Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Ben de kendi halimce Bedreddinem

    Güven Sak, Dr.07 Haziran 2022 - Okunma Sayısı: 877

    "Bütün mutlu aileler birbirine benzer” diye başlar Tolstoy Anna Karenina’ya “her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." Aynen. Anadolu’da nasıl “Ben de halimce Bedreddinem” deniyorsa, “Nasılsın?” diye sorulduğunda.  Öyle işte.

    Dışarıdan gelen her tür etki hepimizi kendi halimizce etkiliyor. Aynı biçimde etkilenme diye bir şey yok. Bu tespit ülkeler için böyle olduğu gibi, bireyler için de böyle. Dış etki işte, dünyanın her tarafı böyle demenin bir manası yok. Ne kadar çok kırılgansanız o kadar paramparça oluyorsunuz. Ne kadar düşüncesizce yönetiliyorsanız o kadar olumsuz etkileniyorsunuz dışarıdan gelen etkiden. Tersi de geçerli elbette. Nokta.

    Ben Gurion Havalimanı Hindistan gibiydi

    Rusya-Ukrayna savaşı 103. gününe geldi. Pandemi başlayalı neredeyse iki buçuk yıl oldu. Rusya-Ukrayna savaşı başladığında, “bakalım ne kadar sürecek?” diye sormuştum. Aynısoruyu Fatih Özatay ile birlikte Pandemi başladığında da sormuştuk. Nasıl etkileneceğiniz hadisenin süresi ile sizin içinde bulunduğunuz şartlara doğrudan bağlı esasen.

    Bugünlerde yoğun bir biçimde, Çin’deki kapanma sürecinin küresel değer zincirlerine getirdiği yük tartışılıyor. Çin yönetimi sıfır COVİD politikası nedeniyle ciddi eleştiriliyor. Şirketler küresel değer zincirlerini daha iyi yönetilen ülkelere taşımayı düşünüyor.

    Ben geçen hafta İsrail’deydim. Ramallah ile Tel Aviv arasında gidip geldim. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Batı Şeria’daki Cenin kentinde Alman hükümeti ile birlikte yapmakta olduğu Türk-Alman ortak sanayi bölgesi inşaatının ilk ve en önemli aşaması Türkiye açısından son derece uygun bir zamanda artık bitiyor. Darısı açılışa. Ama o işi ileride anlatırım.

    Bugün Pandemi’nin Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanını bugünlerde nasıl Hindistan’a çevirdiğini size anlatayım. Bakın bu da bir nevi “herkes kendi halince mutsuzdur” durumu aslında. Etki dışarıdan ama hazırlıksız olan daha kötü etkileniyor, o kesin.

    Ben Gurion Havalimanı zaten her zaman bir karmaşa, keşmekeşti. Ama doğrusu ya ben bu kadar büyük bir karışıklığı, dikkat edin, karmaşa demiyorum, onun da bir düzeni var sonuçta, karışıklık diyorum, daha önce Ben Gurion Havalimanında hiç görmedim. Hiç bu kadar yorulmamıştım uçağa binmek için gittiğimde. Eğer uçak iki saat rötarlı olmasa kaçırmam mukadderdi.

    Neden?  Karantina nedeniyle havalimanı kapatıldığında, burada görev yapan personelin tamamı işten çıkarılmış. Güvenlik kontrolü yapanlardan, Gümrüksüz mağazalardade kasiyerlik yapanlara kadar. Herkes kendisine başka işler bulmuş İsrail’de. Sonuçta canlı bir ekonomi. Zaten Şekel son bir yılda neredeyse yüzde 20 değer kazandı Amerikan dolarına karşı.

    Havalimanını yeniden açtıklarında çalışacak nitelikli eleman bulamamışlar, ortaya bir çalışan eksikliği çıkmış. Şimdi güvenlik kontrollerinden kasiyerlik hizmetlerine hala tam kapasite çalışılamıyor. Mevcut çalışanlar ise yeterince iyi eğitimli değiller. Tecrübeleri de daha sınırlı sanırım. Sonuç? Ben Gurion Havalimanı Hindistan gibi olmuş doğrusu. Benzer karışıklıkları ben Yeni Delhi’deki Indira Gandi Uluslararası Havalimanından hatırlıyorum doğrusu. Mumbai’de aynen böyleydi. İnsan nerede duracağını bilemiyordu. Organizasyon problemi sonuçta…

    Demem o ki, nasıl her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu oluyorsa, her ülkenin Pandemi ve Rus-Ukrayna savaşının etkilerini nasıl hissettiği o ülkenin kendine özgü koşullarına bağlı.

    Rusya-Ukrayna savaşından Türkiye nasıl etkilendi, Almanya ve Finlandiya nasıl?

    Şimdi etrafınıza bir bakın. Neredeyse yüz yıldır olmayan işler arka arkaya oluyor. Ticaret savaşlarını tartışıyorken, önce COVID-19 Pandemisi etrafı sardı. Sonra ortada bir neden yokken Rusya Ukrayna’ya saldırdı. Hammadde fiyatları çıldırdı. Petrol fiyatları arttı. Arz güvenliği ortadan kalktı. Kendimizi son derece ciddi bir gıda ve enerji krizinin içinde buluverdik. Rusya-Ukrayna savaşı krizi yalnızca daha akut hale getirdi doğrusu.

    Rusya-Ukrayna savaşı ile belirginleşen doğrudan ilk etki elbette ticaret ve ödemeler dengesi rakamlarına etkisini gösteriyor. İthalat maliyeti hem enerji fiyatları, hem de gıda fiyatları kanalıyla yükseliyor. Rus ve Ukraynalı turistlerden kaynaklanabilecek turizm gelirleri düşüyor. Savaşa ne kadar yakınsanız, o kadar savaş bölgesi olarak görülüp, turizm gelirleri kaybının artma ihtimali de var doğrusu.

    Bir de ortada dolaylı bir etkiden de söz edebilmek mümkün. Yoğunlukla ticaret yaptığınız ülkeler Rusya-Ukrayna savaşından daha olumsuz etkilenirse bunun o ülkelerde büyüme ve istihdamı olumsuz etkileyerek ikili ticareti ayrıca vurma ihtimali de var.

    Ama dedim ya, herkes kendi halince Bedreddin oluyor. Herkesin şartları farklı. Almanya başka, Türkiye başka, Finlandiya bambaşka. İsterseniz aklımdaki üç parametre açısından hızlı bir karşılaştırma yapayım Türkiye ile Almanya bu süreçten nasıl etkilenebilir diye. Finlandiya’yı sonra ayrıca eklerim.

    Grafik 1, yatay eksende ülkelerin 2019-2021 GSYİH büyüme oranlarını, dikey eksende ise 2019-2021 ihracat büyüme oranlarını gösteriyor. Buna göre baktığınıza Türkiye 2019-2021 döneminde ihracat açısından Almanya’dan daha başarılı bir performans gösteriyor. Türkiye’nin ihracatı Güney Doğu Asya ülkeleri gibi artıyor. İsterseniz Endonezya ve Singapurla karşılaştırın, Çin’le birlikte bakın. Almanya ve İtalya’dan iyi mesela performansımız, ihracat artışı açısından bakarsanız. Bankaları ve şirketleri başlangıçta sorunlu bir ülke için güzel performans doğrusu.

    Ama sonuçta ortada bir temel farklılık var: Almanya dünyanın en çok cari işlemler fazlası veren ülkesi, 2019 itibariyle Alman milli gelirinin yaklaşık yüzde 8’i kadardı cari işlemler fazlası. 2020’de bu oran yüzde 7 oldu. Türkiye yüksek cari işlemler açığı veren bir ülke. 2022 itibariyle biz de milli gelirin yüzde 6’sına varan bir cari işlemler açığı verme yolundayız. Öyle görünüyor.

    Nedir? Rusya-Ukrayna savaşından gelen dış etki Almanya’nın cari işlemler fazlasını azaltabilir. Ama zaten çok yüksekti ve Avrupa’da dengesizliğe neden oluyordu. Şimdi Almanların daha az tasarruf edip, daha çok harcayacağı bir döneme giriyoruz. Avrupa için etki iyi bile olabilir. Almanya’nın bu dönemde hem yeşil ve dijital dönüşüm hem de askeri harcamalar için harcayacağı kaynaklar Alman ekonomisinin büyüme ve istihdam performansına olumlu bir etki bile yapabilir. Nedir? Dışarıdan gelen etki Almanya için olumlu bile olabilir.

    Hâlbuki Türkiye öyle mi? Dış ticaret dengesinin azalması ve artan turizm gelirleri ile cari işlemler dengesi pozitife döner diye başlayan hayal kurma dönemi, Rusya-Ukrayna savaşı ile artık uykusuzluk sebebi. Buradan kur üzerine gelen baskıyı, hele Amerikan merkez bankasının bilanço küçültmeye başlayacağını bir hesap edin bakalım.

    Rusya-Ukrayna savaşının Türkiye’ye ilk etkisi ekonomik program taklidi yapan düzenlemeyi kadük etmek oldu. Şimdi artık yenisine kısmet. Bu gözlerin hepimize güven verecek o gözler olmadığı artık ayan beyan ortaya çıktı. KKM gitti, yararı bitti, geriye bir tek manasız maliyeti kaldı.

    Almanya’nın cari işlemler fazlası, Türkiye’nin cari işlemler açığı. Ne oldu? Herkesin mutsuzluğu kendine özgü. Herkes kendince Bedreddin. Şimdi Türkiye’nin cari işlemler açığı artar, Almanya’nın yatırım ihtiyacı büyürken geleyim ikinci temel farklılığa…

    Almanya’da CDS risk primi 12. Türkiye’nin CDS risk primi 714. Nedir? CDS risk primi kasko primi gibi. Türk varlıklarına yatırım yaparken sigorta satı alıp kendinizi garantilemek istediğinizde istenen sigorta primi.

    Nedir? Alman hükümeti çok fazla kaza yapmadığı, tehlikesiz araba kullandığı, ekonomiyi düşüncesizce yönetmediği için orada bir nevi kasko primi gibi düşünülebilecek CDS risk primi düşük. Çok düşük. Türk hükümetinin ise yarın kafasına ne eseceği belli olmadığı ve ekonomi de düşüncesizce, hükümetin dün kendi yaptığı hatalardan bile ders alınmadığı için, kasko primi olarak düşünülebilecek CDS risk primi Türk hükümeti için pek yüksek.

    Bu nedir? Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşı ile daha da artan cari işlemler açığını finanse edebilmesi hem çok zor hem de çok pahalı demek. Aslında 700’ü aşkın CDS risk primi ben bu ülkeye bu şartlarda borç filan vermem demek. Yeşil Finans Stratejisi bile olsa, durum pek sürdürülebilir değil mevcut şartlar altında. 700’ü aşkın prim demek, Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı var demek aslında. İyi ki yakında seçime gidiyoruz. Bakın “burası çok önemli.”

    Karşılaştırma için üçüncü parametre ise kurumsal kapasite meselesi. Almanya’nın merkez bankası, Avrupa merkez bankası ve politika tasarım kabiliyeti konusunda bir kredibilite problemi yok. Bizim kredibilite ise yerlerde. Başkanlık sistemine geçtiğimizden beri altı adet Türkiye İstatistik Kurumu başkanı değişti. Merkez Bankası’nda görev süresi artık yıllarla değil aylarla ölçülmeye başlandı. Yok artık. Ama böyle.

    Bu nedir? Rusya-Ukrayna savaşı kaynaklı etkilerin yönetilmesi için bundan sonra atılacak adımlar konusunda Almanya’ya güvenilir ama Türkiye’ye güvenilmez. Küresel değer zincirlerinin yeniden yapılandığı bu dönemde ben doğrusu bu durumun memleketin asıl beka sorunu olduğunu düşünüyorum.

    Özellikle enerji fiyatlarının arttığı bir dönemde Türkiye gibi enerji yoğun sektörlere dayalı bir ekonomiye sahip bir ülkede Pandemi ve savaştan gelen etkiyi katmerli hissedeceğiz. Zaten kur istikrarını bir türlü sağlamayı beceremeyen bir idaremiz var. Bir de bunun üzerine isterseniz her bir sektörün toplam maliyeti içinde enerji maliyetlerinin payını gösteren enerji ihtiyacına bir bakın Grafik 2’den. Memleketin asıl beka sorunu gözünüzde canlansın.

    Çimento sektöründe toplam maliyetin içinde enerjinin payı 2019 yılında yüzde 55’ti. Demir çelikte yüzde 30. Dikkatinizi çekeyim 2021 sonuna kadar enerji maliyetlerini şirketlere yansıtmadık bile, şimdi o nedenle birikmiş maliyeti şirketlere aktarıyoruz. Şimdi daha da çok. Türkiye’nin ihracatının yüzde 20’sini oluşturan tekstilde enerjinin toplam maliyetler içindeki payı 2019’da yüzde 13’tü. Şimdi daha da yukarıda tabii ki.

    Bir de elbette bunun gıda krizi ilgili boyutu var. TÜİK en son 2019’da Hane halkı Tüketim anketi yayımlamıştı. Buna göre İstanbul’da en alttaki yüzde 20’nin toplam harcamalarının yüzde 42’si gıda harcamalarıydı. Bu oran en üstteki yüzde 20’de ise yüzde 14 dolayındaydı. Şimdi en alttaki grupta toplam harcamaların ne kadarı gıda harcamaları olmuştur? Çok.

    Herkes kendi halinde mutsuz derken aklımdaki bu işte. Siyasetin bir an önce kayıkçı kavgasını bırakıp, işe odaklanması lazım. İşin lamı cimi kalmadı. Memleketin beka sorunu kapıya dayandı. Bizim yeni bir sanayi, ticaret, güvenlik, eğitim, vergi politikaları demetine ihtiyacımız var. Türkiye’de sağa sola laf yetiştirerek vaziyeti idare etme dönemi artık bitti. İcraat lazım. Hemen.

     

     

     

    Bu köşe yazısı 06.06.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır