Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İklim Şurası’nda Kripto Kanununu da ele almakta fayda var

    Güven Sak, Dr.15 Şubat 2022 - Okunma Sayısı: 1010

    Geçen haftadan aklımda iki haber kaldı. Bugün onları sıralayıp lafı gelecek hafta başlayacak İklim Şurası’na getireyim diyorum. Amerikan karayolu altyapısı yenileniyor ve kripto küresel karbon fiyatlamasının merkezine yerleşiyor. Ne işe yarayacak derken, kripto ve blockchain teknolojisi galiba yeşil ve dijital dönüşümün simgesi olacak.

    Dünya hakikaten öyle sizin bildiğiniz gibi değil, söylemiş olayım. Biz burada lay lay lom kumda oynar aleme nizam veriyormuş gibi kumdan kaleler yaparken, alemin nizamı hiç tasavvur etmediğiniz bir biçimde şekilleniyor. Küresel bir Yeşil Yeni Mutabakat düzeni usul usul kuruluyor. En azından çalışmalar öyle gösteriyor. Gelecek hafta toplanacak İklim Şurası’nda galiba Kripto Kanunu’da ele almakta fayda var anladığım. Gidişat öyle gösteriyor. Kripto artık yeşeriyor.

    “Yüzyıl önce otomobil çağını başlatan Amerika, şimdi EV devriminin lideri olmalı”

    Amerika elektrikli vasıta (EV) piyasasında liderlik için harekete geçti. Amerikan başkanı Joe Biden 500,000 şarj istasyonu için beş yıllık bir dönem için ayrılan 5 Milyar dolarlık kaynağı kullanıma açarak eyaletleri karayolu altyapısını yeniden yapılandırmak için proje hazırlamaya çağıran kararnameyi imzaladı.

    Biden’ın bütün zamanını Rusların Ukrayna’da manasız bir askeri harekâta girişmesini engellemeye harcadığını zannetmeyin. O bir taraftan Amerika’nın karayolu altyapısını yeşil mutabakata uyarlamaya çalışıyor. Neden? Amerikan Ulaştırma Bakanı Pete Buttigieg’in ifadesiyle “Yüzyıl önce otomobil çağını başlatan Amerika’nın şimdi elektrikli vasıta çağının da lideri” olması için elbette. Ben size demiştim bu iş yalnızca iklim değişikliği değil yeşil sanayi devrimi diye.

    Önce Amerikan karayolu altyapısının değişmesi, şarj istasyonlarının kolayca erişilebilir olması sonra da şarj süresinin 15 dakikaya inmesi gerekiyor. Neden? Kolaylık açısından. İşi zorlaştırmamak kolaylaştırmak gerekiyor. Bu nedir? Amerikan karbon emisyonlarının birinci kaynağının Amerikan otoyolları olduğunu düşünürseniz, iklim değişikliği gündeminin nabzının attığını tespit edebilmek mümkün ilk olarak. Elbette yalnızca ulaşımda elektrifikasyonu artırarak emisyonlardan kurtulmak mümkün değil. Bunu yapabilmek için elektrik üretimini karbonsuzlaştırmanız gerekiyor temel olarak. Biden geçtiğimiz Aralık ayında imzaladığı ve 2030’a kadar federal hükümetin %100 karbonsuz elektrik tedarik edeceğine söylediği kararnamesinde de bunu hedefliyor aslına bakarsanız.

    İkinci olarak, ortaya bir hedefte konuldu doğrusu. 2030 yılında Amerika’da satılan araçların yüzde 50’sinin EV olmasını sağlamak. 2030 yılında dünyada yeni satılan araçların yüzde 25’inin EV olması tahmin ediliyor. Nedir? Amerika için iddialı bir hedef bu. Ayrıca EV alımı için vergi teşvikleri de var. Daha şehir merkezlerinin şarj istasyonları ile dolması için ayrılmış bir 2,5 milyar dolar daha var.

    Peki, ne yok? Daha önce vurgulandığı gibi, 2030’da piyasaya yeni otomobil çıkmaması ile ilgili bir açıklama yok. Amerikalılarla Avrupalılar arasında bu açıdan bir fark var. Bugün EV en çok Amerika, Çin ve Avrupa’da satılıyor. Ama Avrupa’da negatif teşvik varken, Amerika’da bildiğimiz içten yanmalı motorla çalışan araçlar için bir yasaklama yok. Onun yerine pozitif EV teşvikleri var.

    Chia ve Dünya Bankası işbirliği karbon takası (denkleştirme) piyasasını işletebilir mi?

    Chia block chain teknolojisini yeşilleştirmeye çalışan bir startup. Ama bugüne kadar alıştığımız düzenin sınırları ve kontrolü dışında faaliyet gösteren bir nevi “anarşist” startuplardan biri değil. 2008 yılında bitcoin madenciliğini başlatanlar devletin gözetimi dışında, doğrudan bireyler arasında bir işlem sistemi tasarlamak üzere yola çıkmışlardı. Chia öyle değil.

    Paris İklim Anlaşması ile birlikte her ülke karbon salımlarını azaltmak için hedefler koyuyor. Türkiye’nin 2053 net sıfır karbon salımı hedefini de bu çerçevede okumak lazım. Peki, salımları nasıl azaltacağız? Karbon salımları için bir fiyat ödenmesini sağlayarak elbette. Devlet bunun için karbon vergisi koyarak, belli bir limitin altında karbon salımı yapılmasını özendirir ve Paris anlaşması uyarınca verilen azaltım hedefine uymaya çalışabilir. Ya da bir tür karbon salımı sertifikasının piyasada fiyatlanmasını zorunlu tutabilir, karbon fiyatlamasına yönelebilir.

    Karbon fiyatlamasında piyasa araçları söz konusu olduğunda da önümüzde iki seçenek beliriyor. Ya kamu tarafından dağıtılan sınırlı sayıda ulusal salım sertifikalarının işlem gördüğü Borsa İstanbul gibi düzenli ulusal resmi karbon piyasalarında işlem yaparak salım sertifikalarını fiyatlayacağız. Ya da gönüllü karbon piyasalarına yönelerek, karbon salımını azaltan enerji verimliliği projeleri, ormanlaştırma projeleri gibi faaliyetlerle üretilen sertifikaların alım satımını yapacağız.

    Sertifikaların küresel ölçekte işlem görmesi, mesela Türkiye’nin kendi karbon salımı sertifikalarını yurt dışına satabilmesi ve kaynak sağlayabilmesi de mümkün olabilir. Şimdiye kadar bu konuda tartışma yaratan en önemli mesele “çift sayım” hadisesiydi. Konu özellikle karbon takası ya da denkleştirme süreci üzerinde anlaşmaya varılmasını zorlaştırıyordu. Paris Anlaşması’nın altıncı maddesi bu nedenle muğlak ifadelerle dolu kabul ediliyordu. Nedir? Karbon takasında her bir proje için MRV (Measurement-ölçüm, Reporting-raporlama, Verification-doğrulama) sürecinin nasıl işleyeceği tahayyül edilemiyordu. Chia ile iş değişmeye başladı dediğim bu işte.

    Bir ülkenin ürettiği sertifikalar başka bir ülkede mukim bir şirket tarafından satın alındığında ya da böyle bir yatırım o ülkede yerleşik olmayan bir finansal kurum tarafından yeniden satılmak üzere alındığında muhasebe ve doğrulama nasıl yapılacak? Malum o sertifikanın üretilmesine neden olan karbon salımı azaltan proje sertifikayı ihraç eden ülkenin salım taahhütlerinden düşülecek ve bir başka ülkenin salım taahhütleri içinde değerlendirilecekti. Peki, bu nasıl yapılacaktı? Blockchain teknolojisine dayalı bir dijitalleşme süreci ile birlikte tüm MRV aşamalarını kapsayan bir küresel dijital uygulama mümkün aslında.

    Dünya Bankası’nın Chia ile birlikte gündeme getirdiği İklim Deposu (Climate Warehouse) projesi tam da bu aslında. Peki, Chia ile karbon takası işleyebilir ve Paris Anlaşmasının altıncı maddesinin de operasyonel hale gelmesi mümkün olabilir mi? Evet.

    Bitcoin ağını işletmek için 28 Hoover barajı gerekirken, Chia ağına tek bir Hoover yetiyor

    2009 yılında dünya Crypto 1.0 çağındaydı daha işler yeni başlıyordu. O dönem blockchain’in güvenliğini de sağlayan Proof of Work (PoW) mekanizması daha bir enerji yoğundu. Malum sistemin kontrolü dışında olmak esas gayeydi.

    Sonra Ethereumla ikinci kuşak blockchain teknolojisi, Crypto 2.0 ortaya çıktı. PoW’den Proof of Stake (PoS)’e geçtik. Zincir kısaldı, güvenlik tartışmaları o zaman ortaya çıktı. Sektörü işletmek için 28 Hoover Barajı kadar enerji gerekiyordu. Amerika’da Arizona’daki Hoover Barajının kurulu kapasitesi 2,080 MW. Bizim Keban Barajı ise 1,330 MW. Ne demek? 31 tane Keban Barajı işte.

    Şimdi Chia ile birlikte Crypto 3.0 çağına geçtiğimizi anlatıyor işi bilenler. Chia bir nevi sektörü yeniden markalıyor. Buna göre, artık “madencilik” yapılmıyor. Ne yapılıyor? “Tarım” yapılıyor. Bitcoin madenciliği yerine Chia tarımı. Doğrulama için PoW ve PoS artık geçmişte kalıyor yerini “Proof of Time and Space” alıyor. Bu iş için bilgisayarın işlemcisi değil, saklama kapasitesi kullanılıyor.

    Sonuç? Bitcoin ağını işletmek için 28 Hoover barajı gerekirken, Chia ağını işletmek için tek bir Hoover barajı bile yeterli oluyor. Türkçeye çevireyim, dünyada bu ağı işletmek için artık 31 Keban değil, neredeyse tek bir Keban yetiyor. İklim değişikliği çağına uygun. Böyle bakarsanız, Chia ile blockchain teknolojisi yeniden tasarlanıyor ve daha az enerji yoğun bir teknolojiye dönüşüyor.

    Chia ile birlikte Crypto 3.0, Crypto 1.0 ve Crypto 2.0’ın anarşizmini terk ediyor, finansal sistem tarafından kullanılabilecek bir enstrüman olma yolunda ilerliyor. Bunun en büyük kanıtı ise Chia’nın bir süredir Dünya Bankası ile birlikte blockchain teknolojisini karbon piyasasını küreselleştirecek bir araca dönüştürmeye çalışması.

    Şimdi Türkiye’de tam da kripto kanunu ile ilgili tartışmalar yürütülürken, aklımızda bulunsun istedim doğrusu. Birincisi, bitcoin Crypto 1.0 çağına aitti, şimdi Crypto 3.0 çağının dinamikleri şekilleniyor. İkincisi, yakında yalnızca bir bilgisayar algoritmasını alıp satmayacağız, esasen karbon takasına imkan sağlayacak projelerin MRV’sini değerlendirmemize imkan verecek canlı bir algoritma alıp satacağız. Üçüncüsü, Türkiye’nin yakın bir gelecekte salım sertifikası ihraç etmesini de konuşmaya başlayacağımıza göre, yapılacak düzenlemenin küresel hadiseden kopuk olmaması son derece önemli. Onu da belirtmiş olayım.

    Türkiye’nin enerji verimliliği için önümüzdeki dönemde yapması gereken inşaat Danimarka ve Hollanda’nın tüm şehirlerinin yeniden yapılması kadar olacak mesela. Yeşil hidrojen üretimi ve ihracatının yanı sıra karbon salım sertifikaları ihracını da cari işlemler dengesine bakarken dikkat alacağız.

    İklim Şurası pek çok konu gibi kripto kanununun da ele alınması gereken bir forum aslında.

     

    Bu köşe yazısı 14.02.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır