TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Son zamanlarda medya ve sosyal medyaya dikkatlice bakınca, yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye ile ilgili yoğun mesai harcadıkları görülüyor. Özellikle “örtülü operasyon” faaliyetleri çok zamanlarını alıyor olmalı. Kitaba göre, bu meşguliyet, propagandadan ekonomik mali baskıya, suikast ve sabotajdan darbeye, teröristlerin, yarı askeri güçlerin desteklenmesine kadar geniş bir yelpazeden oluşuyor. Darbe, terör örgütlerinin, yarı askeri güçlerin desteklenmesi, ekonomik mali baskılar bir yana, propaganda faaliyetleri çığırından çıkmış görünüyor.
Türk “propaganda” piyasasındaki yoğunluk Soğuk Savaş günlerinden daha fazla. Ne de olsa kamuoyu oluşturmak için haber üretmek, dağıtım kanallarına sokmak Soğuk Savaş zamanlarından daha kolay. Özellikle de internet ve sosyal medya sayesinde. Geçmişle en önemli benzerliklerden biri ise mücadelenin iki kutuplu sürüyor olması. ABD ve AB’nin başını çektiği kanat kutuplardan birisini, Rusya ise diğerini oluşturuyor. Farklı olan ise, propaganda savaşında kanatların hedefinin, stratejilerinin ve yerel müttefiklerinin Soğuk Savaş günlerinin tersine hızla değişebiliyor olması.
Türkiye’yi hedef alan propaganda savaşında ABD ve AB cephesi, sadece hükümetlerden değil medya, kamuoyu ve kurumlardan oluşuyor. Bu cephe doğrudan Türk hükümetini hedef almış durumda. Bazen de, ABD’nin vize kısıtlamasında yaptığı gibi, kamuoyunu hedef alarak “hoyratça” davranabiliyor. Türk kamuoyunun verebileceği tepkiyi, iç ve dış politika yansımalarını göz ardı edebiliyor.
Propaganda savaşının diğer aktörü Rusya ise hızlı manevra kabiliyeti, adaptasyon yetenekleriyle göz dolduruyor. Uçak kriziyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, hükümeti doğrudan hedef alırken, şimdilerde “dolaylı bir strateji” izliyor. Bugün hedefte Türk kamuoyu var. Amaç, ABD, AB ve NATO algısını ters yüz etmek. Bu durum, son on yılda AB ve doğu Avrupa’da işleyen Rus stratejisiyle de uyumlu. Nitekim Türk medyasında her gün “bazen gerçek, bazen ihtiyaca binaen üretilmiş” Rus mahreçli haberleri okuyor ya da izliyoruz.
Ruslar, bu sayede Türk hükümetinin kararlarını etkilemeyi, kamuoyunun kanaatlerini değiştirmeyi umuyor. Putin’in ekibi, rakipleri gibi beceriksiz, dağınık, hoyrat ve kibirli değiller. Eski bir istihbaratçının idaresinde hedef kitlesini doğru seçmiş, “örtülü operasyonun” hakkını vermeye çalışıyorlar.
Ruslar, Türk kamuoyunda ABD, AB ve NATO algısını erozyona uğratmaya, güvenirliğini sarsmaya, şüphe tohumları ekmeye devam ederken, Batı çelişkiler yumağı olmaya, sarsak tutumunu sürdürmeye devam ediyor.
Putin döneminde Rusların hibrit savaş kapasitesini geliştirdiği yazılıp çiziliyor. Nitekim bunun yansımasını Suriye’de, Ukrayna’da, Doğu Avrupa’da ve hatta ABD seçimlerinde gördük.
Batı, Rusya ile mücadeleyi çok önemsediğini ileri sürerken, NATO üyesi Türkiye’yi propaganda savaşının ileri cephesinde hem “dost ateşine” hem de düşman ateşine maruz bırakmaya devam ediyor.
Bu köşe yazısı 14.11.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.