Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kalkınma artık bir veri yönetimi meselesidir

    Güven Sak, Dr.29 Ekim 2019 - Okunma Sayısı: 4576

    Yeni vergiler listesi geçenlerde açıklandı. Benim dikkatimi en çok dijital hizmet vergisi çekti. Doğrusu ben bu dijital hizmet vergisi konusunda daha etraflıca düşünülmesi, Fransa’nın izinden gitmek için bu kadar acele edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Kalkınmanın bir veri yönetimi meselesi olarak algılanması gereken bu yeni çağda, veri derleme ve yönetmeyi zorlaştıracak üzerinde yeterince düşünülmemiş her adım sonradan başımızı ağrıtabilir gibi geliyor bana.

    Önce müsaadenizle “nereden çıktı bu vergiler?” konusunda bir iki cümle söyleyeyim. Sonra da dijital hizmet vergisi konusunu neden etraflıca düşünülmemiş bulduğumu açıklayayım. Yeterince düşünülmemiş derken, ben kendimle ilgili olarak söylüyorum esasen. Farklı bir görüş varsa, dinleyip düşünmek isterim. Yeni gelişen bir tartışma gündeminde önümüzü görmeye çalışıyoruz. Unutmayalım.

    Cari işlem fazlası verince, hep yeni vergiler bulmak gerekir

    Türkiye tarihte ne zaman cari işlemler dengesi fazlası verirse, hep yeni vergiler aramak gerekmiştir. Neden? Memleketin vergi sistemi ağırlıkla dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Dolaylı vergilerin kaynağı tüketim kalemleridir, ithalattır. Ne zaman ki ülke ekonomisinde ciddi bir daralma olur, Türkiye büyümez, millet tüketmez, şirketler üretimi keser, ithalat durur, işte o zaman, memleketin vergi gelirleri düşer. Vergi gelirleri düşünce bütçe açığı büyür. Büyüyen bütçe açığını finanse etmek için kamunun daha fazla borçlanması gerekir.

    Hatırlayın 1994 yılında Çiller yapımı kriz döneminde de aynısı olmuştu. O vakit bulunan çözümü de hatırlayın, şirketlerden bir önceki yıl bilançolarına bakılarak, ek vergi istemiştik. Bir nevi dolaylıdan dolaysız vergilere doğru dönmüştük. Ne demiştim? Cari işlem fazlası hep yeni vergi gerektirmiştir. Şimdi bu kriz ile birlikte olan da budur. Ama ortam aynı değildir, bu kez şirket bilançoları bu yıl için yeni bir vergiyi daha kaldıracak halde değildir. Şirketler yabancı para cinsinden borçludur, bir bölümü zaten zombi halinde ödeme güçlüğündedir. O nedenle bulunan vergiler ya gelir vergisi ile ya da yepyeni alanlarla ilgilidir. Gerekliliği görmekle birlikte bu dijital hizmet vergisi konusunda daha etraflıca düşünmekte fayda var gibi geliyor bana doğrusu.

    Veri yönetimi yeni çağın sanayi politikasının temelidir

    İkinci olarak şu “veri yönetimi” ifadesine geleyim. Türkiye’de “inovasyon” kelimesini sakız edip çiğnedik, uzattıkça uzattık ama sonunda bir yere bağlayamadık, öyle havada kaldı. Laftan işe geçemedik. Şimdilerde aynı biçimde “dijitalizasyon ve dijitalleşme” kelimelerini maymun etmekle meşgulüz bana sorarsanız. Orada da ses var görüntü yok. Doğrusu ben artık bu kelimelerin  içlerinin boşaldığını düşünüyorum. Bugün derdimi bir başka biçimde ifade etmek istememin nedeni aslında bu. Hadiseyi başa sarıp, esas olanı hatırlatmakta fayda var: Kalkınmanın bir veri yönetimi meselesi haline geldiği yeni bir çağın içindeyiz. Hazır mıyız? Hayır.

    Değişen sanayiye yeni bir sanayi politikası çerçevesi gerekir.

    Şimdi geleyim üçüncü olarak “kalkınma bir veri yönetimi hadisesidir”den ne anladığıma. Veri yönetimi dediğimde aklımda, verinin derlenmesi, işlenmesi ve kullanılması konusu var. Hadisenin yalnızca yazılımla değil, donanımla da ilgili olduğunu unutmamak gerekiyor bu arada. Bir yandan imalat sanayii açısından baktığınızda, hem fabrikaların örgütlenme ve işleyiş biçimleri değişiyor, hem de fabrikalarda üretilen malzemenin niteliği değişiyor. Öte yandan, sanayi ile hizmetler sektörü arasındaki ilişki daha da derinleşiyor.

    Veri derlemeyi ve işlemeyi hayatımızın merkezine yerleştiriyoruz. Sanayimizin örgütlenme biçimini bir bütün olarak gözden geçirmemiz gerekecek. Böyle bakarsanız, bu yeni çağda bölge bazlı teşviklerden ilçe bazlı teşviklere geçelim demenin ilk anda çok da fazla bir manası olmuyor. Mevcudu değil, değişeni, değişmekte olanı desteklememiz gereken bir aralıktayız.

    Şimdi artık ülkeler ikiye ayrılacak gibi geliyor bana. Daha çok veri üretebilen, veri işleyebilen, tüm bunların hakkıyla yapılması için gereken altyapıyı hem hukuki, hem de donanım manasına tesis edebilen ülkeler ile daha verinin ne olduğunun farkında olmayan ülkeler. İkinci gruptakiler ne olduğunu anlayıncaya kadar, ilk gruptakiler asla kapanmayacak bir mesafeyi almış olacaklar.

    Kalkınma iktisadı denildiğinde bir vakitler bizim gibi ülkelerin sermayeye ihtiyaçları olduğu söylenirdi. Uluslararası sermaye hareketleri serbestleşti, sermaye sınırları aşarak, gürül gürül akmaya başladı. Gelişmiş ülkelerle bizim gibi ülkelerin arası bir türlü kapanmadı. Sonra teknolojiye erişim önemlidir demeye başladık kalkınma iktisadında. Yeni teknolojiler eskilerden farklı olarak bir kaç yılda dünyanın en ücra köşesine kadar ulaşmaya başladı. Teknolojiye erişim buhar makinesi çağında zordu, akıllı telefonlar çağında çok kolaylaştı. Ama fark devam etti. Sonra Joseph Stiglitz “kalkınma bir organizasyon kabiliyetidir” dedi, kurumsal altyapı, ortadaki un ve şekerden helva yapmak için örgütlenebilme kabiliyeti öne çıktı.

    Şimdi öyle anlaşılıyor ki, kalkınmanın bir veri yönetimi hadisesi olduğu yeni bir çağdayız. Önümüzdeki dönemde şirketler her tür ihtiyacımıza kişiye özel cevaplar üretecek. Giysilerden ilaçlara, gıdadan barınmaya ve dinlenmeye, vakit geçirmeye kadar. Hadiseye yalnızca hizmetler sektörü diye bakmayın, imalat sanayiinin kişiye özel üretime odaklanması olarak da bakın. Böyle bir dönüşüm için verinin derlenmesi, işlenmesi, korunması, kullanılması ile ilgili düzenlemeler de son derece önemli olacak.

    Dijital hizmet vergisi ile ilgili yeterince düşündüğümüzden emin misiniz?

    Bir süre önce, Kanada’nın düşünce kuruluşlarından CIGI (Center for International Governance Innovations)’nin web sitesinde Amerikalı Susan Ariel Aaronson’un bir raporunu okudum, başlığı hiç aklımdan çıkmadı: “Veri bir kalkınma meselesidir” (Data is a development issue). Doğru. Aaronson orada, veri derlemeye imkan veren bilgi ve iletişim teknolojisi (BİT) uygulamaları ile süreci yönlendiren şirketlerin neredeyse tamamının nasıl gelişmiş ülkelerden çıktığını anlatıyordu. Facebook, Google ve Amazon ilk akla gelenler elbette. Ama aynı durum Uber, AirBnB ve Netflix için de geçerli. Gelişmekte olan ülkeler yeni teknolojilere katılmakta gecikiyorlardı bir nevi.

    Türkiye’den hala bir unicorn çıkmadı daha nitekim. En son fintek sektörü iyi gidiyor, mesela İyzico 160 milyon dolara ülkemizdeki en büyük çıkışlardan birini yaptı diye sevinmiştik. Geçen hafta Merkez Bankası kredi kartı komisyonlarına narh koyarak,  ödeme hizmetleri piyasasını alt üst etti. Şimdi ise dijital hizmet vergisi düzenlemesinde, vergiden ödeme kuruluşlarını mesul tutan bir hüküm getiriyoruz. Bu bir nevi vergiyi yakalayabildiğinden al, demek. Amazon, Facebook, Netflix gibi devlere vergi getiriyormuş gibi yaparak, kendi ayağımıza sıkıyoruz. Yani Aaronson’u doğrulamış oluyoruz.

    Bu dönemin sağmal ineği nedir?

    Unutmayın, bundan böyle kalkınma politikası/sanayi politikası artık bir veri yönetimi hadisesidir. Amerikalıların Çinlilere olan yaklaşımı son bir kaç yılda ışık hızıyla değişti. Neden? Bana sorarsanız, bundan böyle gelişmenin, şirketler için  değer yaratmanın bir veri yönetimi hadisesi olduğunun ancak son bir kaç yılda açıklıkla farkına varmalarından.

    Kore’nin imalat sanayiine dayalı dönüşümünde önemli rol oynamış bir bürokratla sohbetimi hatırlıyorum şimdilerde hep. “Neyi destekleyeceğinize nasıl karar verdiniz bu güne kadar?” diye sormuştum, sanayi politikasında hangi alana nasıl yöneldiklerini daha açık görebilmek için. “Her dönemin başında, bu dönemin sağmal ineği ne olabilir?” diye araştırırız demişti, şirketler için değer önerisi (value proposition) nerede olur manasına. Ben bu yeni dönemin sağmal ineğinin veri yönetimi olduğu kanaatindeyim.

    Sağmal ineği, üç kuruşluk yeni vergi toplayıp, şu önümüzdeki iki günü, yalnızca iki günü, rahat geçireceğiz diye kesmeden önce biraz daha etraflıca düşünmenizi öneririm.

     

    Bu köşe yazısı 28.10.2019 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır