TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Avrupa Komisyonu'nun bu hafta açıklanan raporu, birden fazla oy hakkı taşıyan, oy hakkı güçlendirilmiş hisse senetlerinin şirketler kesiminde etkinlik kayıplarına yol açmadığına karar verdi. Karar azıcık hayal kırıklığı yarattı. İngiliz Financial Times gazetesinde konuyla ilgili yorum, "Herkese eşit hisse" başlığını taşıyordu. Tam da Vodafone hissedarlarından küçük bir bölümü, şirketin yönetim şekli ile ilgili sorular sormaya ve bir hissedar hareketliliği yaratmaya çalışırken doğrusu ya, Brüksel Raporu çok da iyi olmadı. Halbuki Avrupa Birliği, Avrupa şirketleri için bir kurumsal yönetişim (corporate governance) düzenlemesine hazırlanıyordu. Bundan böyle bir hisse, bir oy olacaktı. Şirket yönetimleri daha kolay kontrol edilebilecek, böylece Avrupa şirketlerinin etkinliği artacaktı. ABD-Avrupa yarışında, Kıta Avrupası hukuk sisteminin hisse senedi sahiplerine getirdiği kısıtlı haklar genişletilerek mesafe alınacaktı.
Türkiye'de hisse senedi piyasası ile ilgili tartışmalar iki uçta salınır. Bir yanda ekonomi kanallarının sabah programlarında dünyanın en önemli konusu olarak hisse senedi piyasamız üzerine konuşulur, öte yanda ise sokaktaki önem sıralamasında, hisse senedi piyasasının yeri kumarhanenin hemen yanındadır. Biz, esasen, hisse senedi piyasamız konusunda etraflıca hiç düşünmemişizdir. Son birkaç yıldır ise Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yönetimleri arasındaki "kaynağı meçhul" ama derin mi derin, itişme nedeniyle ilgili kurumlar, tamamen işlevsiz kaldığı için konu iyice sahipsiz kalmıştır. Sahipsiz kalan yalnızca piyasalar değildir. Aynı zamanda, memlekette bir sermaye piyasası kültürü geliştirme faaliyeti de sahipsiz kalmış görünmektedir. Halbuki görevlilerin derin ihmaline karşılık konu son derece önemlidir. Bundan böyle, ayda bir, sermaye piyasaları ile ilgili bir sohbete hazır mısınız? Buyurun başlayalım.
Sınırlı sorumlu şirket
Hisse senedi piyasaları önemlidir. O kadar önemlidir ki, Sir John Hicks, sanayi devrimini anlatırken "bütün bu olaylar içinde, en olağanüstü gelişme, şirketlerin elde edecekleri kârdan bir pay vaat ederek, sermaye toplamalarına imkân veren, sınırlı sorumlu şirket biçiminin keşfedilmesi olmuştur" demekten kendisini alamamaktadır. Aslında Hicks'in bahsettiği gelişme, hisse senetleri vasıtasıyla fon toplamaktır. Nedir hisse senedi piyasası vasıtasıyla fon toplamanın farkı, işin icat olarak nitelenmesinin nedeni?
18. yüzyılın ortaları ile 19. yüzyılın başından söz ediyoruz. Devir, "makine yapan makineler" devridir. İngiliz sanayii, artan işçi ücretleri karşısında makineleşmektedir.
Devir, teknik icatlar devridir. Alın, mesela, buhar makinesini. Isı ile basınç arasındaki ilişki 1660'tan beri bilinmektedir. Ama ısı ile basınç arasındaki ilişkiden, günlük işleyişe faydalı makineler geliştirebilmek için bir yüzyıl beklemek gerekmiştir. Neden mi? Birincisi, ısı ile basınç arasındaki ilişkiden yararlanarak çalışacak, günlük yaşama faydalı bir makine için farklı mesleklerden gelen bir dizi uzmanın birlikte çalışması gerekmektedir. İş, öyle boyacı kazanına sokup çıkarmak gibi değildir. İkincisi, bir grup uzmanın yaptıkları makine, son derece pahalı olmaktadır. Burada maliyet etkinliği için makine yapan makinelerin geliştirilmesi, iş sürecinin, parçalara bölünüp, üzerinde çalışılması gerekmektedir. Ortada bir teknik en iyileştirme süreci ihtiyacı olduğu kuşkusuzdur.
Kullanılabilir olmak
Ancak iş, teknik anlamda mükemmeli yakalamakla sınırlı değildir. Isı ile basınç arasındaki bilimsel ilişkiden, günlük yaşamda kullanılabilir, hayatı kolaylaştırabilir araçlar türetmek için sermaye gerekmektedir. Üstelik bu sabit sermaye daha öncekilerden daha fazla olmak zorundadır. İşte finansal gelişmenin de devreye girmesine imkân veren tespit budur. O zamana kadar, elbette şirketler vardır. Unutmayın, devir aynı zamanda, birinci küreselleşme evresidir. Yalnızca yerel değil, küresel ölçekte faaliyet gösteren şirketler de vardır.
İngiliz-Hollanda ortaklığı "Doğu Hindistan Şirketi" 1600'de kurulmuştur. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Genel kural olarak, bir şirketin ortağı olan yatırımcı, şirketin tüm operasyonunu tüm malvarlığı ile garanti etmektedir. Şirketin 500 birimlik borcu için her bir ortak ayrı ayrı kefalet vermiş gibi durmaktadır. Bu durumda, bu tür bir işe para yatıracak olan yatırımcının, yapılan işin her aşaması hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olması bir zorunluluktur. Kayıp ihtimali yüksek olunca, yatırımcı bulabilmek de zor olacaktır.
Önemli risklere katlanma
Sabit sermaye ihtiyacının, "makine yapan makineler" icadı edeniyle yükselmesi, anonim şirket modelinin geliştirilmesini bir zorunluluk haline getirmiştir ya da zaten mevcut olan anonim şirket modeli, iktisadi ve teknik gelişmeyi desteklemek üzere en iyileştirilmiştir. Anonim şirket modeli, ortaklar açısından sınırlı sorumluluk esasına göre örgütlenir. Her ortak koyduğu sermaye kadar bir riske katlanır. Her bir hisse senedi, ilgili ortağın haklarını ve risklerini tanımlar. Yatırımcı, hisse senedi vasıtasıyla büyük bir yatırımın finansmanına katkıda bulunur. Proje başarılı olursa, mesela, insanlık tarihi için bir büyük adımın atılmasına katkıda bulunur. Buhar makinesi yapılmış olur. Proje başarısız olursa, her bir yatırımcı için kayıp, hisse senedinin tutarı kadar olacaktır.
Bir düşünün bakalım: Bir şirkete ait bir hisse senedini satın aldığınızda, aslında o şirketin desteklediği faaliyet neyse, orada yapılacak ilerlemeye de ortak oluyorsunuz. Ama ilerlemeye katkıda bulunurken, bunu "insanlık tarihi için bir adım" olduğu için yapmıyorsunuz. Ortaya ulvi hedefler de koymuyorsunuz. Siz, yalnızca oğlan okula başlayıncaya kadar, onun eğitimi için ayırdığınız paranın bir bölümünü değerlendirmek, yarına aktarmak istiyorsunuz.
Bu arada, "oğlan okula başlayıncaya kadar" hisse senedini satın aldığınız şirket, buhar makinesinin yapımı işine başlıyor. İyi kâr ediyorsunuz. Oğlan okula başlayınca, hisse senedini satıp, okul masraflarını yatırıyorsunuz. Bu arada, buhar makinesinin geliştirilmesi projesini desteklemek üzere nöbeti hisse senedini sattığınız kişi devralmış oluyor. Onun derdi de başka aslında, o da evin tamiratını yaptırmak için biriktirdiği parayı, tamirat işine başlayacağı zamana kadar bir kenarda tutmak istiyor. Her şey ne kadar sıradan, olağan ve yapılan iş ne kadar muhteşem.
Hisse senedi piyasalarının uygarlığımız açısından önemini gözünüzün önünde canlandırabiliyor musunuz? Hisse senedi olmasaydı, bunca teknolojik ilerleme gerçekleştirilebilir miydi? Size de insanlık tarihinin en önemli keşiflerinden biri gibi gelmiyor mu hisse senedi? Üstelik ne kadar da mütevazı.
Bize kalırsa, Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası daha iyisini hak ediyor.
Bu köşe yazısı 09.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.