıplamasa da önemli ölçüde artacak. Böyle bir ortamda ekonomi politikasının önceliği herhalde enflasyonla mücadele olamaz. Önceliğimizin ne olduğu açık: Önce tekrar ekonomiye güveni sağlayacağız. Sonra da kredi kanalını çalıştırıcı politikalar uygulayacağız. Bunları yaparken likidite sıkışıklıklarına anında tepki vereceğiz. Tüm bunların nasıl yapılabileceği bu köşede son haftalarda ayrıntılı biçimde tartışıldı. Bugünün konusu farklı; şu: Önceliğimiz enflasyonla mücadele değil dedik; peki ne duruyor Merkez Bankası, neden faizleri düşürmüyor?

    Şimdi durup düşünelim: Neden faiz indirimi istiyoruz? Çünkü talebi canlandırmak istiyoruz. Yatırım ve tüketim harcamalarının düşük faiz ortamında artacağını düşünüyoruz. Merkez Bankası faizi düşürse, talep canlanır mı gerçekten?

    Normal koşullarda evet bu olabilir. Ama bu koşullar altında yanıt net: Tek kelimeyle; hayır! Merkez Bankası gecelik faizi kontrol ediyor. Gecelik faizin düşmesi olsa olsa likidite sıkışıklığı çeken banka olursa onun işine yarayabilir. Başka bankalardan bu sıkışıklığını giderecek borç alamasa bile Merkez Bankası'ndan bu düşük faiz üzerinden borçlanabilir.

    Ama derdimiz bu değil ki. Derdimiz bu olsa bunu başka önlemlerle de çözebiliriz. Mesela zorunlu karşılık oranını düşürerek. Derdimiz talebi canlandırmak. Talep eğer faiz düşüşü yoluyla canlanacaksa düşmesi gereken hangi faiz? Elbette ki tüketici kredisi faizi, şirketlere açılan kredilerin faizi, Hazine tahvillerinin faizi... Peki risklerin bu kadar arttığı, Merkez Bankası'nın gecelik faizinin (bileşik olarak) yüzde 18.2 düzeyinde olmasına karşın, mesela piyasa gösterge tahvilin faizinin (yüne bileşik olarak) yüzde 23'ün üzerinde olduğu bir ortamda bu arzumuz gerçekleşir mi? Merkez Bankası faizi aynı düzeydeyken, piyasa faizinin birkaç ay önce 5 puan daha düşük olduğunu da dikkate alın bu sorunun yanıtını düşünürken.

    'Velev ki' talebin en önemli belirleyicilerinden birisi faiz olsun. Böyle olsa bile, ne yazık ki kredi faizlerini ve Hazine borçlanma faizlerini düşürmeden talebi artırmak mümkün değil. Yine ne yazık ki bu ortamda bunu Merkez Bankası faizini düşürerek sağlamak da mümkün değil. Keşke olsaydı. 'Velev ki' olmamasına rağmen hala enflasyonla mücadelenin birinci önceliğimiz olduğunu düşünüyoruz. Zaten küçülecek bir ekonomiden bahsediyoruz. Faizi düşürseniz, bu ortamda bunun enflasyonu artırıcı etkisi ne olabilir ki? Sorunun çözümü Merkez Bankası faizini indirmekten geçmiyor. Öncelikle ekonomiye duyulan güveni artırmaktan geçiyor. Sonra da hem dış hem de iç kredi kanalını tekrar çalışır hale getirmekten.

    Allah aşkına musluktan su akmıyorsa, yani açılmış krediler geri çağrılıyor, eski krediler için en iyi şirketlerden bile inanılmaz ek teminatlar isteniyor ve yeni kredi ise hiç açılmıyorsa, o suyun fiyatını 'velev ki' indirebilseniz, bu indirim ne işe yarar? "Düşük fiyat * (çarpı) sıfır kredi = sıfır maliyet" mi? Yoksa "düşük fiyat * sıfır kredi = sıfır kredi" mi?

    Bu yazı 20.11.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır