Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Trafik ışıkları sönünce

    Fatih Özatay, Dr.23 Kasım 2008 - Okunma Sayısı: 1076

    Sabah işe yetişmek için acele ediyorsunuz. Çok sayıda taşıtın yol almaya çalıştığı bir kavşağa yaklaştınız. Trafik ışıkları görüş mesafenize girdi; eyvah, yanmıyorlar bu sabah. Bol korna sesi gelmekte kavşağa açılan caddelerden. Tıkanmış trafik. Bekliyorsunuz, bekliyorsunuz; açılmadı yol bir türlü. Dayanamadınız indiniz araçtan; ne olduğunu anlamak istiyorsunuz hiç olmazsa.

    Tam bir karmaşa. Işıklar yanmayınca her bir araç sürücüsü, ama istisnasız her bir araç sürücüsü, kendisi için o anda en iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapmaya çalışmış çünkü: Oradan, buradan, bulduğu en küçük aralıktan, dalmaya çalışmış kavşağa. Sonuç; kimse kıpırdayamıyor. Herkesin önü kapalı çünkü. Çaresiz kornaya basıyor sürücüler, sanki ne kadar kuvvetli basarlarsa o kadar çabuk açılacak kavşak.

    Işık yanmayınca, birkaç trafik polisi gerekir karmaşayı önlemek için. Oysa trafik polisleri, 'nasıl olsa teğet geçecek' arabalar birbirlerine diye düşünüyor olabilirler. Oysa göz bu, aldanır elbet; teğet sanırsınız, kiriş çıkar. Üstelik öyle bir kiriş olabilir ki o, neredeyse tam merkezden geçecek; yani taşıtlar 'kafa kafaya' geleceklerdir.
    Böyle durumlarda eninde sonunda birisi çıkar ortaya, muhtemelen o kavşakta görevli olan ve o karmaşanın oluşmasına olanak vermeden işi çözümlemesi gereken trafik polisidir o. "Sen az biraz sola, hooop sen bir karış geriye, kardeşim sen de biraz kırsana şu direksiyonu sağa" Bayağı bir uğraş gerektirir, ama sonunda kavşak açılır yavaş yavaş. Açılmaz mı?  Hangi kavşak sonsuza kadar tıkalı kaldı ki?

    Sonunda açılmıştır açılmasına da, geç kalmıştır trafik polisimiz. Onca kişinin onca kıymetli vakti heba olmuştur. Olsun, sonunda iş çözümlenmiştir ya, olumlu tarafından bakarsanız buna da bin şükür! Neyse, biz işimize dönelim...

    Pazartesi günkü yazımın başlığı 'Güven olmadan, asla' idi. Kriz ortamlarında belirsizlikler son derece artıyor, ekonomiye duyulan güven dibe vuruyor. Bu koşullar altında vakit geçirmeden güveni artırıcı önlemleri devreye sokmak gerekiyor. Güveni yeniden tesis edebilmenin olmazsa olmaz koşulu, olan bitenin farkında olmak, sorunu doğru teşhis edebilmek.

    Güveni artırıcı önlemler devreye sokulmaz ise, her ekonomik birim kendisi için en uygun olarak neyi algılıyorsa onu yapmaya çalışır. Banka vaktiyle açmış olduğu krediler için ek teminat ister ya da o kredileri geri çağırır. Yeni kredi açmakta ise son derece nazlanır. Bunu mecburen yapar; çünkü topladığı kaynakların azalma olasılığı (mevduatın azalma olasılığı) olduğunu düşünür. Dahası, bir yandan kaynakları azalırken, öte yandan o azalan kaynaklarla açtığı kredilerin bir kısmının geri dönmeyeceğini tahmin eder.

    'Durup dururken kendisinden ek teminat istenen, teminat beklenmeden çalışanlarının o ayki ücretlerini ödemek için bankada tuttuğu mevduat bloke edilen işyeri sahibi de, acaba öteki bankalardan mevduatımı çekip, yastık altına mı alsam ya da yurtdışına mı transfer etsem diye düşünüyordur. Bu davranış biçimi bankaları bir aşama sonra daha da zor durumda bırakır. Bu ortamda tüketici zorunlu olmayan tüketim harcamalarını 'daha belirli bir yarına' erteler. Erteleyemediklerinde ise daha düşük kaliteli ama daha ucuz mallara yönelir. Üstelik bankalar onlara da kredi açmakta nazlanıyorlardır. Tüketicilerin bu davranış biçimi şirketleri zor durumda bırakır; işçi çıkarmalar başlar.

    İşsizlik artınca tüketim harcamaları daha da düşer. Şirketler daha da zor duruma düşüp daha çok işçi çıkarırlar. Aynı zamanda giderek artan sayıda şirket bankalara olan borçlarını ödeyemez duruma düşer. Bu durum bankaların sorunlarını daha da artırır; şirketlere vaktiyle açmış oldukları krediler için ek teminat isterler ya da o kredileri geri çağırırlar. Yeni kredi açmakta ise son derece nazlanırlar...

    Başa döndük anlayacağınız. Sizi bilmem ama benim nefesim kesildi, yeter. Kıssadan hisse şu: Güveni sağlayacak önlemleri almaktan sorumlu olanlar bu sorumluluklarını yerine getirmeyi geciktirdikleri sürece, herkes kendisi için en uygun olanı yapar. Tekil kişiler/kurumlar için en uygun olan ise bir bütün olarak herkesi daha kötü duruma sokar.

    Bu yazı 23.11.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır