TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye-ABD ilişkileri en çalkantılı dönemini yaşıyor. Krizi derinleştiren nedenlerin başında PKK/PYD sorunu geliyor. Türkiye, ABD’nin PKK/PYD ile geliştirdiği iş birliğinin doğrudan kendi bekasını hedef aldığı fikrinde. Her ne kadar PKK, Suriye iç savaşıyla avantajlı bir konum elde etmiş olsa da asıl kapasite inşasını ABD ile geliştirdiği iş birliğine borçlu. Bu gün Suriye’nin % 30’nu kontrol ederken, askeri kapasite inşa etmiş, propaganda imkânları elde etmiş ve geniş ekonomik kaynaklara kavuşmuş durumda.
Söz konusu iş birliğini diplomatik yöntemlerle engelleyemeyen Türkiye geçen ay “Zeytin Dalı” harekâtıyla “dolaylı” bir strateji izlemeye başladı. Bu strateji etkisini göstermiş olmalı ki son zamanlarda diplomasi trafiğinde ciddi bir artış var. Buna rağmen ABD, bölge politikalarında terör örgütü PKK/PYD’ye “endemik lejyon” gibi davranıyor. Başka bir ifadeyle, “İngiliz anahtarı” gibi.
İlk olarak, PKK/PYD, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığına meşruiyet sağlayan “endemik” bir grup. İkincisi, ABD, PKK/PYD eliyle Rusya’nın varlığını Suriye’de sınırlıyor. Müttefiki PKK/PYD’yi koruma altına alarak bu niyetini her fırsatta gösteriyor. Nitekim ABD uçakları geçen hafta, Rus Özel Askeri Şirketi çalışanlarının Fırat’ın doğusuna geçme teşebbüsüne sert tepki verdiler. Çok sayıda Rus ölürken, ABD gerekçesini müttefiki PKK/PYD’yi korumak olarak açıkladı.
PKK/PYD’ye biçilen üçüncü rol, siyasi süreçte Esad’ın otoritesini ve geleceğini sınırlamak. Muhtemelen, yeni anayasada Kürtleri PKK/PYD temsil ederken, federal bir Suriye’de ısrarcı olunacak. Bu çerçevede PKK/PYD’nin sistemin “kilit taşı” olması için gerekli adımlar atılacak. Planın işlemesi sadece askeri kapasiteyle değil, Sünni Araplarla zorunlu iş birliği, petrol, su ve tarım alanlarının denetimiyle tahkim edilecek. Böylece 2003 sonrası Irak’ta kurulmaya çalışılan federal modelin ana fikri olan “Petrol gelirleri etnik, mezhebi farklılıkları bir arada tutar” fikrinin bir daha hayata geçirilmeye çalışılacağı anlaşılıyor.
Dördüncü neden, İran’ın bölgedeki etkisini kırmak için ABD’nin PKK/PYD’ye yüklediği misyondur. PKK/PYD öncü rol üstlenirken, bir yandan da Sünni Araplarla bir arada hareket etme ortamı inşa edilmeye(!), mekanizmalar kurulmaya çalışılıyor. Bu sayede İran’ın Lübnan’a uzanan nüfuzu kırılırken, PKK/PYD de İsrail’in güvenliğine katkı sunmuş olacak.
Son olarak, PK/PYD, Türkiye’yi güneyde kuşatarak DAEŞ’in Suriye’den çıkışına mani olurken, bir yandan da Türkiye’nin Sünni Araplar üzerindeki “etkisi”nin kırılması hesaplanmaktadır. Ayrıca kapasite inşa eden PKK, “askeri yenilmezlik” propagandasıyla, kamuoyuna takdim edilirken, bir süre sonra Türkiye’nin örgütle masaya oturmaya hazır hale gelebileceği umulmaktadır.
ABD’nin PKK’ya biçtiği rol listesi oldukça “iddialı”. PKK/PYD böylesine ağır bir yükü hem kendi, hem de ABD adına Ortadoğu’da taşıyabilir mi, bekleyip göreceğiz.
Bu köşe yazısı 20.02.2018 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.